Adımlarımı hızlandırırken aynı zamanda da elimdeki karton kutunun içindeki soya sütlü latteyi dökmemeye çalışıyordum. Güzel sanatlar fakültesinin girişindeki uzun merdivenleri tırmanıp otomatik kapıdan içeri girdim. Gerilmiştim. Hiç sevmezdim bu fakülteye girmeyi. Diğer binalarda olmayan bir havası vardı buranın. Bu iç yapının farklılığından çok öğrencilerin farklılığından kaynaklanıyordu daha çok. Titiz insanların yuvasıymış gibi hissediyordum Güzel Sanatları. Dikkatli, titiz, somurtkan insanların yuvası.
Birisine günaydın desem kafa atacakmışlar gibi geliyordu.
Müthiş bir ön yargıydı.
Etrafa çok fazla göz atmadan direk heykel atölyelerinin olduğu zemin kata uzanan merdivenlere yöneldim. İki kat sonunda burnuma dolan kil kokusuyla hafifçe yüzümü buruşturarak Ryujin'in nerede oturduğunu görmeye çalıştım. Çok kalabalık olmadığından onun seçebilmem kolay olmuştu. Camdan duvarın önündeki masaya koyduğu çalışmasının etrafında turluyordu.
"Kahveniz, matmazel." dedim arkasından geçip torbayı masasına bırakırken. Önüne kelen perçemlerini üfleyerek yüzünü kaldırdığında yorgunca bir bakış attı bana. Ağzından uzun bir nefes bırakıp doğruldu ve torbanın içinden kahve bardağını çıkardı.
"En sevdiğim insansın biliyorsun değil mi Wooyoung?"
"Geveleme. Sen insan sevmezsin." dedim ellerimi kotumun cebine sokup etrafa kısaca bir bakış atarken.
"İncindim." dedi kahvesinden büyük yudumlar alırken. Dudaklarımı ıslatarak o samimi olmayan bir sırıtışla baktım.
"Görevim tamamlandıysa gidiyorum ben." dedim. "Dersime 15 dakika kaldı."
Bardağı acele ile ağzından çekerken "Dur dur, hazır sen gelmişken bir lavaboya gitsem ya ben? İki dakika burada bekler misin?" dedi.
"O niye?" diye sordum.
"Ya, bırakıp gidemiyorum işte oğlum, ya biri üşüşürse başına?" dedi bardağı masaya bırakıp arkasını dönerken. "Hadi, iki dakikaya gelirim."
Lavaboların olduğu koridora dönene kadar arkasından bakıp gözden kaybolduğunda iç çekerek önüme döndüm. Bu sırada masadaki ödevini inceliyordum. Heykelin arkasında duran kalın kapaklı bir klasör vardı. İçindeki kağıtların fazlalığından neredeyse taşacak duruma gelen dosyayı uzanarak önüme çektim. Sonra kapağını araladım.
En öndeki çizim bir modele aitti. Bir elbise giydirilmişti mankene. Moda Tasarım öğrencilerinden birinin olmalıydı. Baştaki kağıdı kaldırarak altındaki çizime baktım. Yine aynı şekilde bir modelin üstüne çizilmiş kıyafet tasarımıydı. Bir kaç kağıda daha bakarken bir süre sonra çizimler değişmeye başladı. Artık kıyafet taslakları yoktu.
Üst üste üç sigara içmişim gibi bir baskı hissettim ciğerlerimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
people you know | wooyoung
Fanfiction"Sevgilimi öldürürüm canıma göz koyarsa." Jung Wooyoung from Ateez