one

702 45 8
                                        

Ben Kim Taehyung.

On yedi yaşın getirdiği baharı yaşamak yerine kışın ortasında terk edilmiş şehirde kibrit satmaya çalışan Taehyung.

Kendime yeten bir başarım var, pek göze çarpmam. Kalabalığın arasında devam eden kişilerden yalnızca bir tanesiyim. Belki de beni görünmez yapan şey budur.

Annem ve köpeğimle yaşıyorum. Pek arkadaşım yok. Fazlasını istemedim. Sorumluluk alacak gücü kendimde bulamadığımdan insanlara yanaşmaktan kaçınıyorum.

İnsanlar doğmadan önce onlara görevler biçildiğine inanırım tüm kalbimle. Benimkisi ise insanların saf mutluluklarını uzaktan izlemekle yetinmek olmuş, yerine getirmekten başka çarem kalmamış. Şikayet etmek için fazla bitkin bir bünyem var.

Doğal seçilim kurbanı, duygularını bastırması gereken kişiyim ben bu hikayede. Kazanan hep bir tane olur, ben ise var olmakla kaybetmişim savaşımı.

Beş sene önce yaşadığım mahalleye görebileceğiniz en havalı girişe sahip olan bir insan girdi. Ondan nefret ettim, istediği her şeye sahipti. Parlak ayakkabıları, onu daha da şık gösterecek kıyafetleri ve nicesi... Çocuk aklıyla onu kıskanabileceğim kadar kıskanmış, önyargılı bakmıştım hep bu tanımadığım kişiye.

Adının Jeon Jungkook olduğunu öğrendim. Benden bir yaş küçük ve sporcuydu. Hiçbir suçu yoktu. Sadece daha iyi bir eğitim alabilmek için şehir değiştirmiş, böylelikle mahalleme gelmiş sıradan bir çocuktu.

Hayır, bunlar benim sadece kendimi avutmak için söylediğim sözlerdi.

Jeon Jungkook, hiç de sıradan değildi. Benden küçük olmasına rağmen yanında küçülebileceğim kadar küçüldüğüm insandı o. Sözlerim, düşüncelerim, davranışlarım... Hepsi Jungkook'tu.

Ben Jungkook'tum. Beni bitirip benim hikayemin ana karakteri haline gelen Jungkook.

Beni büyüten, kendimle tanışmamı sağlayan oydu.

Biz arkadaş değildik. İsmini ve yaşını annem söylemişti, arkadaş olmam umuduyla. Hiçbir zaman olamadım, olamam da.

Aynı okulda olduğumuzu öğrendiğimden beri gözüm sadece onu görür, kulaklarım sadece onu duyar. Kalemi tutan elim sadece ona olan aşkımı, korkumu, heyecanımı ve tutkumu anlatabilmek için hareket eder. Bedenim sadece onun için ayaktadır.

Duygularımı bilse nasıl davranırdı acaba bana? Bilmesini istemezdim. Hayatında olmam gerekseydi bir şekilde girerdim, öyle değil mi?

Jeon Jungkook mutluydu. Her teneffüs arkadaşlarıyla basketbol maçı yapmaktan, onlarla şakalaşmaktan ve kız arkadaşıyla zaman geçirmekten.

Elimde olsaydı kız arkadaşına ne kadar şanslı olduğunu söylerdim. Onu çok ama çok sevmesini, benim aşkımın bile yanında sönük kalacağı duyguları ona yansıtmasını önerirdim.

Her güldüğünde dudak piercinginin hareket edişi, ince ve şekilli dudaklarının gizleyemediği dişlerinin güzelliği ve parlayan gözleri için her şeyi göze alabilir, kadife kahkahasının nedeni olmak için vaz bile geçebilirdim her şeyden.

Ancak ben bu kadar bitmişken aynısını Jungkook'tan isteyemezdim.

Ben onu yanımda hiç hayal etmedim. Ona sarıldığımı, dokunduğumu, öptüğümü ve daha nicesini hayal edemedim. Yeltenemedim, kendimden korktum. Varlığımın onu hayallerimde bile rahatsız edeceğinden korktum.

Yetersizdim, her insan kendisini olumlu etkileyecek kişiler isterdi etrafında ve ben istemeden de olsa Jungkook'u kendimle en dibe çekerdim.

Böyle iyiydim.

Onu sevgilisiyle gezerken görmeye, onu mutlu etmesine ve sarılmalarına, öpüşmelerine, romantik bakışmalarına alışmıştım. Aynı şekilde arkadaşlarıyla ilişkisine de.

Ben, Kim Taehyung, rolümü üstlenmiştim ve kalbim atmaya devam ettiği sürece sadece Jungkook'u sevecektim.

*!+ 𝙨𝙞𝙡𝙫𝙚𝙧 +!*

all the things he saidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin