İnsan ilk önce kendini bilmeli,, kendini tanımalı derlerdi ya, bundan daha haklı bir şey yokmuş. Ben bile bu sebepsiz şeylerin ne olduğunu bilemezken bana gelip neyim olduğunu sormakta çok ısrarcılar.
Neyim olduğunu bilsem ilk önce kendime söylerdim.
Derin bir üzüntünün kalın duvarları arasına sıkışmış, kapılar arkamdan kapatılmıştı. Ne o duvarları yıkacak ne de o kapıları açacak gücüm vardı.
Seninle arkadaş gibi konuşmak canımı acıtsa da, daha güzel bir tabiri söylemeye dilim varmıyor.
Peki o kapıların ardında ne mi oluyor? Duvarlar üzerime geliyorlar oradan çıkamadığım her bir saniye. Her ne kadar yavaşta ilerleseler, dakikalar saatler gibi geldiği için daha hızlılarmış gibi geliyor. Ellerim kollarım bağlı aralarında ezilmeyi beklemekten başka çarem kalmıyor.
Elimi uzatsam da uzanacak bir yardım eli de göremiyorum etrafta. Her yer aynı, kimse gelip geçmiyor.
Eğer ki sen gelirsen buralara, beni gör, beni duy hyung olur mu? Sadece umutsuzca bunu umut etmekten başka bir şey kalmadı elimde. Ama biliyorum bununda gerçekleşmeyeceğini ve umutsuzca bir umut olarak kalmaya devam edeceğini.
Biliyorum ki sende gelmeyeceksin, gelsen bile beni ne görecek ne de duyacaksın.
Bense seni sevmeye devam edeceğim, umutsuzca bir umutla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a hopeless hope || chanin
FanfictionFakat hyung, sen başlı başına bir hatayken benim sana hissettiğim şeylerin yanlış olması kaçınılmaz oluyor. |chan & jeongin)