p

165 14 0
                                    

"buraya gel." dedi fısıldayarak. her gün şu koca binanın önündeki binadan farksız koca çınar ağacının altında onun gelişini ve gidişini izleyen çocuğa doğru adım aldığında, çocuğun hızla ağacın altından kalkıp binanın arkasındaki çıkmaz sokağa girmiş olduğunu farketti. peşinden gitti, yağan yağmurun üstündeki takım elbiseyi arsızca ıslatmasına aldırıs etmeden çocuğu takip ediyordu.

çöpün arkasına doğru adımları yöneliyordu, çocuk ise kendini göstermemeye niyetliydi.

"buraya gel... seni aylardır burada görüyorum. farketmediğimi düşünme. lütfen, bana doğru gel."

çocuğun gözleri, yanıp sönen sokak lambasının altında parıltısıyla belirdi. yavaşça çöpün arkasına sinen vücudunu kurtardı, ayağa kalktı. ona göre birkaç santim daha uzun olan ama bu farkın belli bile olmadığı uzun sarı saçlı adama baktı.

ondan 2 yaş daha büyüktü aslında, ama bu onu kabul etmek istemiyordu.

"neden?" dedi, karşısındaki sarı saçlı adam. yağmur gittikçe bastırıyor ve ara ara çakan şimşek, yüzlerini aydınlatıyordu.

"konuşmak zorunda mıyım?" dedi.

bedeninin yapılı duruşuna, yüzünün keskin ve karakteristik hatlarına, güçlü karakterine ve karşısındakinden fazla olan o 2 yaşa rağmen o an çıkan sesi ürkmüş bir kediden farksızdı. bunu o da farketti, utandı. belki de o an yerin yarılmasını ve içine girip kaybolmayı diledi.

"seni her gece görüyorum." dedi, karşısındaki siyah saçlarının arasında yer yer turuncu boyalara yer vermiş çocuğun saçlarını gözlerinin önünden sıyırdı.

"evin yok mu senin?" ne sorarsa sorsun, cevap alamıyordu; ekledi: "cevap yok. yeniden. bu yok demek sanırım."

"susmamın bu anlama geldiğini bilmiyordum." dedi. bu sefer sesi, oldukça güçlüydü. "aylardır aynı otelin bir odasını işgal eden taraf ben olmadığıma göre, evi olmayan taraf ben değilim. aynı zamanda aylarca bir otele para bayacak kadar zengin olan taraf da."

aldığı cevaba karşılık, sadece gülümsedi.

"doğru bildin."

"bu siktiğimin oteline bu kadar para bayacak kadar zenginsin ancak bir evin yok öyle mi?"

"aksine, çok büyük bir evim var. ama ev gibi hissettirmiyor. annem ve babamı kaybettikten sonra, o ev bir zindan gibi." derin bir iç çekti: "kaybetmeden önce de, asla bir ev gibi hissettirmezdi."

"belki de seni evinde hissettirecek birisine ihtiyacın vardır." siyah saçlı cocuk, dediklerinin ne anlama geleceğini sonradan farketse de artık çok geçti. sadece gözlerini kapattı ve en ağır küfürlerinden seçerek kendine küfretti.

"belki de, kim bilir?"

"hyunjin.." dedi siyah saçlı çocuk, o her gün gözlerinin önünde hayaliyle uykuya daldığı sarı uzun saçların sahibinin gözlerine dikti gözlerini. hyunjin ise, sadece şaşırdı. ismini bildiği içindi bu şaşkınlık; karşısındaki bunu farkederek sırıttı.

oysa onun hakkında daha neler bildiğini de bilse, sadece şaşırmakla mı kalırdı? belki de onun gözünde bir sapık olurdu. sadece sustu. yine ve yine, söylemek istediklerini ve hissettiği duyguları kalbinin en derinine gömdü.

"hm?" hyunjin yanıt bekliyordu sadece.

"aslında..." dedi ve kesildi her şey. bir anda yükselen ışıklar ve kalın yüksek birkaç ses. hyunjin'in arkadaşları, otelde onu göremeyince hyunjin'i aramaya koyulmuşlardı. siyah saçlı çocuk, bunu farkettiğinde onlara görünmeden koşarak uzaklaştı. hyunjin ise ayak seslerinden anladı ismini bile öğrenemediği o çocuğun hızla ondan uzaklaştığını.

"orkestra şefi bay hwang, resepsiyona bekleniyorsunuz."

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bastırılmış duygular orkestrası, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin