Uyandığımda uzun süredir alışık olduğum yatağın soğuk olduğunu hissetmek zor olmadı. Elimi uzatıp Daylan'ı yokladım ama tek bulduğum, yatağın pürüzlü kumaşı oldu. Dün gece kötü bir rüya görüp, benim yanıma tırmanmıştı zavallı. Dirseğimin üstünde doğrulmaya çalıştım. Odanın içerisinde dün geceden kalma boğucu bir hava vardı. Bacaklarımı yataktan sarkıtıp ayağıma yerde duran peluş terliklerimi geçirdim. Odamın içerisinde önümü görebileceğim kadar ışık vardı. Neyse ki dün gece kurduğum rahatsız edici alarmdan önce uyanmıştım.
Saatin kaç olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Tahminimce henüz güneş doğmamıştı. Okumak zorunda olduğum üniversite kaydımı dondurduktan sonra, uyku düzenim alt üst olmuştu. Kısa sürede içerisinde o kadar yorgun düşmüştüm ki, göz altlarım kararmış ve çökmüştü.
Daha fazla zaman kaybetmeden yatağımdan kalıp, yüzümü yıkamak üzere banyoya gitmeye karar verdim. Fakat üşengeçliğim baskın geldiği için, banyonun kapısından dönerek mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Uzun süredir kahvaltı yapma isteğimin olmaması beni şaşırtmıyordu. Nescafé paketini kupama boşaltırken yüzüme vuran sıcak suyun buharı bana hala uykumun olduğunu hatırlatıyordu.
Kupamı alıp büyük salonun caddeye bakan büyük penceresinin önüne geçtim. Caddeden geçen tek tük insanları izliyordum. Bütün hayatım, yaşadıklarım ve düşündüklerim arasındaki masum çelişkiden ibaretti. İçimdeki biriken karmaşık hislerin bir gün birdenbire patlayarak beni zerreler halinde parçacıklarına dağıtacağından korkmuyorum değil. Hep umut edip hep ters köşe olmaktan tam anlamıyla çok yoruldum. Kafamda bunlar gibi insanın hayat enerjisini sömüren düşüncelere yer verirken, birkaç sıcak parmak elimi kavradı.
"Aria!" diye çekiştiriyordu beni. Benden 12 yaş küçük olan kardeşim bana ismimle hitap etmeye bayılırdı. Bende bu durumdan rahatsız olmadığım için buna göz yumuyordum. Daylan'ın taze yüzüne uykulu gözlerle baktığımda gülümsemek zorunda kalmıştım. "Karnım aç!" dedi masum bir ses tonuyla. Bu yavru köpek bakışları karşısında yapabileceğim fazla bir şey yoktu.
Daylan'ı güvende hissetirmek için elini sıkıca tuttum. Mutfağa girdiğimizde bu küçük meleğin oturması için bir sandalye çektim. Haddinden fazla yorgun olduğum için, rengine bayıldığım ahşap dolaptan kırmızı bir kase aldım. Pek hoşlanmadığım süt kokusu burnuma dolarken, annem Sophia mutfağa dalarak "Benim küçük meleklerim bu sabah pek erkenci." dedi sevgi dolu bir ses tonuyla. Arkamı dönüp soğuk mermere yaslandığımda annemin Daylan'ı öpücüğe boğarken, küçük kardeşimin çok komik göründüğünü fark ettim. İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak için dua ettiğini tahmin etmek çok zor değildi. Aslında Daylan'ı kıskanmıştım biraz da olsa. Hadi ama kimi kandırıyorum, evet kıskanmıştım. Annemin bir öpücük de bana vermesi için soğuk yanağımı uzattım kıkırdayarak. Sanırım uzun bir süreden sonra gerçek bir gülümseme, garip hissettiriyor.
"Öğle yemeği için pizza şiparişi verdim. Birazdan burada olur" dedi annem aceleci bir şekilde. Üstüne giydiği gri etek ve gömlekten ayırca yüzündeki hafif makyajdan iş toplantısına gittiği anlaşılıyordu. Annem mimar olduğu için genelde çizimlerini evde yapar. Kapının zilini duyduktan sonra Daylan, koşar adımlarla kapıya yöneldi. Bende peşinden gidiyordum. Daylan kapıyı tereddütsüz bir şekilde açtı. Karşımda durap somurtan pizzacı, çok garip gözüküyordu. "Siparişiniz."diyerek pizzayı uzattı. Arkamdaki sehpada duran cüzdanı almak için uzandığımda pizzacı bana çarparak içeri daldı.
Çarpmanın şokunu atlatamadan "Eğlence başlasın!" dedi pizzacı adam üstündekileri fırlatırken. Ardından içeriye siyahlara bürünmüş 4 adam girdi. Silahla donatılmış ölüm makineleri gibi gözüküyorlardı. Onların arkasından biri daha girdi. Fakat bu diğer adamlara göre daha cılızdı. Taktığı yuvarlak gözlükten ve elindeki bilgisayardan buraya ne amaçla geldiklerini anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Perşembe
Novela Juvenil"ETRAFINIZDAKİ SİZİ İZLEYEN TÜM GÖZLER SABAHI GÖREMEYECEĞİNİZDEN EMİNKEN VAHŞİ BİR ORTAMDA HAYATTA KALABİLİR MİSİNİZ?" ETKİLEYİCİ VE BİTMEK BİLMEYEN BİR MACERA VE AŞKIN MÜTHİŞ MASALI.