kırmızı örümcek zambağı

131 14 31
                                    


First Love,

Onunla gerçekten ilk tanıştığımda, daha doğrusu onu ilk kendimle duyduğumda artık pek kullanılmayan konferans salonunun tozlanmış sahnesindeydi.

Uzayan siyah tutamlarından artık neredeyse yüzü görünmüyordu, düz siyah bir kot ve tişört vardı üstünde, koyu renk kot ceketini oturduğu koltuğun hemen yanına bırakmıştı. Tabii ben bunları çok sonradan fark etmiştim.

İçeri ilk girdiğimde gözlerim karanlıktan mı, duyduğum keskin piyano sesinden dolayı mı işlevini yitirmişti bilmiyordum lakin iki eliyle birden o tuşlara her bastığında kulaklarım hariç bütün duyu organlarım yavaş yavaş işlevini kaybediyordu. Duyduğum tanıdık melodi eğer kulaklarımda yer edinmemiş olsaydı da tuşlara basma hızından bile ne olduğunu anlardım, en iyi ben anlardım.

Soluksuz bir şekilde üç dakika boyunca onu izledim. Gözlerim o sıra gerçekten hiçbir şey görmüyordu. Mutluluk duyuyordum, bir yandan da fazlasıyla heyecanlamıştım. Bastığı her nota, ona duyduğum hayranlığın küllerini yeniden alevlendiriyordu. Anın büyüsüne kapılıp fazlasıyla hisler beslediğimi biliyordum, ama o anda, sonradan hissedeceğim herhangi bir duygunun hiçbir önemi yoktu.

Ne ara oturduğumu anlamadığım ön koltuklardan onu izlerken gözlerim ellerine takıldı, bir aralar en büyük hayranı olduğum ellerine. Parmaklarına yakın, elinin tam üstüne doğru bir damla yaş düştü. Elinin üstündeki yaşlardan ince bileklerine kaydı gözlerim. Değişmeyen tek şey bileğindeki o kırmızı ipten bilekliği.

Onu ilk defa ağlarken görmüştüm, eskiden böyle değildi. Siyah saçlarını hiç uzatmazdı çünkü çalarken onu fazlasıyla rahatsız ederdi. Gündelik aktivitelerini yaparken bile bundan yakınıp dururdu ama biraz uzasa bile eliyle sürekli onları geriye doğru atardı. Ha bir de, uzun saçları gülüşünü kapatıyordu, gözlerindekini.

Ona baktıkça içimdeki mutluluk da heyecan da sönüverdi, gözlerim görmeye başladı ama bulanık görüyordum onu. Canımı acıtıyordu benim, günden güne canımı acıtıyordu Kim Taehyung. Bazen, o eline düşen damlalar keşke benden düşseydi diyordum çünkü biliyorum, onunki kadar yanmaz benim canım. O damlaları ben akıtsam şimdiki gibi, önceleri gibi gelip geçer.

Bilmiyorum, onu anlamıyorum. Bazı şeyleri herkes anlayamaz. Çabalasam da Kim Taehyung'u anlayamıyorum. Anlaşılmadığımı düşündüğüm her ânı onun için çabalıyorum ama olmuyor. Çaba sarf etmek istiyorum ama istemem veya niyetim hiçbir şeyi değiştirmiyor, Tanrı da burada yanılıyor. Niyet, aslında boşa çabalayan bir zihnin acizliğinin ürünüydü. Kim Taehyung'un hayatında bir insan figürüydüm sadece; onun yüzünden parmaklarımı dokundurduğum tuşlar, onun yüzünden geldiğim bu durum. Hayatımı altüst eden kişiye karşı sadece bir figürandım. Ona bestelediğim şarkıyı; benim duygularımı bir hiçe sayarak çalıyordu ve ben sadece bir figürandım. Onu anlamam mümkün değildi belki de sırf bu yüzden.

Döktüğü yaştan anlıyorum zaten şarkımı ona çaldığını, o zaman filizleniyor işte benim içimdeki küçük acı da, hâlâ da devam ediyor. Öğrendim onunla yaşamayı, bazen acıyor ama olsun. Kim Taehyung'un acısı kadar büyük değildir.

Ayağa kalktı usulca, elleriyle hala piyanodan destek alıyordu, yanındaki ceketi üstüne geçirdi hemen, ceketi bileklerini de kapatıyordu. İçimdeki üzüntüyü bir kenara bıraktım. Ne yapacağımı bilmiyordum, tebrik ederdim belki, belki teşekkür ederdim, belki üzgün olduğumu bile söylerdim, hayal kırıklığım dışında her şeyi işte.

Hiçbiri olmadı.

Kim Taehyung'un kafası sahneden inerken bile eğikti, oturduğum koltuğun önünden geçti. Beni fark etmediğini sandım. O gidene kadar yavaş adımlarını takip ettim. Merdivenleri çıkarak üst kapıya ulaştı ve kapıya varmadan arkasına dönüp göz ucuyla bana baktı, tam gözlerime, dolu olan gözlerime. Sonra arkasını döndü ve gitti. O gittiğinde biraz ağladım, hala da neye ağladığımı, hangisine ağladığımı bilmiyorum.

O gün. Kim Taehyung, bir zamanlar benim onun elleri için bestelediğim şarkımı ölen sevgilisi için çaldı.

once upon a time | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin