-7-

667 67 29
                                    

Ağıran boynu, ve sızlayan başının eşliğinde gözlerini masasında açtı Changbin. Defteri yazdıktan sonra ağlarken burada uyuyakalmış olduğunu tahmin ederek ayaklandı.

Okula gidip kafa dağıtmayı düşünerek aynada kendisini kontrol etti, çokta kötü görünmüyordu. Bunun güvencesiyle gitmeye karar vererek askıdakı beyaz gömleğini ve kumaş pantolonunu üstüne geçirdi ve sargıyı yenilemek için banyoya geçti.

Sargıyı da yeniledikten sonra yapacak pek bir şey kalmamıştı, kahvaltı etmeyi sevmezdi ve ayrıca iştahı yoktu. Kahvaltıyı es geçerek bir sakız attı ağzına, çantasına gerekli defter ve kitapları koyduktan sonra tamamen hazırdı çıkmaya.

Alt kata inip ayakkabılarını giydi, birbirine dolaşan kulaklığını ayırmaya calışırken birkaç adım atmıştı bile. Sonunda kulaklığı çözüp telefonuna taktı ve en sevdiği şarkıyı açtı. Sweather weather.

Oldukça uyuşuk adımlıyordu, bu yüzden yirmi dakikalık yolu yarım saatte bitirmiş ve sınıfına çıkarak sırasına kurulmuştu. Başını kolları arasına alarak biraz daha uyuklamayı denedi, uyuyamayınca çatıya çıkmaya karar verdi.

Çatıya çıktığında yüzüne vuran rüzgar yüzünden uykusu açılmıştı bile, rüzgar onu üşütürken üstündeki monta biraz daha sığınarak gelen geçeni izlemeye başladı.

Beş dakikanın ardından asıl beklediği kişiyi gördü, sarı kıvırcık saçlı, serseri tipli ama göründüğün tam tersi bir şekilde saygılı olan biricik aşkını.

Yüzünde istemsiz bir tebessüm oluşup gözleri bedenini takip etti, bahçenin köşesindeki sevgilisinin yanına gittiğine emindi nitekim öyle de oldu. Tam sevgilisini yanında durduğu an Changbin'in dikkati gelen bildirim yüzünden dağıldı.

-

Minho
Catidaki bodur kişi sen misin ey fani

Oha gerçekten sensin

Serefsize bak Chan'ı görünce nasıl gülümsüyor

Bekle lan geliyorum

Changbin
Siktir git amk

Boş yapma

_

"Ya hayır Hyunjin salak mısın ya!" Geçen birkaç dakikanın ardından her zamanki gibi tartışan ikilinin sesi çatıya kadar gelmeye başlamıştı.

"Hayır Minho, sensin mal ya! Mal deme bana!" Bedenleri çatının kapısında görününce sesleri daha fazla çıkmaya başlamıştı. "Kes sesini! Ne yaparsın desem" Hyunjin her zamanki kızgın ifadesini takınıp kelimelerini beyninde sıralamaya başlamıştı bile, tam konuşacakken Changbin araya girdi.

"İlk okul çocukları gibisiniz amına koyayım! Kesin sesinizi kafa dinlemeye çıktım daha çok şişirdiniz kafamı yeter!" Hyunjin yüzünü buruşturmuş azarını yerken Minho'nun dikkati Changbin'in elindeydi.

"Eline ne oldu?" Ani gelen cevap veremeyecaği soru ve konuştuğunu dinlemeyen Minho'ya göz devirdi. "Bardak kırdım" kendisinden bir şey gizlediğini anladığı için yan bir şekilde gülümsedi Minho. "Anan mı kırdı bardağı da bu kadar sardın?" Changbin elini cebine attı. "Aynen anam kırdı"

Ortamın gerilmesiyle Hyunjin yutkundu, bir elini Changbin'in koluna koyarak gülümsedi. "Geçmiş olsun yarram, germeyin ortamı sikmeyeyim. Ayrıca zil çalacak" elini Changbin'in omzundan çekerek kapıya döndüğü an biriyle çarpıştı. "Sikicem ama ha! Bak önüne kard-" Chan'ın sarı saçları yutkunmasını sağlarken yüzünde silinen gülümseme tekrar belirdi. "Hyungum, sen misin? Seni salak Jeongin sandım"

Salak salak gülümseyerek ensesini kaşıyan Hyunjin'in eli Changbin'in koluna çarparak kapıya ilerlemesi ile düştü. "Zil çalacak, geç kalmayın" arkasında ona şaşkın şaşkın bakan iki bedeni umursamadan kapıdan çıkarak gözden kayboldu.

"Ne oldu be buna" Chan derince yutkunarak omuz silkti. "Her zaman ki Changbin, çok takılmamak lazım" Minho dalga geçercesine güldü. "Kör müsün, bir şey var bu çocukta. Sen biliyor musun ne olmuş eline, sana söyler" gülen Chan oldu bu sefer. "Size söylemiyorsa bana da söylemez, ne özelliğim var sanki" Hyunjin göz devirdi.

"Mal mısın amına koyayım yoksa taklit mi yapıyorsun" Chan derin bir nefes alarak arkasını döndü. "Saçmalamayı kesin ve Changbin konusunu kapatın, onun gözünde herkesin aynı değerde olduğunu biliyorsunuz" çalan zil yüzünden Hyunjin'in cevabı gecikti. "Sizde bir gariplik var, Changbin senin dibinden ayrılmaz iyi misin sen?" Minho Hyunjin'in kolunu tutarak kapıya sürükledi.

"Umarım tahminlerim yanlıştır, çünkü doğruysa bırak Changbin'i ben bile affetmem seni Christopher" giden ikilinin ardından Chan derin bir nefes aldı.

Kendince haklıydı, bakıcı değildi ki Changbin'i hep idare edecekti. Çocukları çok seviyordu ancak sevgilisi ile anlaşmaları gerekirdi, en azından kendisinin hatırına çocukça tavırlar sergilememeliydi.

-

"Hayatımda gördüğüm en aptal adamsın, sonra ne oldu?" Eline yeni sarılan sargıyla oynamaya devam ederken kelimeleri aklında toparladı. "A-artık konuşmak istemediğini söyledi, hayır diyemedim. Özür dilememe rağmen haksızlık ettiğimi söyledi" yutkunarak boğazındaki yumruyu götürmeye çalıştı.

"Ve sen de aynayı yumruklarsam beni affeder diye düşündün?!" Dudaklarını dişleri arasında ezerken başıyla reddetti. "Ben, neden yaptığımı bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum" göz ucuyla Ryujin'i kontrol etti. "Asıl sinirlendiğim şey eline yalnızca bir sargı sarıp pansuman yaptığını sanman. Ben boşuna mı sağlık okuyorum?" Bıkkınlıkla ofladı Changbin.

"Ryujin sorgulanmayı sevmiyorum tamam mı? Ayrıca azar işitecek havamda da değilim" Ryujin eline geçen yastığı Changbin'e fırlattı. "Seni azarlamıyorum ve ya sorgulamıyorum aptal!" Changbin göz devirdi. "Evet Ryujin haklısın" diğer yastığı da fırlatınca bu sefer Changbin kaçmayı başardı ve diğer koltuğa yerleşti.

"Sen bir gerginsin, en iyisi doğal yaşam alanına git" Ryujin'in çatık kasları anında düzeldi ve yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Ay acaba pikniğe mi gitsek yarın" Changbin kaşlarını çattı. "Söylediğimden bunu mu çıkardın gerçekten" Ryujin eliyle susmasını işaret ederken ayaklandı.

"Hadi Seo lütfen!" Changbin biraz sorguladıktan sonra kabul etti. "Tamam mı! Hadi kalk markete gidelim o zaman!" Changbin'in kolundan çekerek kapıya kadar sürükledi.

Montlarını ve botlarını giyen ikili sohpet ederek markete gelmişlerdi. Changbin abur cuburları Ryujin ise yarın yapacağı börekler için malzemeleri almış ve tekrar evin yolunu tutmuşlardı.

Changbin eve girince aldıklarını bir kenara bırakıp hemen odasına çıktı, pijamalarını giyerek yatağa kurulmadan önce masada duran deri kapaklı deftere kaydı gözü. Yazmak istediğinden emin değildi ama yine de masaya oturdu ve yazmaya başladı.

it should have been me |ChanchangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin