Geriye dönüp baktığında, Clay bunun bir tür fırtına olacağını anlamalıydı. Tüm hayatı boyunca Florida'da yaşamıştı- yoluna çıkan kızgın bulutlara göz atabilmeli ve "Evet, belki de bugün uçmak için iyi bir gün değil" diyebilmeliydi. Ama yapmamıştı. Bunun başka bir hızlı geçecek yaz fırtınası olduğunu ve yirmi dakika içinde tamamlanıp biteceğini düşünmüştü. Bavuluna yaslanmış, arkadaşının gelmesini beklerken yağmur gibi kokan havadan derin bir nefes aldı.
Clay'in bir saat içinde New York uçağına yetişmesi gerekiyordu ve George'un uzak bir aile üyesini ziyaret ettikten sonra İngiltere'ye uçması gerekiyordu. Öyle oldu ki, uçuşları aynı yerde ve aynı zamandaydı. Birbirlerini nadiren yüz yüze görüyorlardı ve yollarını tekrar ayırmadan önce biraz daha görüşebilmeleri için bu mükemmel bir fırsattı.
"Dream!"
George Uber'inden tökezleyerek çıkarken Clay başını çevirdi, yüzü şimdiden bir sırıtışla parladı ve kapıya kadar yarı yol kala buluştular.
"İşte buradasın! Kahretsin, neden bir yerlere gitmen yıllar alıyor?" Clay ciddi olmayan bir ses tonunda konuşurken George'un bavulunun arkasını tekmeledi ve esmerin ayak bileğinin arkasına çarpmasına neden oldu.
Çocuk hafifçe sendeledi. "Şunu keser misin? Ve gelmem yıllar sürmüyor- aracı ben kontrol edebiliyormuşum gibi davranıyorsun..." Clay tekrar bavulu tekmeledi ve George'un omzunun üzerinden ona yargılayıcı bir bakış atmasını sağladı. "Aman tanrım, çok komiksin ha-ha."
"Öyleyim! Çok teşekkür ederim," dedi Clay. Yanından geçip arkadaşını güvenlik kontrol noktasına götürürken George'un gözlerini devirdiğini hissedebiliyordu. Onlar sessizce sırada beklerken ve George biletini internette aratırken Clay, esmeri dürttü. "Beni özledin mi?"
"Sevmediğin şeyi özleyemezsin," dedi George, başını bile kaldırıp bakmamıştı.
"Peki, ama seninle burada buluşmam için bana yalvaran ve nereye gideceğini bilemediğinden şikayetçi olup bana bir rehber olarak ihtiyaç duyan kimdi? Sen miydin?" Clay karşılık verdiğinde George sessizliğe büründü, gözlerini sarışına çevirdi. Clay küçük bir sırıtışla tek kaşını kaldırdı.
"...Hayır."
"Aptalın tekisin! Aksini kanıtlayacak mesajlar hâlâ duruyor." Telefonu çıkarabilmek için kapüşonlusunun ceplerini karıştırmaya başladığında George hızla koluna girdi.
"Tamam! Tamam, sakinleş, seni ucube. Herkes yabancı bir ülkeyi ziyaret ederken havaalanında yardım isterdi."
"Ama daha önce burada bulunmuştun, ha? Buralara o kadar da yabancı değilsin," diye belirtti. George, başını geriye atarak homurdandı.
"Çok sinir bozucusun! Neyi kast etmeye çalıştığımı biliyorsun-"
"Dostum, hadi git. Sıra sende," dedi Clay, George'u memura doğru iterek. Clay bir an için fazla ileri gittiğini ve heyecanını içine bastırması gerektiğini düşündü ama sonra memurla konuşurken George'un aptal sırıtışını gördü. Hepsi sadece şakadan ibaretti.
Güvenlikten geçtikten sonra Clay spor ayakkabılarını yeniden bağlarken George gidip bavulunu kontrol etti ve mavi sırt çantası hariç eli boş halde geri döndü.
"Geçen Noel'de sana yeni bir çanta almamış mıydım? Bunun ceplerinde delik var George," dedi Clay deliği yavaşça çekiştirirken.
"Evet, ama bunu seviyorum."
"Sanki ortaokuldan kalmaymış gibi görünüyor."
"Çünkü öyle. Senin aldığın çok pahalı; onu kaybetmek ya da mahvetmek istemiyorum," diye açıkladı George cam çatının altında yürürken, gökyüzü eskisinden daha karanlık görünüyordu. Clay yanağının içini ısırdı ama cevap vermedi. Gelecek olan fırtınanın varlığından bahsetmek istemiyordu.
