0.1

11 2 0
                                    

"Hey somurtkan çocuk! Baksana, oturmaya mı geldin?"

Bakışlarımı ahşap zeminden kaldırıp bana seslenen çocuğa çevirdim, görüntüsü kesinlikle sesiyle uyuşmuyordu. Hatta bir anlık başka birinin seslendiğini düşünmüş ve durumu doğrulayabilmek adına bir iki saniye duraksamıştım. Kulaklarıma gelen tok sesin aksine karşımda hafif akmış yeşil saçlı, biraz hatta biraz biraz kısa ve elinde parti şapkası tutan bir çocuk duruyordu. 

"Namjoon bu çocuk sağır mı yoksa dilsiz mi ne bu?" Çocuğun tekrardan dediği şeylerle bu sefer bakışlarımı Joon'a çevirmiştim. Bakışlarımdaki ifadesizliği görmüş, oturduğu tekli koltuktan sırıtıyordu. Onun yüzünden gecenin bu saatinde kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediğim 9-10 kişilik bir partiye gelmiştim, kimseyi tanımıyordum ve herkes birbirini tanıyordu. Joon zaten çoktan kafayı bulmuş diğer arkadaşlarıyla şakalaşmaya başlamıştı, bir nevi satışa gelmiştim. 

"Ne sağırım ne de dilsizim, ayrıca ikisi de aynı hesap kardeşim. Oturmaktan başka ne yapayım?" Yeşil saçlı çocuk dediğim şeye karşılık göz devirmiş, yanıma oturmuştu. "İçin geçmiş oğlum senin, gel sana fal bakayım." 

Fal?

Bana?

"O inanmaz böyle şeylere vakit kaybetme." Namjoon'un dediği şey sırıtmama sebep olurken odadaki diğer üç kişi olağanüstü şaşkınlıkla suratıma bakmıştı, yüzümde bir şey mi vardı? 

"Ne demek inanmaz? Oğlum karşında kasabadaki üç kahinden ikisi duruyor."  Adının Seokjin olduğunu bildiğim çocuğun kurduğu cümle beynimde hafiften bir elektriklenme yaratmıştı. Bütün çevremin dedikodusunu yaptığı, hakkında doğru yanlış bilinmez bir şeyler zırvaladığı küçücük kasabadaki iki kahin şu an benim bulunduğum odada mıydı? Açılmış gözlerimi yeşil saçlı çocuğa çevirdiğimde kendinden emin bir şekilde sırtını koltuğa yaslamış gülüyordu.

"Diğeri kim?" İstemsiz sorduğum soru karşısında odadaki soğuk hava dağılmış, biraz daha samimi bir ortam oluşmuştu. Karşı koltuktaki turuncu saçlı, sabahtan beri telefonuyla uğraşan çocuk hafifçe parmaklarını sallamış ve alaycı bir ifadeyle yüzüme bakmıştı. "Selam Jungkook, Jimin memnun oldum." Adımı bilmesi imkansız bir olay değildi, zaten sik kadar odada 8 kişi sıkışmıştık. Oradan buradan ben de onun adını duymuştum fakat görüntüsünü bilmediğim için adı havada asılı kalmıştı. Başımı aynı şekilde salladıktan sonra yeşil saçlı çocuğa dönmüştüm tekrardan. "Senin adın neydi?" 

"Bak duydu onların kahin olduğunu kendine geldi görüyor musun Joon?" Seokjin gülerek baktığında göz devirmiştim. Fallarla işim olmazdı, benim için deli saçması sallama kelimelerden başka bir şey değildi. "Yoongi adım, ama sen Yoon diyebilirsin somurtuk, ben sana somurtuk diyeceğim." tokalaşmak için yumruk yaptığı elini aynı şekilde karşıladığımda tekrardan dudaklarını araladı. 

"Sıkılmışsın belli, gel bakalım fal." Kendinden oldukça emin görünüyordu, belki de Joon inanmadığımı dile getirdiği için kendini kanıtlamaya çalışıyordu emin değildim. Jimin Yoongi'nin söylediği şeyin ardından sabahtan beri oyalandığı telefonu kenara bırakmış Joon ve Seokjin'in heyecanlı bakışlarına katılmıştı. Sırtımı koltuğa yasladıktan sonra masada duran bardağımı elime almış ve Yoongi'ye dönmüştüm. "İnanmıyorum, istediğin kadar kahinlik yapabilirsin bana sökmez. İki hisle karmalaşan sallamasyon kelimelerin tutmaz bende." 

Yoongi dediğim şeyin ardından tek kaşını kaldırmış, ciddi bir yüz ifadesiyle Jimin'e kaçamak bir bakış atmıştı. Jimin de aynı şekilde ona baktıktan sonra tekrardan dikleşmiş ve Yoongi ile birlikte ortada duran masaya yaklaşmıştı. Yoongi bakışlarını Jiminden çektikten sonra bana çevirmişti. O kadar soğuk ve yoğun bakıyordu ki bir anlık ürperti hissetmiş ve ister istemez sırtımı iyice çaktırmadan koltuğa yaslamıştım. Yoongi ellerini masada birleştirmiş ve kuruyan dudaklarını hafifçe diliyle ıslattıktan sonra aralamıştı. "Madem öyle, gel bir oyun oynayalım."

