40.BÖLÜM : Son

0 0 0
                                    

    İçim umut ile doluydu, kalbim her zamankinden daha da hızlı atarken ruhuma işlenen umut duygusu beni heyecanlandırıyordu. Krallığımı bulduğum ilk an içimde oluşan sevgi ve mutluluk tarifi olmayan duyguların en başında yer alıyordu. Her şey sırayla oluyordu, mutluluk bana bir anda değil adım adım yaklaşıyordu. Önce ikizimi bulmuştum daha sonra krallığımı, şimdi sırada ailemi ve halkımı bulmaktaydı.

Kapıyı açar açmaz gördüğüm manzara beni bozguna uğratırken odanın içerisinde taşlaşmış insanlar vardı. Her birinin acı içerisindeki yüz ifadeleri ve donmuş bedenleri beni bozguna uğratmıştı. Burası bir taht odasıydı. Karşımdaki ihtişamlı tahta baktım, tahtın koyu kahve ahşaptan yapıldığını görmüştüm. Tahtın koltuk kısmı yani minderleri kırmızıydı. Tahtın üzerinde zümrüdüanka kanatları arasında bir insan duruyordu. Büyük taht öylesine ihtişamlıydı ki beyaz mücevherlerle süslenmişti. Gözlerimi tahttan çekip hemen önündeki kişiye baktığımda bir kraliçenin ayakta öfkeyle bakan taşlaşmış vücudu duruyordu. Bir süre etrafımı incelemiştim ki gelen çıtırdama sesleriyle yeniden kraliçe olduğunu düşündüğüm kişiye baktım. Üzerindeki taşlar çıtırdıyordu. Taşlar çıtırdamaya devam etti ve herkesin üzerindeki beton çatladı. Tüm insanların betonsu bedenleri çatlaklardan karşımdaki kadın kımıldadı. Onun hareket etmesiyle üzerindeki betonlar bir bir yere düşerken geriye sadece ihtişamlı elbisesi ve tacıyla kadın kalmıştı. Taşlaşmış vücudunda artık taş yoktu. Taşların hepsi ayağının dibine düşmüştü. Diğer insanlara da aynı şeyler olurken bir adım geri çekildik. Taşlar sırayla yere düşerken içindeki insanlar da bir bir ortaya çıkıyordu. Kadın anlamamışçasına etradına bakındı. Öfkeli gözleri etrafı tararken birden gözleri bizi buldu. Yüzündeki tüm öfke silinip yerini şaşkınlığa ve mutluluğa bırakırken birkaç saniye boyunca sadece bize baktı. Diğer insanlar da şaşkınlık içinde bize döndüğünde herkes sanki büyülenmişçesine bize bakıyordu. Gözlerim Adal'ı bulduğunda bana fısıldayarak "Bu kim?" demişti. Gözlerim yeniden kadını bulduğunda, Adal'a karşı sadece dudaklarımı büzmekle yetinmiştim. Kadın ihtişamlı elbisesinin eteklerini kaldırarak yanımıza gelip önümüzde durdu. Kadının başındaki ihtişamlı altın tacın üstünde kırmızı yuvarlak mücevherler yer alıyordu. Gözlerim kadının gözlerini bulduğunda sanki bu kadını daha önce de görmüşüm gibi bir hisse kapılmıştım. "Siz, sizler Adal ve Aleda'sınız." kadın bizi bir bakışta tanımıştı fakat biz onu bir türlü tanıyamıyorduk. Tek kaşımı havaya kaldırıp anlamsız gözlerle kadına baktığımda bize açıklama yapmak için konuşmuştu. "Ben sizin büyük anneniz Elora. Siz, kızım Linda'ya ne kadar da çok benziyorsunuz öyle." kadının gözleri dolmuştu. Ne diyeceğimi bilemez halde sadece kadına bakıyordum. "Siz burayı nasıl buldunuz. Bir büyü sayesinde krallık yok olmuştu. Nasıl oluyor da burayı buldunuz? Başınıza neler geldi?"  büyük annemiz olduğunu söyleyen kişi sorularını bir bir bize yöneltirken diğer kişiler bizi izlemekle yetiniyordu. Kraliçe Elora birden arkasına dönüp etrafımızdaki insanlara bizi tanıttı "Bunlar Aleda ve Adal Anderson. Kral Miles ve Kraliçe Linda'nın ikiz bebekleri. Atramentum Krallığının varisleridir." herkes duyduklarıyla tek dizlerini yere koyup sol ellerini yumruk yapıp göğüslerine koydular ve başlarını önümüzde eğdiler. "Aleda Anderson çok yaşa, Adal Anderson çok yaşa. Krallığımız çok yaşa. Emrinizdeyiz efendim." gözlerim şaşkınlıkla büyürken ne diyeceğimi nasıl tepki vereceğimi bilememiştim. Adal bir adım öne çıkıp "Bakın önümüzde eğilmenize gerek yok!" sesi daha çok uyarırcasına çıkmıştı çünkü ikimiz de henüz ne olduğunu anlayamamıştık.

Büyük annemiz olduğunu söyleyen Elora bizi taht odasından çıkarmıştı. Birkaç kişiye de içeriyi temizlemesi için emirler yağdırmıştı. Emrivaki tavırları beni biraz huzursuz etmiş olsa da sesimi çıkarmadım. Bizi aynı koridorda başka bir odaya getirdi. Büyük çalışma masası olan bu odada boyboy kitaplıklar vardı. Hepimiz masanın etrafına oturduğumuzda Elora konuşmaya başladı. "Bundan yıllar önce yapılan savaşta krallık da bizler de yok olduk. Krallığın yok olmasıyla beraber bizler taşa dönüştük. Ancak krallığın bulunması bizi eski halimize getirebilirdi. Ve şimdi varislerim gelip hem halkını hem de beni kurtardılar. Size ne kadar teşekkür etsem azdır benim minik varislerim. " Elora bizimle konuşurken gözleri Adal ve Benim aramda gidip geliyordu. İçimdeki soruyu daha fazla tutamayıp "Bizi nasıl oluyor da birden tanıyabiliyorsun? Oysaki bizi hiç görmemiştin." sorunu Elora'ya ilettiğimde Elora bu soruyu hiç beklemiyormuş gibi bozguna uğramıştı. Bir süre duraksayıp "Kolyeleriniz ve yüzleriniz Aleda." Adal ve benim gözlerimiz tılsımlı kolyelerimize kaymıştı. Fakat yüzleriniz derken hala neyi kasdettiğini anlamamıştım. Adal iç sesimi okumuşçasına "Yüzlerimiz derken?" diyerek sorusunu iletti. Elora ayağa kalkıp en büyük kitaplığa doğru yürürken gözden kaybolmuştu. Birkaç saniye içerisinde geri döndüğünde elinde büyük bir tablo vardı. Tabloyu bize çevirdiğinde gözlerim heyecanla açıldı. Annem ve babam yanlarında ise Elora ve yaşlı bir adam vardı. "Bunlar anne ve babanız. Diğerleri ise ben ve büyük babanız." Annem gerçekten de, annesi Elora'ya çok benziyordu. Annemin de mavi gözleri ve sarı up uzun saçları vardı. Tıpkı Elora'nın ki gibi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 24 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KAYIP KRALLIK YENİDEN DOĞUŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin