İyi okumalar!!Jimin
Sol omzuma geçirdiğim gitar kılıfının askısını sağ elime alıp, rahatsız edici insan sesleriyle harmanlanmış gürültüye kulak asmadan bana ayrılan tabureye oturdum. İçimdeki değişik heyecan ve mutluluk yavaş yavaş kendini stres ve tedirginliğe bırakıyordu. Mikrofonu düzeltmek adına yaptığım birkaç uğraşın ardından derin nefesler almaya başladım. En azından nefes alış verişim normale girene kadar. Terleyen avuç içlerimi umursamayarak sıkı sıkıya sarıldım mikrofona. Önceden hazırladığım konuşma anın da etkisiyle aklımdan uçup gitmişti. Aceleyle sıraladığım birkaç kelime dudaklarımdan dökülürken, heyecanım kekelememe sebebiyet vermişti.
"Öncelikle hepinize güzel bir akşam diliyorum."
———
Israrla yineleyen alarmı, yatağın diğer ucundaki telefona ulaşıp kapattım. Uyanmama karşın üzerimdeki tesirini hissettiğimi yorgunluktan iki büklüm duruyordum, gözlerimi ovalayarak bedenimi yatağın üstüne geri bıraktım. Bütün gece annemle geçirdiğim anıların gözümün önüne gelmiş, uyumak imkansız hale gelmişti.
Haliyle uykusuz bedenim, açık camdan gelen sesleri bir uğultu olarak kulaklarıma iletiyor ve başımı ağrıtıyordu. Bir süre öylece bağdaş kurduğum bacaklarımla tavanı izledim. Bugünün uzun geçeceği düşüncesi tek başına ayağa kalkmak için yeterli olamamış olmalı ki yanlışlıkla erteleye bastığım alarmın tekrar çalmayasıyla büyük bir of çekip üzerimdeki huysuzlukla ayağa fırladım.
Yıllarca uyumamışım gibi hissettiren yorgunluğumu ancak sert bir kahveyle üzerimden atabilirdim.
Yatağın yanıbaşında duran terlikleri ayağıma geçirip kendime kahve yapmaya, mutfağa gittim.Kaynamış suyu filtrenin üzerine yavaş yavaş dökerken bir yandan da yanında yemek için hazırlayabileceyim alternatifleri düşünüyordum. Üşengeçlikle buz dolabını açıp kepek ekmeğin üzerine sürebileceğim çeşitli kahvaltılıklar seçtim. Kızarttığım ekmeklerle birlikte onları da tepsiye koyup yemek masasına, televizyon önündeki sehpaya, elimdeki tepsiyi bıraktım. Daha şimdiden bu gece yapacağım sahne performansını düşünürken canım sıkılıyordu. En kısa yoldan kazanabileceğim para gece sahne almaktı. Gecesi üç yüz bin wona geliyordu (Yaklaşık üç yüz dolar.)
Geniş koltuğa yayılıp bacağımın sallanmasına izin verdim. Her aldığım nefeste annemi ve kardeşimi düşünmek, onlar için her fedakarlığı yapabilecek duruma gelmek. İkisinin de son gördüğüm hali aklımdan silinmiyordu.
Sırf omuzlarına bir taş da ben yüklemeyeyim diye okulu bırakıp işe başlamıştım. Hatta bugün ilk günümdü. Parayı aldığım gibi onlara gönderecektim.
Bu yoldaki tek dayanağımdı müzik. Belki de tek yeteneyim. Parasal boşluğumu müzikle kapatmayı amaçlıyordum. Çeşitli kafelerde, çeşitli barlarda belkide.
Pişman mıydım? Hayır. Zaten hiçbir şey öğretilmeyen okulumdan ayrı kalmak çok da zor olmamıştı. Geleceğim için endişelenmeyi çoktan bırakmıştım.Gönderdiğim para, belki bugünlük onlara yetecekti. Ama hastane masraflarına yetmiyordu. Annemin tedavi olması için daha fazla paraya ihtiyaç vardı. Tekrar bir of çektim. Bu aralar her düşüncemde onları anıyordum.
Çoktan bitirdiğim kahvaltımı kaldırmaya anca güç bulabilmiştim.
Esneyerek kalktığım koltuğa geri düşmüş, bir süre gözlerimdeki karartıyı izlemek zorunda kalmıştım. Demir eksikliğim falan yoktu, daha çok... kötü bir şeyin habercisi gibiydi. Ne olduğunu kestiremiyordum. Başım anormal bir şekilde dönüyor ve kalbim sıkışıyordu. Karartıların yavaş yavaş azalmasıyla, etrafı görebilmeye başlamamla, telefonu hemen elime alıp kardeşimi tuşladım.Hattın düşüp teletelsizin araya girmesiyle kısıkça bir küfür savurdum. Titreyen ellerime aldırış etmeden elimden geldiğince hızlı tuşlamaya çalışıyordum. Annem tekrardan bayılmış olamazdı değil mi? Hem, daha yeni kontrolleri yapılmıştı.
Masadaki kahvaltılıkları mutfağa götürüp hızlı adımlarla duşa yöneldim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Endişelerim, teker teker vücudumdaki ter damlalarına karışıyordu. Üzerimdeki bu değişik ve tarif edilemez duyguları bir nebze olsun vücudumdan atabilmek adına birkaç dakika, vücudumu titreten soğuk suyla baş başa kaldım.
Soğuk su düşünmemi engelliyordu.
Bugün güzel şeyler olacağını, gereksiz yere panik yapmamamı söylüyordu.Yarım saatimi burada öldürdüm.
Hızlı bir duş almak için girdiğim duşakabinden vücudumu arındırarak çıkmıştım. Şampuandan gelen parfüm kokusu içimi mayıştırırken, rahat ev havasından sıyrılmak adına dolabıma yöneldim. Beyaz, yün bir kazak ve siyah pantolonu askılarından çıkarıp yatağa boylu boyunca serdim. Mavi, tüylü bir hırka ve altın bir kolyeyi de yatağın üstüne serip, yüzüme hafif renk katması için okula ara verdiğimden beridir makyaj masası olarak kullandığım ahşap masaya doğru ilerledim. Az buz ürünle yüzümü toparladığıma emin olduktan sonra yatağın üzerinde duran parçaları giydim.
Evde oturmak için fazla şık giyinmiştim. Belki başından beri dışarı çıkmak üzere giyinmiştim, bilmiyorum. Hiçbir şeyden emin değildim, ne hissettiğimden bile. Duygusu tarifsiz düşünceler zihnimden birer birer akıp
geçiyordu ve ben daha hiç birini
idrak edemeden gözden kayboluyordu. Beynimin içindeki doluluğu bir nebze olsun dağıtabilmek, sağlıklı düşünebilmek adına temiz hava almaya karar verdim. Kapının önündeki ayakkabılıktan siyah, süet botlarımı da ayağıma geçirip kapıyı arkamdan çektim.Neşeyle dolu bir kalabalık, buna eşlik eden şehir gürültüsü. Her şey bıraktığım gibiydi. Daha vardiyamın başlamasına altı saatlik koca bir zaman vardı. Nereye gideceğimi bile bilmiyordum. Aklıma esip çıktığım sokaklarda huzuru aramalıydım belki de. Bilmiyorum, evde bıraktığım telefon ve küçük insancıkları değil de, bir kez olsun kendimi düşünmeliydim belki de.
———

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VminKook / Except Us
Fanfiction"Yaşattıklarından sonra beni içine çekip sarmalaması, saçlarımı okşaması, fısıldadığı o sözler, bir hayal; hayır uyanmak üzere olduğum bir rüya gibiydi. Uyandığımda her şeyin toz misali uçup gitmemesini istedim. Öyle istedim ki biraz sonra ölecekmiş...