Tek kaşımı kaldırmış, bir yandan içimden çözmeye çalışıyordum. "İki kahinle oyun mu oynayacağım? Adil değil sanki." 

"Tamam, bak evde kaç kişi var söyle bakalım." Dediği şeyin nasıl bir sonuca çıkacağını merak etmiştim fakat hala bir mantık çerçevesinde gelmiyordu. 

"10 kişi diye biliyorum." Yoongi tekrardan Jimin'e baktığında bakışlarımı ikisinin arasında gezdirmiştim. "Bu odada toplam 5 kişiyiz, geri kalan 5 kişi nerede ne yapıyor bilmiyoruz değil mi?" Onaylar bir şekilde kafamı salladıktan sonra Jimin dudaklarını araladığında tek kaşımı kaldırmıştım. "Sana odaya giren ilk kişi kaderin olacak desek ne yaparsın?" 

Soru, soru o kadar saçma gelmişti ki kulağıma. Sorunun bitiminde dudaklarımdan kopan kahkaha Yoongi ve Jimin'in tekrardan alaycı bir ifadeyle arkasına yaslanmasına sebep olmuştu. Gözlerimi Namjoon ve Seokjin'e çevirdiğimde Seokjin tek kaşını kaldırmış, olaydan etkilenmiş gibi duruyordu. Namjoon ise aksine bana katılır gibi bir ifadeyle Yoongi ve Jimin'e bakıyordu.

Yoongi gülerek koltuktan kalktıktan sonra elindeki parti şapkasını kafasına geçirmiş, masadaki şişelerden birini eline aldıktan sonra eliyle asker selamı vermişti. "Gece uzun somurtuk, odadan çık takıl istersen." Cümlesindeki alay bariz belli olmuş ve canımı sıkmıştı. Yoongi'nin beraberinde Jimin de elindeki telefonla uğraşa uğraşa odadan çıkmıştı. Evin içindeki yoğun şarkı gürültüsü, hafif dumanlı havayla beraber hafif hafif odada sıkıntı açığa çıkmıştı. Ciddi anlamda sıkılıyordum, Namjoon diğer arkadaşlarıyla beraber vakit geçirmek için Yoongi ve Jimin gibi yine beni yalnız bırakarak gitmiş ve Seokjinle baş başa bırakmıştı.  Odadan çıkmak istiyordum belki balkona çıkardım ve temiz hava iyi gelebilirdi fakat Yoongi'nin yüzündeki o alaylı ifade ona bir şeyleri kanıtlamam adına odadan çıkmama engel oluyordu. Cebimdeki telefonu elime aldığımda bir an duraksamış ve gözlerimi masaya çevirmiştim. Tüm gün uyumaktan başka vasfı olmayan Jungkook iki kahine kafa tutuyordu, mantıken onların dediğinin gerçekleşme olasılığı daha yüksekken içimden bir ses durmadan Yoongi'nin bakışlarını hatırlatıyordu.

Normalde insanları çok fazla takan biri değildim, aksine herkesi kafaya alma huyum yüzünden çoğu kişiyle anlaşamaz ve çabuk bağımı kopartırdım. Namjoon bana katlanabilen sayılı kişilerdendi, lise zamanımızda aynı okuldayken genellikle bana abilik yapar ve karıştığım kavgalardan sıyırmaya çalışırdı. Fakat ne yazık ki kışkırtılması kolay bir tip olduğum için başım beladan çıkmazdı, işte olay buydu. Benim doğrularım her zaman doğruydu ve bu yüzden bu siktiğimin odasından çıkamıyordum. Sırf kendi doğruma bağladığım güven için. 

Düşüncelerimle boğulmuş bir haldeyken elimdeki telefonun ekranı ne zaman kapanmıştı onu bile fark edememiştim. Kulağımı çalan şarkıya kabartmışken karşımda duran odanın kapısının aralanmasıyla bir anlık yayıldığım koltukta diklenmiş, meraklı bakışlarımı kapıya çevirmiştim. Her ne kadar Seokjin'e bakmasam da onun da benim gibi meraklı bakışlarla baktığını fark etmiştim, Yoongi ve Jimin'in dediklerinden benden çok etkilenmiş gibiydi ve belki de bu yüzden yanımdan bir saniye bile ayrılmamıştı, kapı tamamen açıldığında bütün odağını benimle beraber oraya vermişti.

"Şey, selam. Lavabo nerede biliyor musunuz? Herkesin kafası uçmuş siz ayık gibisiniz." 

Cevap olarak sadece koca bir hassiktir diyebilmiştim.



Backstabber /taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin