https://youtu.be/D-JvQ8e5xDQ
Youngjae gözlerini açmakta dahi zorlanıyordu, vücudu o kadar ağrıyordu ki, tüm uzuvları sanki yerinden koparılmışcasına acıyordu. Yorgun bakışları, etrafı incelerken bir yerde uzunduğunu farketmişti. Elleri bağlıydı ve yattığı yer soğuktu. Başının üstünde ise üç büyük ampulden oluşan parlak bir ışık vardı. Işığın parlaklığı gözlerini acıtmıştı. Kaşlarını çatıp, ellerini kurtarmak için küçük bir hamle yaptığı sırada kapının açıldığını duydu. Başını yana çevirip, gelen kişiyi görmeye çalıştı. Tanımadığı bir yüz, üzerindeki beyaz uzun gömleği, elindeki şeffaf dosya ile yanına gelmişti.
''Demek uyandın. Pekala, bu demek oluyor ki yeni deneye hazırsın.''
Elindeki dosyayı çokça medikal eşya barındıran metal masaya bırakıp, biçimini anlamakta zorluk çektiği, metal, her yeri kablo ile dolu kaskı eline aldı. Youngjae'nin yattığı sedyenin arkasına geçti ve kaskı taktı. Youngjae ağzını açıp, konuşmak istediğinde nedense bunu yapamamıştı. Beyni onun istediği fonksiyonları reddediyor gibiydi.
Beyaz gömlekli kadın, ojeli parmaklarını gösterircesine elinde tuttuğu enjektörün havasını almak için bir iki kere vurdu enjektöre. Youngjae'ye yaklaşıp, kolundaki damarlardan birine enjekte ettikten sonra topuklularının üzerinde yürüyerek odayı terketti. Kapıyı kapatmadan önce ise son sözleri
''Deney numarası, 139. Denek, N245'' oldu.
Youngjae bu sözlerin anlamını anlamaya çalışırken, ışıklar kapanmıştı. Daha sonra ise Youngjae vücudunda daha önce hiç hissetmediği kadar acı hissetti. O anda beyin nöronlarının, sinir uçlarına nasıl hızlı ileti gönderdiğini animasyon gibi gözünün önünde canlanmıştı. Tüm vücudu titriyor, acıyı atmak için resmen savaş veriyordu. Youngjae son gücüyle bağırmaya çalıştı ama sesi çıkmıyordu bile. Beli kıvrıldı, kendini yukarı çekmeye çalıştı, acıyla kıvrandı, çığlıklar bıraktı, yardım istedi fakat hiç kimse onu kurtarmaya gelmemişti. Etrafına bakınmaya çalıştı. Bazı makineler de onunla birlikte yüksek sesli çığlıklar atıp, anlamadığı grafiklerle bir şeyleri kaydediyordu. Youngjae sonunda bu acıya dayanamayıp, vücudu kendini kapattığında kaç dakika dayanabildiğini bile bilmiyordu.
Jaebeom, sığınağında diğer üç kişiyle birlikte oturuyordu. Ağır kapının aralığı açıldığında, içeri dört ekmek fırlatıldı. Jaebeom hızla ayağa kalkıp, kapıyı yumrukladı.
''Hey moronlar! Buraya bakın! Nerede?! Ona ne yaptınız?!''
Jaebeom avazı çıktığı kadar bağırsa da bir cevap alamamıştı. Kapıyı yumruklamaya devam ederken, kapının bir anda açılmasıyla gözleri büyümüş, gördükleri karşısında dili tutulmuştu bir nevi.
İri yarı iki adam, güçsüz kalan bedeni kapının önüne resmen fırlatıp, kapıyı kapattıklarında Jaebeom şaşkın bir şekilde baygın bedenin yanına diz çöktü. Genç olanın her yeri morlukla kaplıydı, zar zor nefes alıyordu, burnunun kanaması yüzünü kan içinde bırakmıştı. Müdahele edilmediği o kadar açıktı ki, kanlar yüzünde kurumuştu. Gözlerinin altı geniş halkalar şeklinde morarmıştı. Titrek ellerini bedenin beline sarıp, ayağa kaldırdı ve tek boş olan kendi yatağına ilerledi. Jaebeom, Youngjae'yi yatağına yatırdıktan sonra etrafında toplanan üç erkeği gördü. Onlar da Jaebeom gibi üzgün bakışlarla, bedeni süzüyordu. Aralarında en uzun olan, kısa bir sessizlik sonrası konuştuğunda tüm bakışlar ona çevrilmişti.
''Hyung, bu kim? Yeni denek mi buldular?''
Jaebeom bu soru karşısında, kalbinin ezildiğini hissetti. Bu adamın buraya düşme sebebiydi Jaebeom.
Jaebeom bu bataklığa 8 yıl önce düşmüştü. O zamanlar daha 16 yaşındaydı ve ailesi tamamen dağılmak üzereydi. Babası bir alkolikti, annesi her gün şiddet görüyor, temizliğe giderek kazandığı parasını babasına vermek zorunda kalıyordu. Jaebeom okula gidemiyor, hiçbir ihtiyacını karşılayamıyordu. Maddi çıkmazın içerisindeyken, bir gün internette gezindiği sırada gördüğü ilana tıklamak gibi bir hata yapmıştı.
''Yeni kanser ilacı çalışmalarımıza gönüllü arıyoruz! Aylık 30.000 Dolar kazanmak ve halkımız için yararlı olmak isteyenler için başvuru linki www.xxxxxxx.com ''
8 yıl önce yaptığı hatadan sonra Jaebeom buradaydı. Kanser ilacı sandığı şey, aslında bir uyuşturucuydu. Ve insanlar üzerinde deney yapılarak, etkisi azaltılmaya çalışılıyor sanıyordu ama daha sonradan bir çetenin daha öldürücü uyuşturucu yapmak için, insan vücudunun ne kadar kaldırdığını araştırdığını anlamıştı.
Tek başvuru yapan kendisi de değildi, bir hücrenin içinde tutuluyorlardı ve Jaebeom'dan hariç 49 kişi de vardı. 8 yıl içerisinde, bu sayı gittikçe azaldı, hepsinin gözü önünde ölümünü seyretti ve sadece 4 kişi kalmışlardı. Fakat Jaebom artık buna dayanamadığı için, uzun süredir yaptığı planla bir şekilde dışarı çıkmıştı. Kaçmayı başarıp, yardım toplayacak ve oradaki 3 arkadaşını da kurtaracaktı. Planı buydu ama kaçtığının ikinci günü, tekrar bu bataklığa düşmüş artı olarak yanında yeni birini de getirmişti. Nefret ettiği çetenin, arayıp da bulamadığı şeyi kendi elleriyle getirip teslim etmişti adeta.
Jaebeom sorulan sorudan kaçmak istercesine, yatağının başından uzaklaştı. Hücrenin diğer köşesine geçip saçlarına geçirdi parmak uçlarını ve karıştırıp sinirle bağırdı. Arkasındaki uzun ince adam elini omzuna koyup sıktığında başını hafifçe ona doğru çevirdi..
''Jaebeom. Kendini harap etmene gerek yok. O olmasaydı, başkasını bulup bu işe alet edeceklerdi. Senin suçun değil.''
Jaebeom ağır bedenini ona doğru çevirip gözlerini kıstı.
''Benim yüzümden Yi En, tam olarak benim yüzümden! Bana teselli vermeye çalışma, sakın.''
Kaşları çatık bir şekilde yanına gelen diğer ince, küçük adam sinirle bağırdı.
''Hepimiz bir şey içerisindeyiz ve sen bize gelip bağırıyorsun! Hyung, hani planın en iyi plandı ve işe yarayacaktı! Bak, hem kaçamadın hem de yanında birini daha getirdin!''
Jaebeom zaten bildiği şeyleri tekrar duyduğunda damarlarında akan kanın kaynamasını durduramadı. Yumruğunu kaldırıp, tam vuracağı sırada aralarındaki en mantıklı ve sakin insan olan Jinyoung aralarına girmiş ve durdurmuştu.
''Çocuklaşmayı bırakın, asıl soru bu değil şu an! Kendinize gelin.''
Bambam gördüğü yumrukla girdiği şoktan çıkmaya çalışıp, Yi En'in kollarına sığındığında Jinyoung gözlerini devirip Jaebeom'un kolundan çekip kendi ranzasına oturttu.
''Şimdi ne olacak Jaebeom? Kaçma planın yüzünden, güvenlik çok daha fazla oldu. Yemek verilmiyor ve artık tuvalet iznimiz bile günde bir kez. Buradan çıkmak için daha farklı bir yönteme başvurmamız gerekecek. Daha da önemlisi, bu adam kim? Her yeni biri geldiğinde, olanı biliyorsun.''
Jaebeom bıkkınlıkla bir nefes verdi dışarıya ve bayık gözlerle Jinyoung'a baktı. ''En eski ve güçsüz denek öldürülüyor.'' diye kısık sesle söyledi Jaebeom, Bambam'e kayarken gözleri.