Cenk'in Ağzından,
Onun tüm laflarına, sırf kardeşim ve kendi geleceğim için katlanıyordum.
''Ee çocuklar bana odamı göstermiyecek misiniz?'' dediğinde Damla araya girdi.
''Ben gösteriyim odanızı.'' dedi. Bavulu da alarak yukarı, misafir odasına çıkmaya başladılar. O sırada da bir telefon sesi duydum. Biraz daha dikkatli bir şekilde dinlediğimde de sesin Damla'nın montunun cebinden geldiğini farkettim.
Telefonu montun cebinden alıp ekrana baktım. Öykü arıyordu. Ne olduğunu anlamadan telefonu açtım ve kulağıma tuttum.
''Damla kötü bir şey mi oldu?'' Sesini duyduğum da kalbim hızlı bir şekil de atmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlayamamıştım. Daha sonra dikkatimi tekrar telefonun diğer ucunda bekleyen Öyküye çevirdim.
''Öykü, ben Cenk. Damla'nın şuan işi var.''
''Haa. Şey, kötü bir şey mi oldu? Aceleyle birden salondan çıktınızda.''
''Hayır. Sadece küçük bir işimiz çıktı.''
''Peki. O zaman iyi geceler.''
''Bir dakika bir dakika kapatma! ''
'' Ne oldu? ''
''Sen şuan nerdesin? Yani Cansel ve sen neredesiniz?''
''Sinemanın önünde oturuyoruz.''
''Beni bekler misiniz? Sizi eve ben bırakıyım.''
''Ama Cansel'in gitmesi gerekiyor.''
''Tamam o gitsin ama sen kal.''
''Peki.''
Telefonu kapattığımda neden böyle bir şey dediğimi bilemeyerek biraz öyle olduğum yerde dikildim. Daha sonra da arabaya binip Öykü'nün yanına gitmeye başladım.
Öykü'nün Ağzından,
Telefona Damla'nın cevap vermesini beklerken telefonu Cenk açmıştı. Yanıma gelmek istemişti ve ben şuan şaşkınlıktan ne yapacağımı bilmiyordum. Cansel'in beni dürtmesiyle kendime geldim ve konuşmaya başladım.
''Cenk geliyor.''
''Neden?''
''Bilmiyorum.''
''Ama benim gitmem gerekiyor. Biliyorsun.''
''Biliyorum ama izin alsan? Biraz yanımda kalsan?''
''Geç oldu annem hayatta izin vermez.''
''Off.. Peki.''
''Ben bir taksiye binip gidiyim. Yarın anlatırsın olanları.''
''Tamam anlatırım.''
Cansel gideli 15 dakika olmuştu ama Cenk hala gelmemişti. Tam telefonu elime alıp iki parmağımla tutarak döndürmeye başlamıştım ki Cenk'in bu tarafa doğru geldiğini gördüm. Ayağa kalkıp çantamı elime almıştım ki hemen yanımda Cenk beliriverdi.
''Çok mu beklettim?''
''Hayır. Cansel de yeni gitti sayılır.'' Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Zor da olsa ona ayak uydurmaya çalışacaktım.
''Deniz kenarına gidelim mi?''
''Olur.'' dedikten sonra arabaya doğru ilerlemeye başladık. Arabanın yanına geldiğimiz de tam kapıyı açıp içine binecektim ki, o benden önce davranarak kapımı açtı. O anda yüzüne baktım ve göz göze geldiğimiz de yüzünde bir gülümseme oluştu, bende aynı şekilde yüzüme gülümseme yerleştirerek karşılık verdim. Yerime oturduğum da kapımı kapatarak, hızla arabanın önünden geçerek sürücü koltuğuna ilerlemeye başladı.
Sonunda deniz kenarına gelmiştik. Yolda çok fazla konuşmamıştık. Arabadan inip deniz kenarında ki banklardan birine oturduk. Deniz kokusunu içime uzun uzun çektim.
''Deniz kokusunu özledin galiba?'' diyerek sırıtıyordu. Gözlerine baktığım da ay ışığı gözlerinin parlamasına sebep oluyordu.
''Evet uzun zamandır gelmiyordum buralara.''
''İstersen seni sık sık getirebilirim?''
''Çok isterim ama buna mecbur değilsin.''
''Mecburiyetten değil, istediğm için yapıcam.''
Cenk'in Ağzından,
Yine yaptım işte. İçimden geçenleri yüzüne açık açık söyledim. Sadece Öykü'nün yanında böyle oluyor. Onunla vakit geçirdikçe böyle şeyler söyleyeceğim. Biliyorum. Onunla vakit geçirmeye hem mecburum, hem de istiyordum. Bunun için de hiç itiraz etmiyordum.
Ben bunları düşünürken ileri de kestane satan bir seyyar satıcı gördüm. Hemen yerimden kalkarak satıcının yanına gittim.
''Abi bana biraz kestane versene.''
''Tabii. Hemen geliyor.''
Parayı da ödedikten sonra kestaneleri alarak tekrar Öykü'nün yanına gittim.''
''Belki seviyorsundur? ''
''Evet seviyorum. Teşekkür ederim.'' dedikten sonra kestane dolu kese kağıdını ona uzattım. İçinden bir tane aldı. Soymaya çalıştı ama sıcak olduğu için başaramamıştı. Bu hali çok hoşuma gitmişti ve onu gülerek seyrediyordum. Elinde ki kestaneyi alarak üzerinde ki kabuklarını soydum. Soyduktan sonra soğuması için biraz da üfledim ve tekrar ona uzattım. Kestaneyi elimden alarak yarıya böldü ve bir parçasını bana uzattı.
''Sen ye.''
''Hayır. Beraber yiyelim.''
''Ben kendime soyarım.''
''Hayır.''
''Sen ne inatçı çıktın ya.'' dediğimde gülmeye başladı. Galiba hiç bıkmadan gülüşünü izleyebilirim.
''Hadi al şunu ye.''
''Hayır .'' dediğimde elinde ki kestaneyi zorla ağzıma tepmeye başladı.
Elinde ki kestaneyi iki dudağımın arasına sıkıştırdıktan sonra tam elini çekiyordu ki bileğini tuttum. - Nabzının hızlandığını farkettim. - Bir elimle bileğini tutarken diğer elimle de kestanenin diğer yarısını parmaklarının arasından aldım. Ne olduğunu anlamayarak baktığın da kestaneyi onun -da yaptığı gibi- iki dudaklarının arasına sıkıştırdım.
İkimiz de dudaklarımızın arasında sıkışmış bir şekilde duran kkestanelerle birlikte öylece birbirimize bakıp duruyorduk. Yanakları kıpkırmızı olmuştu ve bu onun çok tatlı olmasını sağlamıştı.
''Benim için de sorun olmaz. Sabaha kadar böyle durabilirim.'' Kestan dudağım da sıkışık bir şekil de konuşabildiğim kadar konuştum.
''Şey.. Ben.. Dalmışım sadece..'' dedikten sonra elini hızlıca çekerek önüne döndü.
''Tamam tamam bir şey demedim.'' Önüne döndüğünde onu dikkatli bir şekilde izlemeye başladım.
''Bana öyle bakmayı keser misin? ''
''Peki. Kestane? ''
''Hayır.''
''Tamam.''
Bu hali gerçekten çok komik ve ondan gözümü ayırmak istemiyorum...
Diğer bölüm çok kısa olduğ için bu bölümü uzun yazdım. Binevi telafi bölümü. Sizleri seviyorum... <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Mektup
Teen FictionAşkın peşini bırakma... Dün mazi oldu, yarın seni neler bekliyor belli değil o yüzden bugünü iyi yaşa. Zaman dursun istersin onunlayken. Bugün, dün olmasın gelmesin yarın istersin ama yarın öyle bir gelir ki yerle bir olursun. Ondan geriye kağıda dö...