-ÖNCESİ-
Penceremdeki ses duymazdan gelemeyeceğim kadar artınca gözümü açtım. Camın önündeki kişi yüzünü cama yapıştırmış içeri bakmaya çalışıyordu. Gelenin kim olduğunu biliyordum ve buna şaşırmamıştım. Çünkü bu gece için sözleşmiştik. Camı bir kez daha tıklattı. Zorla ayağa kalkarak pencereyi açtım.
"Evde yokum." dedim biraz yüksek sesli bir fısıltıyla.
"Donuyorum burada, Taehyung bizi bekliyor Jimin." dedi ve odama göz gezdirdi. "Hızlı ol!"
"Taehyung arabada mı?" Uykuma geri dönmek istiyordum.
"Hayır, bize bir sürprizi olduğunu söyleyerek terk edilmiş eve gitti. Gel hadi, çoktan hazırlamıştır."
-GÜNÜMÜZ-
Gecenin bir yarısı boğazıma düğümlenmiş bir çığlık ve göğsümde, bıçak saplanır gibi bir hisle uyanmıştım. Hatırlamıştım. Hatırlıyordum. Zihnime akan bilgi seli acı vericiydi. O evde toplanmamız için beni almaya gelen Dan-oh, bizi bekleyen Taehyung...
Taehyung'u kaybettiğim geceyi hatırlamam gerekiyordu. Onun için. Benim için...
O sabah uykusuz bir şekilde okula gittim. Okula vardığımda park alanı hala boştu. Biraz erken gelmiş olmalıydım. Gökyüzünü karanlık bir örtü gibi kaplayan mor bulutların arasından bir şimşek çaktı. Yağmur başlayacaktı ama ben yerimde duramıyordum. Bir şeyler yapmalı, beynimi kemirip duran bu anıdan kurtulmalıydım.
Arabanın kapısını açtım ve okulun kenarındaki evler boyunca yürümeye başladım. İniltiyi duyana dek ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum.
Durdum ve sesi bir kez daha duymayı bekledim. Önümde dikenli tellerle çevrili, üzerinde hiç çimen olmayan ve önceki gecenin yağmurundan dolayı çamurlaşmış bir arazi vardı. Arazinin tümünü görebilmek için yavaşça tel örgüye yaklaşıp parmak uçlarımda yükseldim. Ama görünürde hiçbir şey yoktu. Belki daha iyi bir açıdan yakalarım diye eğilince gözlerim arazinin ortasında duran araba parçalarından kereste yığınına kaydı. Köpeğin kısa, kahverengi tüyleri özensizce istiflenmiş odunların arasında öyle kamufle olmuştu ki fark etmek neredeyse imkansızdı.
Berbat bir haldeydi.
Yaşlı gözleri beni bulduğunda umutla parladı ve tellere yaklaştı. Onu bu halde bırakamazdım. Gerekirse okulu asacak fakat onu kurtaracaktım.
Onu çıkarmanın bir yolunu ararken köpeğin boynundaki eskimiş deri parçayı fark ettim. Tasması vardı.
Tasma, kalın demir bir zincirle ağaca bağlanmıştı. Tel örgülerin arasından onu kurtaracağıma dair sözler verip burnunu okşarken birkaç metre öteden gelen ses beni durdurdu.
"Köpeğime ne yapıyorsun sen be!?" Beyaz bir atlet ve diz kapaklarına kadar bir şort giymiş elli yaşlarında kirli sakallı adamın ne ara bu kadar yaklaştığını anlamadan konuşmaya başladım.
"Köpeğiniz bu kadar berbat bir halde iken bu soruyu ben size sormalıyım efendim. Köpeğinize ne yaptınız siz böyle?" Sesimin sinirli çıkmasını umarak söylediğim bu cümlenin ardından adam birkaç adım daha yaklaşmıştı. İstemeden de olsa nefes alınca burnuma gelen kötü kokuyla birlikte yüzümü buruşturdum. Tanrı aşkına bu da neydi böyle?
"Bundan sana ne?" Eh, peki madem. Ya hep ya hiç.
"Açlıktan ölmek üzere, boynuna taktığınız o zincirse çok ağır. Kulakları ısırılmış ve yüzünde yaralar var. Onun için yapabileceğinizin en iyisi bu mu gerçekten?" Adamın çenesi de vücudundaki diğer kaslarla beraber gerildi.
![](https://img.wattpad.com/cover/302943149-288-k843616.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill and Kiss | Jikook
FanfictionBir inanışa göre, evrenin bir bütün halinde kalabilmesinin nedeniydi zıtlıklar. Bir araya geldiklerinde birbirlerini tamamlar, bir bütün olurlardı. Gündüz ve gecenin birbirleriyle kavuşup bir tam gün etmesi gibi... Fakat zıtlıklar üzerine kurulu bu...