Zihin insanın en tehlikeli silahıdır. Ancak ben bu cazibeli silahı yavaşça kaybediyordum. Yalnızlık ve düşünceler iliklerime kadar işlemişti ve bu beni delirtiyordu. Beni daha da delirten şey ise yalnız kalmaya mecbur oluşumdu. Çünkü yapmazsam bu beni öldürürdü.
Topluma karıştığım an tüm düşünceler aklıma havuza dolan bir su gibi akın ediyordu. Bunu önleyememek en küçük hücreme kadar nefret ve çaresizlikle dolmama sebep oluyordu. Bu çaresizlik öyle bir şeydi ki; yalnız aklımın değil vücudumun da acıyla kavrulmasına, kaskatı kesilmeme neden oluyordu.
Hepimizin üstünde olan bilgelerimiz bile belli bir yere kadar yardımcı olabiliyordu. Çeşitli enerji büyüleri deneniyor, diğer klanlardan farklı zihinsel özellikte insanlar tüm gücünü bende kullanıyordu. Ancak ne yapılırsa yapılsın üstümdeki bu lanet kalkmıyordu. Sanki birileri etrafıma kara bulutlar yerleştirmişti ve gece gündüz yağmur yağdırıyordu.
Aklımda ters giden şeyin ne olduğu hakkında ben de dahil kimse bir şey bilmiyordu. Ancak diğerlerinden ne farkım olduğunu biliyordum. Benim klanım zihin okumaydı ve bu klandaki herkes zihin okuyabiliyordu. Bu yüzden bazen hiç konuşmadan anlayabiliyorduk. Ancak çoğu zaman kendi düşüncelerini -daha doğrusu mahremiyetini- korumak için kalkan klanından yardım alıyordu ve düşüncelerini korutuyordu. Özellikler sadece başka klanlar üzerinde veya normal insanlar arasında kullanılırdı. Onlar istediği gibi bu özelliği kullanıyor, istediği zaman ise kullanmamayı tercih edebiliyorlardı. Ancak ben edemiyordum. Bu özelliğim üzerinde kontrolüm yoktu. Bir ortamda -düşüncelerini kalkanlamayanlar hariç- herkesin düşüncelerini, mahremiyetini duyuyordum. Çoğu zaman iğrençlerdi. Sahte arkadaşlar, ihanetler, diğer insanları yargılama, zorbalar, katiller ve daha fazlası... Bazen tacizciler bile...
Bu sorun yüzünden hem kendimin yargılanmasından ve benden nefret edilmesinden, hem de ihanete uğramaktan korkuyordum. Kimseye güven olmuyordu. En yapmaz denilen insanlar bir bakmışsın hırsızlık yapıyordu. Düşünceler korkunçtu. Bazıları ise bu düşünceleri eyleme dökmüyordu. Buna iyi insanlar deniyordu. En aşağılık düşünceler akıllarına gelseler de yapmamayı tercih ediyorlardı. İyi ve kötünün arasındaki ince çizgi de buydu.
Kendi düşüncelerime dalmışken ayak sesleri bunu böldü. Kapıyı çaldı ve içeri girdi. Gelen Hectordu. En yakın arkadaşım.
-Şu haline bak açlıktan öleceksin. John senin için çok sevdiğin sandviçi hazırlamış.
- Gelmek istemiyorum... Çok kalabalık.
Sinirle iç çekti.
- Hayır değil. Seni kalabalık bir yere sokmayız biz. Zaten restorant bu saatlerde boş oluyor, biliyorsun.
Haklıydı. Genelde öğlen saatlerinde restorant boş olurdu. Burası Jett'in eviydi ve hemen mekanının üst katındaydı.
- Tamam, tamam. Geliyorum.
- Amacım seni zorlamak değil, Alex. Sadece aramıza eskisi gibi dönmeni istiyorum.
- Bunu ben de çok istiyorum.
Hector geldi ve sarıldı. İyi hissettiriyordu. Merhametli kolları benden çekildi ve son kez yüzüme bakıp gitti. Ben de üstüme çeki düzen verip alt kata indim.
Jett beni görür görmez sanki sabah karşılaşmamışız gibi sevinçle bağırdı.
- OH! Demek geldin.
İster istemez güldüm ve kafamı salladım.
Biz restoranta aylar sonra inişimi kutlarken mekanın kapısı açıldı. İçeri upuzun siyah saçlarıyla, orta boylu bir kız girdi. Zangır zangır titriyor, birini arar gibi etrafa bakıyordu. Hiçbir şey düşünmüyordu. Aklındakileri okuyamıyordum ve bu beni çok rahatlatıyordu. Büyük ihtimalle kalkan büyüsü yaptırmıştı. İlk defa birinin düşünceleri yerine yüzüne odaklanmıştım. Yüzü korkudan olsa gerek bembeyaz olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak
FantasyYağmur, yangında ölen ailesinin geçmişini araştırmaya karar verir. Her zamanki araştırmalarını yaparken onlar hakkında bulmaması gerek bir takım mektuplar bulur ve tüm hayatı bir günde değişir. Şimdi hem savaşmak, hem de sevdiği adamı korumak zorund...