Gerçekten sırtımı hissetmiyordum. Bilsem kesinlikle o yumuşacık yatağımdan kalkıp bu siktiğimin çöplüğüne gelmezdim. Güya halletmişlerdi, bu halledilmiş haliyse önceki halini merak etmiştim. Yaklaşık 1-2 saattir evin her deliğini temizlemiş ve en sonunda temizlik herkesin kendini bir koltuğa atmasıyla son bulmuştu. Yoongi ve Jimin karşı koltukta baygın bakışlarla yayılırken gözlerimi yeşil kafanın üzerinde kısa bir şekilde gezdirmiştim, enerjisini ilk defa bitmiş görüyordum. Gevezeliğini bir kenara bırakmış, sadece gözlerini kapatıp koltuğa başını yaslamıştı. Diğer bir koltukta ise Joon ve Seokjin aynı şekildeydi.
Dünkü çocuk neredeydi bilmiyordum fakat ben biraz daha bu evde durursam kafayı yiyeceğimi hissetmiş, elimle cebimdeki paketi yoklamıştım. Biraz sigara molası iyi gelebilirdi.
Hızlı adımlarla evin kapısından çıktıktan sonra suratıma çarpan rüzgar iyi gelmişti. Bahçenin içine ilerleyip salıncağın yan tarafındaki duvara yaslanmıştım, çimlere oturmak iyi hissettirmişti. Gözlerimi gökyüzüne çevirdiğimde havanın bulutlu olduğunu görmüştüm. Zaten kapalıydı, eh en azından güneşli olup yakmasından iyiydi.
Cebimdeki paketle beraber çakmağımı da çıkardığımda dudaklarımı aralamış ve bir dal yerleştirmiştim. Hava rüzgarlı olduğundan bir elimle rüzgara karşı dudaklarımın arasındaki dala siper oluşturmuş ve ardından çakmakla yakmıştım. Etrafın sessiz olması vücuduma huzuru aşılarken aklıma hayal meyal hatırladığım yetimhane anılarım gelmişti. Havanın kapalı olmasını sevme nedenlerimden biri o aptal yetimhaneydi, odamdan dışarı çıkmamak için bir bahanem oluyordu. Çıktığımda ise yoldan geçen aileleri görüp imreniyordum sadece, yalnızlığı yüzüme vurmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Dudaklarımın arasından çıkan dumanı izledim. Gökyüzüne doğru üflemiş, görüntüsünü incelemiştim. En sevdiğim kötü alışkanlığımdı. Parmaklarım arasında kaybolacak kıvama gelen sigaramı söndürmüş ve hemen sonrasında paketten yeni bir dal çıkarmıştım.
"Biraz hızlı gitmiyor musun?"
Duyduğum sesle başımı yasladığım duvardan ayırmış, sesin geldiği yöne doğru çevirmiştim. O ne zamandan beri oradaydı? Nasıl hiç ses çıkarmadan geldiğine şaşırmıştım, belki de ben hissetmemiştim. Bana bakan meraklı gözlerine karşılık boş vermişlikle sırıtmıştım, dudaklarımı tekrardan aralayıp az önceki işlemi gerçekleştirmiştim.
O ise karşımdaki salıncağa geçmiş ve tekrardan bana soran bakışlarla bakmıştı. "Çok arkadaş canlısı değilsin galiba ama ben soracağım. Adın ne?"
Çekiniyordu, çekiniyordu çünkü bunu sorarken gözlerime bakmamıştı bile. Onun aksine bakışlarımı gözlerinde sabitlemiş, sessizliğimle bana döndüğünde dudaklarımın arasındaki dumanı üflemiştim. "Jungkook, senin?"
"Taehyung."
"Hiç duymadım, güzelmiş." dediğimle beraber samimi bir şekilde sırıttı.
"Teşekkür ederim, ailen bir şey demiyor mu sigara içmene?"
Sorduğu soruyla beraber derin bir iç çektim. Ailem mi? demek istemiştim, inan bana nerede ne yaptığımı bilmiyorlar bile demek istedim fakat sadece "Onlarla yaşamıyorum." demekle yetinmiştim.
"Ah, öyle mi? Şehir dışındalar mı?"
Neden deşiyorsun yaramı çocuk, neden yapıyorsun?
"Hayır. Bir ailem yok," tekrardan sigaramı söndürdüğümde bu sefer paketi cebime yerleştirmiş ve tekrardan cümleme devam etmiştim. "Yetimhanede büyüdüm. Ne yaptıklarıyla ilgili hiçbir fikrim yok, tek ailem Joon. Onunla yaşıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Backstabber /taekook
FanfictionReenkarnasyon geçirmek o kadar kolay değildi, özellikle iki kahinin arkadaşıyken 060222# taekook, yoonmin