strawberry kisses

12 3 10
                                    

Jimin hyung'un nefret ettiği kişi ile Chae'nin bahsettiği kişi aynı olamaz. O olamaz değil mi? Eğer o ise Jimin hyung beni öldürür, ciddi anlamda hem de! Kaç yıldan beri birinci olmak için çabalıyor ve tae denilen çocuk yüzünden ikinci oluyor ama Chae'ye yardım etmem lazım. Ashh ben niye onunla sevgili olacakmışım ki? Sadece tae ile basit bir arkadaşlık yaşayıp ona sevgili bulup hayatımdan sileceğim hem bu sene mezun oluyor zaten. Düşüncelerimi kenarıma atıp gülümsedim.

Chae yüzümdeki endişeyi anlamış olmalı ki yüzümü elleri ile tutup "dinliyorum, söyle" dedi. Ellerini çekip önüme döndüm ve "onunla sevgili olamam hatta sevgiliden ziyade yakın arkadaş bile olamam" dedim. Chae şaşırarak "niye peki" diye sordu. Yüzümü asıp "işte, jimin hyung bunu duyunca bana kızar ve ben hyungumu üzecek bi şey yapmam, sen bilmiyorsun ama onların daha doğrusu Jimin hyungun ona yıllardan beri süren kızgınlığı var" 

Chae anlıyorum dercesine kafasını salladı ve bana dönüp "peki ya ne yapacağım şimdi?" dedi. Az önce planladığım planı söylemeli miydim bilmiyordum ama iç güdüsel olarak konuşmaya başladım "onunla arkadaş olup sevgili bulacağım, söz" Chae gülümseyip kitaplarını masaya çıkardı. "teşekkürler jeongguk, sana sahip olduğum için gerçekten şanslıyım" diyip her zamanki saf gülüşü ile bana baktı. "Eee Tae Bey ile ne zaman tanışıyorum" diye sordum. Chae sessizce düşünüp "Bugün Mina ile kafeye gidecektim sizde gelirsiniz olmazsa?" dedi. Oh bu cidden ani olmuştu, sabah duşa bile girmemiştim. Ashh neden her seferinde yeni insanlarla tanışmak beni geriyor en fazla ne olabilir ki diye düşünüp Chae'nin defterini alıp kağıda "okeey" yazıp önüme döndüm. 


Dersler bittikten sonra Chae ile Mina'nın sınıfına gidip Mina'yı aldık. Chae Mina'yı gördüğünde öyle sırıtıyordu ki gerçekten ona aşık olduğunu anladım. Kalbim anlamsız bir şekilde kırılmıştı. ash cidden neyim var benim, onun arkadaşım olduğunu zaten biliyorum. Bu hisleri beslediğim için kendimden nefret ediyordum bu nefreti de habersiz olan ellerimi öldürürcesine sıkarak acısını çıkartıyordum. Tam o sıra da birisi gerilmiş olan ellerimi açarak "Birileri gergin sanırım, ne oluyor burada?" dedi. Sesin geldiği tarafa baktım. Bu Mina'nın abisi idi. Ellerimi ondan çekerek "size de merhaba bayım, siz Mina'nın abisi olmalısınız" dedim. Gülerek Mina'ya baktı ve "Kim bu kasıntı?" diye sordu. Hayır yani resmiyetle konuşuyor olmam saygımı belirttiğim anlamına gelmiyor mu? Ne diye bu çocuk bana kasıntı der, ash cidden. 

Saçlarımı ellerimle tarayarak "Pardon da saygı ifadeleri ile konuşmam kasıntı..." sözüm onun parmakları ile dudağıma dokunup ağzımı kapatmasıyla kesilmişti. "Şu kasıntı da bizle geliyor demek ha?" gülüp ellerini dudağımdan çekip sırtıma koydu ve "hadi gidelim Kasıntı'cığım" dedi ve kafeye doğru yürümeye başladık. Kızlar duruma şaşmamış olmalılar ki kendi aralarında elleşiyorlardı. Fakat bu benim için ölüm kalım meselesiydi. Ne diye yeni tanıştığı birisiyle yakın olursun ki ayrıca hala okula sınırları içindeydik. Okul sınırları demek Jimin hyung demekti. Jimin hyungta ölümüm oluyordu. Yanımdaki çocuğun ellerini omzumdan çekip koşarak oradan kaçmaya başladım. Bu benim için gayet normal bir davranıştı tıpkı bir refleks gibi. Koşarak okuldan çıktım ve Chae'nin gideceğimizi söylediği kafeye gittim. Fakat bir sorun vardı o ordaydı. Jimin hyung ordaydı. Geri geri adım atıyordum ki arkamda hissettiğim o vücut geri gitmeme engel oldu.

Gitmeme engel olan o vücuda baktım ve bana "Noldu Kasıntı'cığım neden içeriye girmiyoruz?" diye sordu. Sorusuna cevap vermeyip Mina'nın abisinin elinden tutup oradan kaçmaya başladım. Bu da refleksti belki de onu orda bırakmalıydım fakat refleks olarak yaptığım bir harekete engel olamam sonuçta. Gidebildiğim kadar uzak bir yere gitmeye çalıştım. Fakat elinden tutuğum koca insan parçası beni yavaşlatıyordu aynı zamanda çok hızlı gittiğim için nefesim kesilmişti. Yavaşça durup nefes almaya başladım. Elini tutuğum kişi yüzünü bana döndürüp "Belki de o kadar kasıntı değilsindir Kasıntı'cığım." dedi. Ona aldırmadan yavaşça yürümeye başladım. Fakat gene konuşmaya başladı "Söylesene adın ne?" durup ona baktım daha adımı bile bilmiyordu gerçi varlığımı bilmeyen biri adımı nasıl bilsin. Derin bir nefes alıp "Jungkook, Jeongguk hangisini istersen" deyip yürümeye devam ettim. Biraz düşündükten sonra "Kookie nasıl?" diye sordu. Bana kook diyen kişiler ya Jimin hyung ya da Chae gibi yakın olduğum kişilerdir onu da ara sıra derler. Fakat bu Tae denilen çocuk daha şimdiden benimle böyle konuşmaya çalışıyor. Cidden sabrım sınanıyor, sakin bir ciddiyetle "hayır" dedim. Bana cevap verme lüzumunda bulunmadan yürümeye devam ettik. Birkaç saat boyunca hiç konuşmadan sadece yürüdük.


Ayrılacağımız yolun sonunda durup bana baktı ve "Söylesene Kookie bunca zaman niye beni fark etmedin?" sorduğu soru üzerine afallamıştım. "Yani işte anlarsın ya senin gözünün önündeydim fakat sen beni hiçbir zaman fark etmedin ve şimdi de benden kaçıyorsun niye bunu sana delirircesine aşık olan birisine yapıyorsun?" dedi ve üzerime doğru yürümeye başladı artık aramızda sadece nefeslerimiz vardı. Geri adım atmaya çalıştım fakat ellerimden tutup gitmeme izin vermiyordu. Yüzüne bakmadan sorusuna cevap vermeye başladım "üzgünüm cidden üzgünüm fakat artık eve gitsem iyi olur." karşılık olarak dediği tek şey "yüzüme bak" oldu. Teklifini reddediyordum ölsem dahi yüzüne bakmazdım fakat o yavaşça ellerimi bırakıp damarlı ellerini yüzüme doğru götürüyordu. Artık elleri yüzümdeydi ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Kilitlenmiştim. Dudaklarını dudaklarıma doğru yaklaştırıp arada nefeslerimizin birleşeceği kadar mesafe bırakmıştı. Artık ağzından çıkan her nefesin sıcaklığı benim dudaklarımın üzerinde dans ediyordu. Dudaklarını dudaklarıma değdirip dudaklarını çekti ve yüzüme baktı. Gözlerim ben istemeden kapanmıştı. Çilek kokusunu andıran dudakları dudaklarıma yaklaşıyordu tekrardan.  Dudakları dudağıma değdiğinde bu sefer gözlerimi istemli olarak kapatmıştım ve o dudaklarımı hapsedercesine ısırıp emiyordu. Ne olduğunu anlamadığım bir rüya içindeydim fakat Tae dudaklarını benimkinden çekip yavaşça gidiyordu. Dudakları ile birlikte ayakları da geriliyordu. Bir yerde durup beni öpen o çilek kokulu dudakları konuşmaya başladı.

Ben kendi benliğimi kaybederken o küstahça gülüp kahkaha attı ve "hey  güzel öpücüktü fakat bugün dışında seni görmedim sadece seninle dalga geçmek istedim o kadar."  tekrardan gülüp "Görüşürüz, Kookie" dedi...

promise | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin