Yüzümün cilalı döşemeye çarpma sesini duydum. Hemen ardından burnumun direğinde hissettiğim sancı ile burun deliklerimden fışkıran kan ağzıma doğru süzülmeye başladı. Öğretmen ve tüm sınıf nasıl olduğumu kontrol etmeye çalışıyordu. Ben ise yerde yatmak dışında bir şey yapamıyordum. "İyi misin?" uğultularını görmezden gelip ayağa kalktım ve sınıftan çıkmak için izin istedim. Gözlerim sınıfı bulduğunda herkesin yüzünde şaşkınlıkla karışık bir korku ifadesi olduğunu gördüm. Aldırmadan sınıftan çıktım.
Yürürken bedenim en ufak bir dokunuşta yerinden çıkacak sallanan bir diş gibi bir sağa bir sola gidiyordu. Lavaboya vardığımda burnumu temizlemek yerine kabinlerden birine girip klozetin üstüne oturdum. Gözlerim dünyanın tuzlu su oranına katkı sağlamak adına ıslanmaya başlarken hıçkırıklarımın bedenimi ele geçirmesine izin verdim. Tam bu sırada tuvaletin kapısı açıldı. Ağlarken görülmek istemediğim için içinde bulunduğum kabinin kapısını kapatmak adına yeltendim fakat kapıyı kuvvetle iten bir çift el buna engel oldu. Ellerin sahibi, ne olduğunu anlamadığım birkaç saniye içinde kabine girmiş ve kapıyı kitlemişti. Neler oluyordu! Tam çığlık atmaya yeltenirken eller bu kez de ağzımı kapattı. Kafamı kaldırdığımda bir çift ceylan göz ile karşı karşıya geldim. Yaşlı gözlerim, onun -benimkilerin aksine- galaksilerle dolu evreniyle buluştuğunda acizce bakışlarımı kaçırmıştım. Onun sabah beni düşmekten kurtaran kişi olduğunu anlamam çok da uzun sürmedi.
"Ağla." dedi gözlerime bakarak. Nefesini hissettiğimde ne kadar yakın olduğumuzu idrak edebilmiş ve birkaç adım geri gidebilmeyi akıl etmiştim.
"Kimsin sen?"
"Bırak gözyaşların dökülsün, dökülsünler, kimseye zararları olmaz. Onlar da kuruyup giderler..." sorumu cevaplamak yerine kurduğu bu cümle kalbimin birkaç saniyeliğine durmasına neden olmuştu. Adını dahi bilmediğim birinin fonksiyonlarımı böylesine altüst etmesine şaşırmıştım. Eli hareketlenerek bu kez de kalbimin üstünde durdu.
"Yüreğinin sesini dinle," dedi. "o sesi dinlemek canını yaksa ya da aklını karıştırsa bile kalbinin sesini asla kulak ardı etme." Neden bahsettiğini anlamıyordum. Beni tanıyor muydu ya da hakkımda neler biliyordu bilmiyordum.
İçinde hayat gizleyen karaltılardık hepimiz. Çözülmemiş sırlar, dile getirilmemiş itiraflar, göz ardı edilmiş gerçeklerdik. Ve dediği gibi kalbimin sesini dinlediğimde ise benim gerçekliğimin onda saklı olduğunu hissetmiştim kısa bir anlığına.
"Neden yüreğimi dinlemek zorundayım?" dedim sesimin kararlı çıkmasını umarak.
"Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o yine oradadır, göğsündedir:" Parmaklarını göğsümün sol yanında gezdirdiğinde boğazıma doğru akan sıcak, gıdıklayıcı bir hisle çevrelenmiştim "Hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir."
Şaşkınca yüzüne bakarken bana yaklaştı. Baş parmağı ile burnumun altında kurumaya yaklaşmış kanımı silip kabinden çıktı. Ben ise kafamda onlarca soru işareti ile bu dar alanda kalakalmıştım. Zihin fonksiyonlarım tekrar çalışmaya başladığında ellerimi az önce sildiği kanımda gezdirdim yavaşça. Koyu kırmızılığı temizlemek için lavaboya yaklaştım ve kendime gelebilmek için soğuk suyla yüzümü birkaç defa yıkadım. Kim olduğunu bilmiyordum. Beni nereden tanıdığını bilmiyordum, neden bana böyle davrandığını, ne gizlediğini ve daha birçok şeyi bilmiyordum. Bildiğim tek şey eksik parçamın onda gizli olduğuydu.
Tekrar sınıfa doğru adımladım. İçeri girdiğimde ilk seferde olduğu gibi bütün gözler bana döndü.
"Ah çok iyi görünüyorsun!" dedi öğretmen. "Lütfen boş bir yere otur. Ben Bayan Bong-Cha, senin adın neydi?"
![](https://img.wattpad.com/cover/302943149-288-k843616.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill and Kiss | Jikook
FanfictionBir inanışa göre, evrenin bir bütün halinde kalabilmesinin nedeniydi zıtlıklar. Bir araya geldiklerinde birbirlerini tamamlar, bir bütün olurlardı. Gündüz ve gecenin birbirleriyle kavuşup bir tam gün etmesi gibi... Fakat zıtlıklar üzerine kurulu bu...