taze kan.

14 3 0
                                    

                                                      https://youtu.be/fyMdPAPQHFI 



Burnuna dolan rutubet kokusuyla açtığı gözlerini, bulanık görüşünü düzeltme amacıyla bir kaç kez kırpıştırdı Youngjae. Tüm vücudu ağrıyordu. Nerede olduğunu, neden burada olduğunu bilmiyordu. Başının neden bu kadar ağrıdığını da bilmiyordu. Ayağa kalkmak için elinden destek almaya çalıştığında, hareket edemediğini farketti. Hiçbir şey görememesi de cabasıydı. Arkasında bir sıcaklık hissettiğinde korkmuştu.


''Hareket etme. Ellerimiz birbirine bağlı.''


Sırtının dayalı olduğu adam kısık sesle konuştuğunda, cevap vermeye bile yeltenmedi Youngjae. Gözleri bir bandana ile kapalı, elleri sırtında bağlı ve büyük olasılıkla buraya gelme sebebi olan o adamla sırt sırta ıslak bir zeminde oturuyorlardı. İçinden tüm bildiği küfürleri saydırıyordu. Nasıl bir anda bu duruma düştüğünü bir türlü anlayamıyordu. Son yaptığı şeyleri birbir aklından geçirse de, ne gibi bir günah işlediğini ve nasıl böyle büyük bir ceza aldığını sorgulamadan duramıyordu.


''Adın ne?'' diye sordu arkasındaki adam. Youngjae ise sadece cümleleri tükürürcesine ''Kes sesini.'' diyebilmişti. Konuşmak istemiyordu. Sadece aklındaki sorulara cevap bulup, buradan kurtulma planını yapıp, evine gidip planladığı şeyleri yapmak istiyordu. O garip adamın sorularına cevap vermek, istediği en son şey bile değildi. Uzun bir süre sessizliğin hakim olduğu ortamı, küflü ağır bir demir kapının sesi bölmüştü. Youngjae sanki görebilecekmiş gibi kafasını sesin olduğu yöne çevirdi ve refleks bir cümle döküldü dudaklarında.


''Kimsin?''


Tabii ki de cevap alamamıştı. Önce arkasındaki adamın ayağa kaldırıldığını farketti. Daha sonra başka bir beden, ağzına top şeklinde bir bez sokmuş, ardından da o bezi bağlamıştı. Daha sonra kendisini kaldırıp, polislerin ters kelepçe tekniğiyle onu ayağa kaldırmış ve yürümesini emredercesine ittirmişti. Youngjae artık korkuyordu ve bu vücuduna titreme olarak yansıyordu. Ne yapacağını bilemez bir şekilde, sadece itaat etmek zorunda kalmıştı.


 Adımlarını yönlendiren bedenle birlikte ilerledi ve bir kapıdan geçtiklerini kapanma sesiyle anlamıştı. Bir anda omuzlarından bastırılıp diz çöktürüldüğünde, gözündeki bandana çekip çıkarılmıştı. Uzun süredir karanlıktan başka bir şey görmeyen gözleri, ışığa maruz kalmanın etkisiyle tekrar karardı ve bulanık görüşüyle etrafı süzdü. Karşısında ayakta duran o adam, buraya gelme sebebi olan, arabasını kaçırmaya çalışan uzun saçlı adamdı! Arkasında ise, onu kollarından tutup, kaçmaya yeltenmemesi için yerine sabitlemeye çalışan, fazlaca iri kel bir adam. 

Olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki, Youngjae beyninde çözüme ulaşamadan başka bir şey oluyordu. Başına dayanan soğuk, sert bir cisim yerinden sıçrattı Youngjae'yi. O cismin silah olduğunu farketmesi uzun sürmese de, panikle ayağa kalkmaya çalıştığında arkasındaki adam omzuna o kadar sert basmıştı ki, Youngjae acıyla inlemekten kendini alıkoyamadı. Gözlerindeki biriken yaşlar, yanaklarına doğru inmek için hazırdı.

Kapı tekrar açıldığında, karşısındaki beden sinirle hareket edip, sanki bir şey yapabilecekmiş gibi tutulduğu kollardan ayrılmaya çalışıyordu. Gelen kişiyi öldürme isteğiyle dolup taştığı belliydi.


''Seni siktiğimin piçi! Derdin sadece benimleyken, tanımadığım bir adamı neden buraya getirdin?!''


Kalın tabanlı, hafif topuklu kundura sesi rutubet kokan boş bodrumda -Youngjae buranın terkedilmiş bir binanın bodrumu olduğuna kendini inandırmıştı.- yankılanıyordu. Lakin Youngjae, gelen adama dahi bakamıyordu çünkü her hareketinden kafasındaki silah başına daha sert bastırılıyordu. Youngjae ne konuşabiliyor, ne hareket edebiliyor, ne de etrafındakileri görebiliyordu. Yanağındaki ıslaklık, çaresizlikten dökülen göz yaşlarıydı. Kaliteli kundurasının topuğunda dönüp, dairesel bir kaç volta attı takım elbiseli adam.


''Ahhh, Lim Jaebeom. O kadar saf ve salaksın ki. Benden kaçabileceğini gerçekten düşündün mü?''


Elindeki bastona benzer uzun çubuğu karşısındaki uzun saçlının göğsüne bastırdı.


''Seni beyinsiz, yaptığını beğendin mi? Senin yüzünden masum birisi ölecek.''


Cümlenin sonlarında elindeki bastonu kendisine yönelttiğinde, Youngjae çılgına dönmüştü. Öldürülecekti! Bilmediği bir adam yüzünden ve hem de bilmediği bir sebepten dolayı! Başını korkuyla iki yana sallayıp, konuşmak için uğraştı ama tek yapabildiği acı dolu inlemeler çıkarmaktı. Takım elbiseli adam yanına yaklaştı ve önünde diz çöktü. Kocaman, gümüş renginde yüzüğü olan elini Youngjaenin yüzünde gezdirip pis bir gülümseme sundu.


''Ahh, çok da güzel bir çocuk. Böyle heba olmasına gerçekten üzüleceğim.''


Yüzünde hissettiği his midesini bulandırdı Youngjae'nin. Kafasını yana çevirdi dokunuşundan kaçınmak için. O sırada karşısındaki adamın pis sırıtışı solmuş, kaşları çatılmıştı. Ağır bir tokat hissetti Youngjae yüzünde. O kadar ağırdı ki, zaten tutmayan bedeni yere düşmüştü tokadın şiddetiyle. Daha hareket edemeden, arkasındaki iri yarı, kendisini tutmakla ve kafasına silah dayamakla görevli olan adam yerden kaldırıp tekrar diz çöktürdü Youngjae'yi.


''Sik kafalı! Uğraşma onunla, daha ismimi bile bilmeyen biri, benim hakkımda sana nasıl bir bilgi verebilir! Bırak gitsin! Beni öldürmek mi istiyorsun? Yapamayacağını ikimiz de bal gibi biliyoruz.''


Uzun saçlarının önüne gelmesini umursamadan konuşan beden, resmen iğrentiyle bakıyordu takım elbiseli adama.


''Ve açıkçası, onu öldürmen umrumda olmaz. Hayatımda hiçbir yeri bile yok. Dünyada her gün binlerce tanımadığım kişi ölüyorken, sırf önümde öldüğü için vicdan azabı falan çekmeyeceğim. Ne istediğin cevapları, ne de bir özür duyabilirsin benden. Bu adama acı çektirmenin hiçbir anlamı yok, bay sik kafalı.'' 


Jaebeom yerinde hareket etmeye devam etti sonra, fakat kurtulamamıştı. Sinirle kükredi ve karşısındaki adamın suratına tükürdü. Yerde baygın yatan bedeni kaldırdıklarında refleks olarak sordu Jaebeom.


''Nereye götürüyorsunuz?! HEY!''


Fakat cevap alamadı. Takım elbiseli adam pis gülümsemesini sundu Jaebeom'a.


''Sana yaptığımız şeyleri yapacağız Jaebeom. Farkında olmadan bize taptaze bir kan bağışladın. Mutlu olmalısın. Biraz tadına bakacağız sadece Youngjae'nin.''


Demir kapıyı kapatmadan önceki son cümlesiyle Jaebom deliye döndü. Çığlıklar attı, kurtulmaya çalıştı. Ama odada üç kişi kalmışlardı. O piçin iki tane iti, Jaebeom'u dövmek için bekliyordu.


Kapı kapanır kapanmaz karnına, yüzüne ve vücudunun diğer her yanına yediği yumruklarla acı içinde inledi Jaebeom. Fakat şu an aldığı darbeler önemli değildi, buradan kurtulmaya çalışırken, buraya masum bir insanı daha tutsak etmişti ve bu Jaebeom'u resmen öldüresiye acıtıyordu. Kaç yüz tane yumruk yediğini sayamadı Jaebeom. En son yerde ağzındaki kanı tükürdüğünü hatırlıyordu. Daha sonra Jaebeom için de kapkaranlık olmuştu her yer, aynı Youngjae gibi.

'obsessed'  -ocaliusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin