aşkımın ilk fotoğrafı

69 12 4
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanmıştım. Saate baktım 06.00 gösteriyordu. bu huyumu hiç sevmiyordum hep uykum bölünürdü bu saatlerde. Kendimi yatağa bıraktım ve yorganımı üzerime çektim uyumaya çalıştım.

Neyse ki çabucak uyumuşum. zamanın geçip geçmediğini bile bilmiyordum hemen yanı başımda melisin ve ev arkadaşım berilin cırtlakça

"hadi kalk!" diye seslerini duyuyordum ve dayanamayıp kalktım yataktan. Ben kalkınca ikiside derin bir nefes aldı.

melis kolunda ki saatine baktı ve gözlerinin fal taşı gibi açıldığını gördüm.

"ya kızım saat 12 ye 5 var hemen kalk hazırlan derse geç kalacaksınız!"

of... yine ders! Bıktım artık bu dersten. yorganı üzerimden fırlatıp kalktım yataktan.

"hem bugün senin çimen gözlünü görmeye gideceğiz."

Melis bunu söylerken kendinden emindi.

"hayır tabiki öyle bir şey yok" dedim bende kendimden bir o kadar emin.

"hımmm..." dedi düşünceli ve ukalaca

"eğer sen gelmessen ben tek giderim ve senin ondan çok hoşlandığını söylerim çimen göze."

bunu söylediğine inanamamıştım.

"bunu yapamazsın!" dedim alaylı bir ses tonuyla.

"bal gibi yaparım!" sesi tam bir gıcık gibiydi.

"of!" diyerek dolabımın kapağını açtım.

Beril çoktan hazırlanmıştı. beş dakikadan daha az kalmıştı dersin başlamasına. siyah bir pantolon giydim üzerine de yine siyah bir sporcu atleti giydim üzerinede omuzu düşük krem bir kazak giydim. Saçlarımı tepeden at kuyruğu yapıp trençkotumu alıp çıktım. hemen arabama atlayıp okula gittik. Berille birlikte kapıyı çalacaktık ki birden durdum kendimi hazırladım. Beril geç kaldığımız çok tlaşlanmıştı fakat benim umurumda değildi. Tek hayalim fotoğraf çekmekti. Herkes zengin olmak ve parasının çok olmasını ister ya bazen bu hiç işe yaramıyor bir tek en son modelinden güzel bir fotoğraf makinem oldu ama onu da kullanamadıktan sonra ne anlamı var ki?

Berille kapıyı tıklayarak içeri girdik.

"ıı... hocam geç kaldığımız için özür dileriz." dedi beril. hoca hiç de anlayışlı bakmıyordu. Beril de benim yüzümden başına belayı almıştı.

"geç kalmanızın sebebi nedir?" of... olaya ben giriştim Berile kalsa suçu üstlenecekti.

"sabah uyanamadım." dedim ve "izninizle derse girebilir miyiz?" dedim. hoca bize gözleriyle anfileri işaret etti. Bende hızla arka sıralardan birine oturdum Beril en öne geçti bu arada. Ne ders dinledim ne de başka bir şey tek yaptığım şey saate bakmaktı ve hocanın o ukala sesini duydum yine

"Alya eroğlu sanırım yine sıkıldınız" dedi soru sorar gibi. Evet gerçekten de sıkılmıştım onun bu iğrenç sorularından.

"evet... Biraz" dedim alay edercesine biraz da sırıtarak. Bunun üzerine hoca hiç bir şey demedi. Bende dört gözle o 'ders bitmiştir' sesini duymayı bekledim.

"ders bitmiştir" diyerek havalı bir şekilde sınıftan çıktı hoca. Bende berile hoşça kal diyerek melisin yanına gittim. Çimen göze gidecektik.

"selam" dedim ve masaya oturdum melisin karşısına.

"selam. Heyecanlı mısın?"

"neden heyecenlı olacak mışım?"

"çimen göze gidiyoruz ondan."

"of ya neden ben gitmek istemiyorum rezil oldum ben orada."

"seni fark etmesi lazımdı aşık olabilmesi için bu olay üzerine iyice far etmiştir bence." dedi gülerek.

"haha. çok komiksin!"

"biliyorum" diyerek ayağa kalktı

"hadi gidelim" dedi eliyle işaret ederek. Bende istemsizce kalktım ve arabaya gittim melisle. Cafeye geldiğimizde gerçekten kalbim güm güm atıyordu. Melis orta tarfata ki masalardan birine geçti bende karşısına oturdum. bir garson geldi;

"hoş geldiniz. bir şey alır mıydınız?"

melis;

"a... Arkadaşa bir çimen göz alırdık." diyince utançtan yerin dibine girdim. O an garsonun bana nasıl baktığını anlayamamıştım nasıl bir bakış sa alay mı ediyordu yoksa? Ben bir şey diyemedim. melis tekrar söze girdi.

"burada yeşil gözlü çocuk varmış benim bu arkadaşım ona baya baya aşık olmuş onsuz yapamıyor onu buraya çağırır mısınız?" diyince kalpten gidiyordum. Ne demişti bu böyle rüya falan değildi dimi? Ah... Hayır olamaz!

"ben hemen çağırıyorum kendisini." diyerek uzaklaştı garson gülmemek için zor tutuyordu o da. Bu masa da daha fazla oturamayacaktım. Hemen kalktım.

"ben gidiyorum melis!"

"ya hayır gitmemelisin!"

"kusura bakma da bu yaptığın çok kötü bir şey beni ne hale soktuğunun farkında mısın?" dedim sinirle. melis bir şey dememişti ama yine gülüyordu. Pislik! Dışarı çıktım cafeyi gören bir banka oturdum. İçeriyi dikizliyordum camdan bir kabinin içinde olduğu için içeriyi rahatlıkla görebiliyordum. çimen göz çıkmıştı. bir şeyler konuşuyorlardı of melis ne konuşuyorsun acaba! bir baktım ki elinde telefonla birşeyler gösteriyordu. Umarım fotoğrafımı göstermiyordur.

İçimde her an patlamaya hazır bir bombayla okula vardım. işletmeden fotoğrafçılığa geçiş yapacaktım. Bunun için yapmam gerekenleri hallettim derken ikindi olmuştu. Arabama binip eve doğru gittim. Aklımda ne fotoğrafı çekeceğim vardı. ne çekecektim ben? birinci olmalıydım ben o yarışma da. iyice aklıma koymuştum eğer başaramassam çok kötü olurdum. Bu düşüncelerle sahile gittim. güneş batıyordu. iyi gelirdi böyle saatlerde sahilde güneşin batışını izlemek. arabamdan inip biraz yürüdüm kayalıkların üzerinde. Rüzgarlıydı hava. Saçlarım gözlerimin önüne geliyor rahatsız ediyordu arakaya topladım saçlarımı ve önüme baktığımda ilerdeki kayalıklarda hayatımda gördüğüm en güzel manzarayı görmüştüm. gökyüzüne bakan yakışıklı ve geniş omuzlu kısaca manken gibi bir erkek. Bir eli cebinde bir elinde ceketinin ucundan tutmuş omuzlarında tutuyordu. rüzgardan öndeki saçları yukarı doğru kalkıyordu. gözler... çimen gözlerdi yine. kısık kısık bakıyordu yine hüzünlü ve dalgın... düşünceliydi. Derin bakıyordu.

fotoğraf makinemi çıkardım hemen. çekmeliydim onu. bir yandan güneş batıyordu. en güzel açıyı bulup çektim. onu çektiğimi fark etmişti. yanıma geldi kalbim fırlyacaktı yakında;

"hey o fotoğrafı sil çabuk!" dedi ökeyle. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Bu fotoğraf benim için çok önemliydi. O nun o gözleriyle karşı karşıya gelince dondum bir an. Bana aptalmışım gibi davranmıştı;

"sana söylüyorum onu sil"

"a... pardon ama silemem."

"nasıl silemessin. O benim fotoğrafım silmek zorundasın."

"bu çok güzel."

"ne?" dedi anlamsızca

"bu fotoğraf." "bakmak ister misin?" dedim tatlı bir ses tonula kameramı açıp ona gösterdim. Çok etkilenmiş gözüküyordu.

"bu fotoğrafı ne yapacaksın?"

"bir yarışma var benim için çok önemli." dedim. gözlerini devirdi ve gitti. Bu neydi şimdi? Neden gitmişti? Ne demekti bu?

"hey!" diye bağırdım arkasından. umursamaz ve arsızca gidiyordu. Önden güldüğüne adım gibi emindim. Pislik çimen göz! o fotoğrafla birinci olursam o zaman göstereceğim sana gününü!

artık tek sorunum şuydu : o fotoğrafı başka kızlarda görecekti!

FotoğrAŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin