Enkaz

34 5 0
                                    


Ölmek miydi kurtulmak? Kurtulmak için ölmek şart mıydı? Direnirsem yenemez miydim hayatı? 

------------------------------------------------------------------------------------------------

Her şeyiyle zor bir gündü eve gitmenin hayalini kuruyordum ancak bugün nöbet günümdü. Gelen çağrılara cevap verip insanları sakin tutmaya çalışıyordum. Derken başım dönmeye başladı. "Selin çok yoruldum başım dönüyor sen geç benim yerime kahve alıp-" Cümlemi bitiremeden başımın dönmesi artmıştı. Masanın yerinden oynamasından bunun deprem olduğunu anlamıştım. Şiddet artarken bir kaç bilgisayar masalardan düşmeye başladı. Korkuyla ayağa kalktığımda ayakta durmak imkansızdı. --bir anda yer resmen ayağımın altından kaymaya başladı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kardeşimin çığlıklarını duydum. Bir anda sallanmaya başlamıştık. Durmasını umut ederken şiddeti arttı. Yüksek bir gürültü koptu, binanın içinde ki pencerelerden karşı binanın yıkıldığını görebiliyordum. Ve tabii balkonda çamaşır asan kadının balkondan düşüşünü de. Bizim apartmana doğru düşmüştü çığlıklarını ve yüzünde ki korkuyu görebiliyordum. Kendime gelmeye çalışırken tam arkamda ki duvarın kolonları patladı. Kafama düşen küçük parçaları umursamıyordum. Depremin bittiğini anlamıştım kurtulduğumuzu düşündüm ancak kurtulamamıştık. Bina öne doğru eğilmeye başladı. Teker teker tüm merdivenler yıkıldı. Kafamı yukarıya kaldırmamla aşağıya doğru çökmemiz bir oldu.-- Korku dolu anlarım geldi gözümün önüne ve o sırada yüksek şiddet birden kesildi. Herkes yakınlarına ulaşma çabasındaydı ama biz 112 acil servis operatörüydük ve böyle bir zaman kaybedemezdik. Hızlıca bilgisayarın başına geçtik ancak 1 arama dahi gelmiyordu. Ölüm sessizliğiydi bu biliyordum. Hiç gerekmeyecek kadar yakından biliyordum. En az 2 dakika boyunca bir çağrı bekledik. Evet çağrı gelmemesi güzeldi ancak deprem büyük bir enkaza neden olmadıysa bile normal çağrılar devam etmeliydi. 2 dakikanın sonunda telefonlar çalmaya başlamıştı. Ya hatlar yerine gelmişti ya da insanlar şoktan yeni çıkabilmişlerdi. "Alo ben Asilay acil durumunuz nedir?" Telefondan ağlama sesleri geliyordu. "Merhaba ben Ali 8 yaşındayım annem markete çıkmıştı ama gittiği marketin binası yıkıldı ne olursunuz yardım edin!" Mikrofonu kapattım şuan Ali beni duyamıyordu. "ARKADAŞLAR ENKAZ VAR." Mikrofonumu tekrar açtım. "Ali lütfen adresini söyler misin?" Telefon da ki çocuk hıçkırarak ağlıyordu. "Elif Hanım apartmanında oturuyorum ve bayraklıdayım tek bildiğim bu." Küçücüktü bunları bilemeyecek kadar küçük. "Tamamdır Ali lütfen telefonu kapatmadan binadan çıkar mısın?" Binadan çıkarsa çevresinde ki birinden net adresi alabilirdim. "Tamam iniyorum hemen Asilay abla." Ne güzel Asilay abla demişti kardeşim geldi aklıma, gözlerim doldu. Hemen elimin tersiyle sildim gözlerimi. "Aşağıdayım şuan" Şimdi birinden adresi öğrenmesini isteyecektim. "Çevrende tanıdığın bir komşun varsa telefonu ona verebilir misin Ali hemen." Bir süre ses gelmedi ambulans sesleri duyuyordum ve oraya bir ekip gittiğini anladım. "Merhaba ben Ceren komşumuzun oğlu telefonu elime verdi ama anlayamadım." Çağrılar tüm hızıyla geliyordu ve sesler birbirine karışıyordu. Arkadan gelen sesler durumun iyi olmadığını netleştirmişti. "Merhaba ben Asilay 112 acil servis görevlisiyim Ali'nin annesinin adını ve şuan bulunduğunuz yerin adresini öğrenebilir miyim?" Acele etmeye çalışıyordum kadının nedenini sormamasını umuyordum. "Adı Sema, adresimiz *******" En yakın ambulansı yönlendirdim. "Ekip gönderdik Ali'nin babasına veya başka bir akrabasına ulaşmaya çalışın lütfen. Geçmiş olsun." Hemen hattı kapattım. "ASİLAY BEN GİDİYORDUM BİZİM BİNA YIKILMIŞ." Kaç bina yıkıldığını veya hangi binaların yıkıldığını bilmiyorduk. Bilinmezlik havuzunda yüzüyorduk. "HABER VER SELİN." Tekrar telefon çaldı. "Alo ben Asilay acil durumunuz nedir?" Çok sessizdi sadece çok uzaktan bir kaç bağrış duyabiliyordum. "Adım Ela, ***** adresinde ki Rıza Apartmanında enkazdayım." Hemen ekibi yönlendirmiştim. Sesi ağlamaklıydı. "Ela senden sakin olmanı istiyorum, kaçıncı katta olduğunu biliyor musun?" Durum ciddiydi çünkü aldığımız her çağrı da farklı bir adres söylüyorlardı. "8. Kattayım yanımda 2 yaşında kardeşim ve annem de var ne olur yardım edin!" Kardeşi çok küçüktü ekip hızlanmalıydı çok dayanamayabilirdi. "Bakın ekipler geliyor sağlık durumunuz nasıl?" Durumuna göre ekibi arayacaktım ve gerekli bilgileri verecektim. "Benim ayaklarımın üzerinde kaya var ve çok ağır itemiyorum. Kardeşimin üzerine hiç bir şey düşmedi ama astımı var buraya daha fazla dayanamaz. Annem sağ elini oynatamıyor ama üzerinde ki kayayı kaldırdı." Annesi kolunu kaybediyor olabilirdi. "Tamam tatlım seni birine yönlendiriyorum hatta kal. Oradan çıkacaksınız güven bana." Hattı kapatıp haber vermek için ekibi aradım. "Alo ben merkez 27 Rıza Apartmanı, 3 kişiler; 2 yaşında bir çocuk var durumu iyi ama astım tanısı var, anne sağ kolunu hareket ettiremiyor, kızın bacaklarında itemeyeceği büyüklükte bir kaya var hızlanalım lütfen." Sirenlerinin sesi artmıştı telefondan bile açıkça duyuluyordu. "Tamamdır merkez 27." Karşı masada ki arkadaşım sevinçle, "Az önce trafikten dolayı ambulansın ulaşamadığı yerde komutlar vererek deprem sırasında çatıda olan, bina yıkılınca üzerine bir kaç kaya yuvarlanan birini kurtardık. Pansuman yaparak ambulansı bekliyorlar." dedi. Bu tarz şeyler sevindiriciydi ve mesleğimize daha da bağlanmamızı sağlıyordu. Telefon çalmaya başladı ama bu telefon AFAD merkezdendi. "İzmir merkez 27?" Özellikle benim masam aranmıştı. "Asilay ben Mehmet Duran. AFAD eğitimin var biliyorum birazdan oraya gelecek arabayla enkaza gideceksiniz. Tüm ülkeden ekipler geliyor ama altmışı geçkin enkaz var. Bu sadece kaydedilenler bilmediğimiz onlarca enkaz olduğuna eminiz. İzmir'in yarısı ile iletişim kesildi. Yetişemiyoruz destek lazım. Aklıma geldin bir kişi bir kişidir." Altmışı geçkin enkaz ne demekti? 7-8 katlı apartmanlar, her katta en az 2 ev, her evde en az 3-4 kişi. Deprem akşam saat 20.30 sularında olmuştu ve hemen hemen herkes evindeydi. Korkunç bir sayıydı. Her şeyi geçtim İzmir'in yarısından telefon ile haber alınamıyordu. Yollar kapalıydı. --Gözlerimi açmıştım ancak açmamış gibi hissediyordum çünkü her yer karanlıktı. Ne olduğunu algılamaya çalışırken kan içinde ki bacağımı gördüm. Büyük bir kesik oluşmuştu. Kan tutmayan biri olarak benim bile bu kadar kan görmeyi midem kaldırmamıştı. Başıma bir darbe aldığıma emindim ama ondan dolayımı yoksa bacağımda ki kesikten dolayı mı olduğunu anlamadığım bir baş dönmesi yaşıyordum. Derin bir nefes alıp çantama baktım. Üzerinde kaldırabileceğim büyüklükte bir kaya vardı. Ancak kayayı kaldırırsam biraz daha çökebilirdik. Bunu göze almak zorundaydım çünkü çantamın içinde kanamamı azda olsa durdurabilecek bir bandana, şuan ihtiyacım olmasa da burada ne kadar kalacağımı bilmediğim için içebileceğim bir şişe su vardı. Kayayı kaldırmaya çalıştım. Çok ağırdı tahmin ettiğimden daha zordu. Parmaklarım kırılacak gibiydi. Zorlanıyordum hatta üzerinde ki girinti çıkıntılar parmaklarımı kesiyordu. Zorda olsa kaldırabilmiştim, altından çantamı bir çırpıda aldım. Tam da tahmin ettiğim gibi bulunduğum yerin üstü biraz daha çöktü. Her yer toz duman içinde kalmıştı. Hala hiç bir ses duyamıyordum. Aklıma bir anda ailem geldi. Şu zamana kadar nasıl düşünmemiştim. Neredeydiler? Evden çıkamadıklarına emindim. Ancak iyiler miydi? Derin nefes alıp çantamı açtım. Telefonum parçalanmıştı ancak suyum sapasağlamdı. "Mucize sanırım bu." Çantam da ki bandanayı çıkarıp ayağımda ki kesiğe bastırmaya başladım. Kanamasını azaltsam yeterdi.

Saatler geçmişti arada bir uykuya dalıyordum ancak uyumamam gerektiğini kendime hatırlatarak tekrar uyanıyordum. Kanamam tamamen durmuştu ancak aşırı derecede sızlıyordu. Yüzlerce kez bağırmıştım ancak kimse beni duymuyordu.

Ölecektim tam burada ölecektim. Gün kavramı tamamen yok olmuştu her an her yer karanlıktı. Dışarıdan sesler gelmeye başlamıştı ama ne yaparsam yapayım sesimi duyuramıyordum. İnancım yoktu. Yaşayamayacaktım. Tam burada bu kıyafetlerle ölecektim. Cesedim bulunur mu bile bilmiyordum. Saatler hatta belki de günlerdir buradaydım. Kalan 4 parmak suyumu içmemek için direniyordum. Artık ölmeyi bekliyordum çünkü yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu. İntihar edebilecek kadar bile alanım olmayan bu kolon yığınının arasındaydım. Burası sonum olacaktı. Henüz aşık olmamıştım. Hala okumadığım kitaplar vardı. Önümde kocaman bir gelecek vardı. Ama artık yoktu ve ben bundan aşırı emindim. Keşke hiç suyum olmasaydı dedim içimden. Keşke bu kadar acı çekmeden ölseydim. Yanlarımda ki enkazlar açılmıştı çıkarılan insanları, dışarıda bekleyen aileleri duyabiliyordum. Hatta belki benim ailem de şuan dışarıda güzel bir haber bekliyordu. Şuan yaşıyorsam ailemin dışarda korkulu gözlerle beni beklediğini düşündüğüm için yaşıyordum. Yaşamak mı istiyordum? Yoksa tam burada ölmek mi? Enkazdan çıktığımda ya tüm ailemin öldüğünü öğrenirsem? Ne anlamı kalırdı yaşamanın? Kimsem olmadan. Gerçekten hiç kimsem olmadan. Ben ona yaşamak demezdim, diyemezdim.--  Benim yaşadığımı kimse yaşamamalıydı kimse bunu hak etmiyordu. "Tamamdır Mehmet Bey arabayı bekliyorum." Telefon kapandıktan sonra boşta olduğunu gördüğüm birine seslenip durumu anlattım ve yerimi devrettim. Herkesten topluca helallik alıp çaycı ablaya çantamı bıraktım. Kapıya ilerliyordum belki de ölecektim ama belki de bir kişi benim yaşadığımı yaşamayacaktı.

Devam edecek...

Kül ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin