Adal'ın kendini kaybedişinin ardından yarım saat geçmişti. Bu kadar uzun süre boyunca rüya aleminde kalmak insan beyni için tehlikeliydi. En kötü durumda hafıza kaybı yaşayabilirdik. Bu durum beynimde tehlike çanları çalarken yavaş adımlarla Adal'a yaklaştım. Ellerini tutup bana bakmasını sağladım. Ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleriyle bana bakıyordu. Onu bu halde görmek beni her ne kadar üzse de şimdi ayakta dimdik duran ben olmalıydım. "Hadi gidelim artık. Sana söz veriyorum, ailemizi birlikte bulacağız. Umudumuzu yitirmek yok." sesim kendi beynimde yankılanırken başım dönmeye başlamıştı ama önsemsemedim. Adalı yavaşça ayağa kaldırıp çıkabilecek bir yer aradım fakat nafileydi. Kimse buradan nasıl çıkacağımızı söylememişti. Rüya alemine ilk girdiğimde adımlarım benden habersiz rüya aleminden çoktan çıkmıştı bile ama bu sefer farklıydı. Ayna kullanarak girdiğimiz rüya aleminden yine aynı şekilde ayna kullanarak çıkabileceğimizi düşünüp sarayın içerisinde oda aramaya başlamıştım. Adal ise hala aynı harap haldeydi. Ona yaklaşıp yüzünü avuç içime aldım "Şimdi burada güçlü olmalıyız. Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok. Anladın mı beni? Şimdi birlikte çabalayıp buradan çıkacağız. Haydi Adal bir ayna bulmalıyız." Adal benim dediklerim üzerine başını aşağı yukarı salladı. Sarayın içinde adımları bir ileri bir geri giderken" Ayna, ayna bulmalıyız. Bir an önce buradan çıkıp şu lanet olası yerden kurtulmak istiyorum." adımları hızlanırken bende onunla birlikte yürüdüm. Saraydaki odaların hepsine birbir girip ayna arayışına çıkmıştık. Her girdiğimiz odadan hüsranla çıkarken Adal küfürlerini bir bir savuruyordu. Nasıl oluyor da odaların hiçbirinde ayna olmuyordu anlayamıyordum. Ya da burası rüya alemi olduğu için mi yoktu? Bir süre durup düşünmüştüm. "Ne oldu?" Adal meraklı gözlerle bakarken "Burası rüya alemi Adal. Aynayla geldiğimiz için ayna olmaması normal diye düşünüyorum. Böylesine tuhaf bir yerden kolayca çıkamayız." diyerek etrafıma bakınmaya başladım. Adal sabırsızca "Daha açık konuşur musun prensesim?" onu onaylarcasına başımı aşağı yukarı salladım.. "Aynayla geldiğimiz bir yerden aynı kolaylıkla çıkmamız saçma olurdu. Bir bilinmezliğin ortasına giriyorsan giriş her daim kolaydır fakat çıkış da bir o kadar zor ve gizemli olur. Yani bu da demek oluyor ki bu sarayda ayna bulamayız. Çünkü burası rüya alemi, ayna ile girilen bilinmezlikten ancak aynaya benzer bir nesne ile çıkabiliriz. " sustuğumda Adal hala aynı anlamamazlıkla yüzüme bakıyordu. Onun bu haline neredeyse gülecektim ki kendimi son anda toparlayabilmiştim. "Yani şunu demek istiyorum benim akıllı kardeşim. Aynaya benzer birçok nesne var aslında bu sarayda. Camlarda tıpkı aynalara benziyor. Baktığımızda kendi yansımamızı görebiliyoruz. Camlar bizim kurtuluşumuz olabilir, ayna aramak ise sadece zaman kaybından ibaret." yeniden açıklama yaptığımda Adal'ın yüzüne heyecanla baktım. Bir süre düşündü, o düşünürken bir anlık yine anlamadığını düşünsem de çabucak kavramıştı." Hadi öyleyse şu ilerideki camda dediğini deniyelim bakalım." hızla karşımızdaki cama ilerlerken camda kendi yansımamızı göremiyorduk aksine camlarda Albert'i ve diğerlerini görmüştük. Çünkü burası rüya alemiydi, gerçekliğin değil gördüklerinin önemi vardı. İkimizde heyecanla birbirimize bakarken "Buradan çıktığımızda senin şu harikulade zekanı kutlayalım." Adal'ın dediğine gülerken, Adal çoktan benim elimi tutmuştu bile. İkimiz de boşta kalan ellerimizi cama uzatırken parmaklarımız camdan içeri kolaylıkla girmişti. Ellerimiz cama girdiğinde yüzümüze vuran parlak beyaz ışıkla birlikte gözlerimizi kapattık.
Ayaklarım toprak zemine bastığında gözlerimi yavaşça araladım. Az önceki bulunduğumuz yere yeniden iniş yaptığımızda çoktan gece olmuştu bile. Aklıma ilk gelen soru "Biz ne kadar süredir rüya alemindeyiz?"olmuştu. Kafamda sorumun cevabını tartmaya çalışırken Albert bizi görür görmez oturduğu ateşin başından kalkıp bize koşmuştu. Hızla beni kendine çekip kollarını belime dolandığına bende ona sarılarak karşılık vermiştim "Kaç saattir oradasınız. Sizi öylesine merak ettik ki, bir anlık başınıza bir şeyler geldiğini sanmıştık." bir süre duraksayıp yeniden konuşmaya başladı "Sana bir şey oldu sandım. Çok korktum kalp ateşim." kalbimde uçuşan kelebekler sevinç nidaları atarken yüzümdeki sırıtışa engel olamıyordum. "Merak etme biz ikimiz de iyiyiz." diyerek onu rahatlattım. Adal ağır adımlarla benden çekilirken yüzündeki duygular benden hiç de ayrı kalmak istemiyor gibiydi. Doğrusu bende Albert'dan ayrı kalmak istemiyordum. Diğerli de koşup bana sarıldığında erkekler de Adal ile meşhur erkek tokalaşmasını yapmışlardı. Hep birlikte atıkları ateşin yanına oturduğumuzda "Zaman ne kadar da çabuk ilerlemiş." diyerek oluşan sessizliği ilk ben bozmuştum. Albert yanımdaki yerini almıştı. "Zaman çabuk mu geçmiş? Siz gittiğinizden beri burada döneceksiniz diye saatlerce bekledik. Biz burada çok korkmuştuk sen ise zamanın nasıl geçtiğini sorguluyorsun." Albert gülerek benimle konuştuğunda son dediğine bende gülmüştüm. Böylesine bir zamanda düşündüğüm tek şeyin zamanın geçmesi olmadı bana da saçma gelmişti. "O zaman şimdi zeki kız kardeşimin yine zekasını konuşturduğu anın kutlamasını yapıyoruz." Adal bana göz kırpıp konuştuğunda gülmeden edememiştim. O an Adal'a bir şeyleri anlatmaya çalıştığımı ama Adal'ın bir türlü anlamadığımı kahkaha atarak diğerlerina anlattığımda ortam şenlenmiş herkes Adal'ın bu şaşkın hallerine gülmüştü. Hem Adal hem de ben gördüklerimizi anlatmış rüya aleminden de nasıl çıktığımızı anlatmıştık. "Zeki sevdiğim benim, nasıl da bulmuş hemen çıkış yolunu." Albert göğsünü kabartarak gururla konuşmuştu. Adal hemen ortaya atılıp "Ya aslında bende bulurdum da Aleda bulsun da size anlatsın diye bulmadım. Yoksa benim de aklıma gelmişti yani." hepimiz Adal'a gülmeye devam ederken Axel söze atıldı "Ağlamaktan beynim sulandı ikizimin zekasına güvendim demiyor da, beni aklıma geldi diyor. Tamam üzülme biz sen bulmuşsun gibi yaparız." diyerek ortamı iyice şenlendirmişti. Hepimiz Adal ve Axel'in bu minik atışmasına gülerken onlar çocuk gibi konuşmaya devam ediyordu. "Ya neden inanmıyorsunuz ben ağlamadım. Gözlerim tozlanmış." Axel, Adal ile uğraşmaya devam etti. "Gözlerin mi tozlanmış? Sanırım gözüme toz kaçtı demek istedin. Eğer gerçekten gözlerin tozlandıysa temizlik malzemeleri ile gözlerini temizlemeye gelirim." Axel sesini yaşlı insanların sesi gibi çıkarmıştı. Adal şaşkın gözlerle onun bu taklitlerine bakarken "Aman tanrım içimizde yaşlı teyze var." diyerek kahkahayı basmıştı. Hepimiz gülmekten karnımızı tutuyorduk. Çünkü ikisi de taklit çıkarıyor seslerini bir inceltip bir kalınlaştırıyorlardı. "Tamam, artık uyusak iyi olacak. Sabah da erkenden yola çıkalım." hepimiz Jennifer'ın dediğini onaylayıp ateşin yanında yere kıvrılıp uyumuştuk. Günün verdiği yorgunluk ile gözlerim uykunun en derin kollarına kendini atarken bedenim gevşedi ve uykuya ayak uydurdu.