f o u r

110 15 13
                                    

Gördükleri yazı ile hepsi tekrardan kapıya dönüp kapıyı zorlamaya çalıştı.

"Jisung senin bizi buraya getiren aklını sikeyim öleceğiz!"

"H-hyung.. Jisung kayıp."

Büyük olan şokla küçüğe baktı. Evin içerisinde yankılanan ses ile hepsi sessizce titremeye başladı.

"Lanet olsun buraya hiç gelmemeliydik."

Duydukları kahkaha sesiyle yerlerine daha da sinmiş, birbirlerine daha çok yaklaşmışlardı.

Diğer odadan bir çığlık sesi daha yükseldi. En büyükleri dayanamayıp ayağa kalktı.

"Hyung gitme. Lütfen."

En küçüklerinin koluna sarılması ile dikkatini küçüğe verdi. Dolu gözlerle büyüğe bakıyordu.

"Innie gidip Jisung'u bulmalıyım."

Küçük olan hızla kafasını sallayıp büyüğün koluna daha çok sarıldı. Büyük olan ona gülümseyip kolunu yavaşça küçükten uzaklaştırdı.

Sesin geldiği odaya doğru ilerlemeye başladı. Arkasından gitmemesi için bağıran küçüğü umursamadı.

Karanlık odaya girdiğinde içerideki çürük kokusu ciğerlerini yakmıştı.

"Sungie?"

"H-hyung.."

Odada duyduğu ses ile oraya doğru ilerlemeye başladı. Jisung karnına saplanan bıçağa ellerini bastırıyor, zorlukla nefes alıyordu. Küçüğün etrafı kanla kaplıydı.

"Hyung, hyung kaçın burdan lütfen. Bırak beni."

Chan gözyaşları akarken kendini sakinleştirmeye çalıştı. Titreyen elleriyle Jisung'a yardım etmeye çalışıyordu ancak hiçbir işe yaramıyordu.

"Hyung, lütfen beni bırakıp kaçın."

Chan küçüğe itiraz edemeden küçüğün eli çürük tahta ile buluştu. Gözlerindeki ışıltı kayboldu.

Chan ağlayarak tanrıya bugünün sadece bir rüya olması için yalvardı.

Ayağa kalkıp diğerlerinin yanına gitti. Çocuklara yaklaştığında gördüğü kanlı izlerle endişeli bir şekilde yanlarına koştu.

Jeongin,Minho'ya sarılmış hıçkırarak ağlıyordu. İki küçüğün yanında Hyunjin ve Changbinin kanlı bedenleri duruyordu.

"Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.."

Chan hızlı adımlarla küçüklerin yanına gidip onları ayağa kaldırdı.

"Buradan hemen ayrılmalıyız. Şu an ağlamanın sırası değil."

"Hyung, nereye kaçacağız?"

Bu sorunun cevabını büyük olan da bilmiyordu.

"Bilmiyorum, ama bir yol bulmalıyız."

Küçük olan burnunu çekip gözyaşlarını sildi ve ayağa kalktı.

"Ayrılmamalıyız. Sakın peşimden ayrılmayın."

Kafalarını sallayıp büyüğü takip etmeye başladılar. Duydukları çıtırtı sesinden sonra gelen Minho'nun sesiyle arkalarına hızlıca dönüp çığlık atan çocuğa baktılar.

Yerdeki çürük tahta kırılıp bacağına girmişti ve deli gibi kan akıyordu.

Chan tişörtünü yırtıp yırttığı parçayı küçüğün bacağına sardı ve kolunun altına girip yürümesi için yardım etti.

İlerideki odaların birinden yükselen sesle önlerindeki ilk
odaya girdiler.

"Sakın ses çıkarmayın."

Kafalarını sallayıp yere oturdular. Koridordan gelen ayak sesleriyle nefeslerini tutup sesi çıkaran kişinin gitmesini beklediler. Ayak sesleri gitgide azalmaya başlayınca derin bir nefes alıp odadan çıktılar.

İlerlemeye başladıklarında Minho'nun yere düşmesiyle durup onu kaldırmaya çalışmışlardı.

Arkalarında elinde baltayla onlara gülümseyen adamı fark etmeden.

Arkalarında elinde baltayla onlara gülümseyen adamı fark etmeden

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
happy worst day, skzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin