Jungkook ile ilk konuştuğum zaman, elim ayağım birbirine girmemişti ama içimde patlayan şeyler duymuştum. Benim Jungkook'a yakıştırdığım iki şarkı vardı ve görevli olduğum 'Haftaya Bir Şarkı Bırak' projesinde bu şarkılardan birisinin sözlerini yazıp okul panosuna asmakla meşguldum. Sonrasında arkamda elleri cebinde, büyük bir merakla yazılanları okuyan Jungkook bulduğum zaman o kadar mutlu olmuştum ki... Muhtemelen beni görmüyordu o sırada, ben o anda onun için sadece dekordum belki de.
Ama öyle olduğumu sanmış olmalıyım ki ben kendi şarkımdan sözlerimi asıp nasıl astığıma baktığımda yanıma yaklaştı, şarkı sözlerimi okurken dövmeli parmakları satırları gezdi. Ne ben ona bakıyordum, ne de o bana bakıyordu. Sözleri bildiğim halde senin ne anlayacağını tahmin etmek için hayatımda ilk defa görmüş gibi okuyordum ben de tekrardan.
''Bu hangi şarkı?'' diye sordu ciddiyetle. ''Radiohead, Creep.'' diyerek yanıtladım. Sesim ne heyecanlı çıkmıştı ne de kızgın. Jungkook'un hayatım olduğunu, bütün ruhumu ele geçiren ve bundan haberi dahi olmayan o değilmiş gibi normal bir rahatlıkla yanıtlamıştım onu. ''Sözleri güzelmiş. Kesinlikle dinleyeceğim.'' Sözlerini bitirdiğinde ona dönmüştüm ve bana herkese sunduğu o mesafeli gülümsemeden sunmuştu. Sorun değildi elbette çünkü Jungkook, mesafeli bir gülüş takınırken bile çok güzeldi.
Jungkook'a olan aşkım, bu iki şarkı arasında gidip gelirdi. Radiohead'in Creep'i, ona olan tatlı ve samimi sevgimi gösteriyordu. Aşkın o herkesin içini ısıtan sadıklığını, güzel bir şey olduğunu, insanı havalara uçuracak, benliğinden koparacak güce sahip olduğunu ve bunu kabullenmemiz gerektiğini gösteren taraftı. Suçsuzdu, tarafsızdı ve son derece zararsızdı.
Ancak madalyonun diğer yüzü, The Neighbourhood'un Warm'unu gösterdiğinde her şey tersine dönerdi. Jungkook'a olan ateşimin beni içten yiyip bitirdiğini, kendimden koptuğumu ve bunun hayatımdaki birçok şeyi engellediğini, bu karşılıksız aşkın bana üzüntüden ve hasretten başka bir şey bırakmadığını görürdük. Zayıflığımı her saniye yüzüme vurmaktan zevk de alırdı. Suçluydu, Jungkook'tan yanaydı ve bana zararlıydı.
O günden sonra, o şarkıyı dinleyip dinlemediğini bilmesem de dinlemeni umdum hep. O harflerin içine sıkıştırdığım aşkımı, şaşkınlığımı, mutluluğumu, yalnızlığımı ve çığlıklarımı belki duyarsın diye umdum hep.
Ben, Kim Taehyung, bu hayatta tonlarca şey umdum. Matematikten bu sene kalmamayı, istediğim yazarın yeni kitap çıkarmasını, annemin en sevdiğim yemeği yapmasını ve nicesini. Ummadığım tek şey sendin. Küfür ve argodan nefret ederim ama sen, Jeon Jungkook, siktiğimin hayatının siktiğimin ortasında gelip zaten sikik olan hayatımı daha da beter ettin. Tanrı şahidim, bundan saçma bir şekilde şikayetçi değilim. Hiç olmadım. Sadece bunlar gerçekler.
Bazen insanların nasıl aşklarının onları ele geçirmesine izin vermediklerini dinlemek hoşuma gider. Kalıplaşmış o sıkıcı lafları duymaktan zevk alırım. Hatta komik bile gelir çünkü insanların en başında ölüp ölüp dirildikleri bu duygu, yolun sonunda şutlanır ve düşman ilan edilir. Aşk yenik düştüğünde sözde bunu atlatan kişi kahraman, yaşadıkları ise tecrübe ilan edilir.
Bunlar bana göre tamamen saçmalıktır.
Ben kirli, çamurlu ve soğuk zeminde yatsam bile Jungkook'a olan aşkımı pamuklar içinde büyütmeye kararlıydım. Ne kahraman olmak isterdim ne de sırf bir duyguyu en iyi şekilde atlatmaya çalıştım diye güçlü sayılmak.
Çünkü Jeon Jungkook'a aşık olmak bu değildi ve ağırlaşan duygularımı asla hafife alamazdım. Ben kendimi kaybetsem bile madalyon dönmeye devam ettikçe bana ve etrafa dengeli bir şekilde gösterecekti aşkımı.
Su dolu gözlerin ertesi günü Jungkook'a büyük bir aşkla bakacak olması gibi.
*!+ 𝙨𝙞𝙡𝙫𝙚𝙧 +!*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all the things he said
FanfictionBenim hatam olduğunu söylüyorlar ama onu fazlasıyla istiyorum. 100222 seme!kook düz yazı