"İnsan büyüdükçe mi artıyor dertleri? Yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?"
Hafif sallantı ve üzerinde bulunduğum şeye vuran köpüklü dalga sesi eşliğinde gözlerimi açtım. Karın bölgemde tarif edilemez bir acı hissettiğimde, gürültülü bir şekilde inledim.
Ellerim zincirler ile küf kokan demire sabitlenmişti. Âdeta bir suçlu gibi tutsak edilmiştim. Hafifçe başımı yere eğdiğimde, üzerime geçirilmiş krem rengi tişörte bulaşan kanı rahatlıkla görebiliyordum.
Bir süre gözlerimi kapatarak olanları idrak etmeye çalıştım fakat çok geçmeden kapının açılmasıyla irkildim. Panik, yapmam gereken en son şey olmasına rağmen buna engel olamadım. İçeriye aceleci bir şekilde giren kişi; henüz 25 yaşlarına yeni basmış, sarışın, iri yapılı biriydi. İçeriye girdiğinde yaptığı ilk iş, beni baştan aşağıya süzmek oldu. Onun keskin bakışları karşısında donakalmıştım.
Yanıma doğru yaklaştığında geriye doğru kaçmaya çalıştım. Fakat duvara çakılan bir çivi gibi sabitlenmiştim. Hareket etmeye çalıştığım zaman, karnımdaki tarif edilmez acı dayanılmaz bir hale geldi. "Bırak beni!" diye bağırdım çaresiz bir şekilde. Belki bu beni aciz kılmıştı fakat elimden gelen sadece bu kadardı.
Yanıma ürkütücü bir sakinlik ile yaklaşırken, gözlerimin içine bakıyordu. Korkumu hissetmiş olmalı ki bana acıyarak bakmaya başladı. Tam önümde durarak, üzerine yapışmış olan pantolonunun cebini bir şey arıyormuş gibi karıştırmaya başladı. Tam soru sormaya yeltenecekken, bir eliyle ağzımı kapattı ve "Soru sormak yok. Olanları sana anlatırken geçen sürede, yakalanırım. Bu yüzden sadece sessiz ol." dedi ve cebinden metal görünümlü bir anahtar çıkarttı. Zincirin kilidini açmaya başlayınca şok oldum. Beni tanımamasına rağmen bana yardım ediyordu. Peki ya ne isteyecekti?
İki kilidi de zorlanmadan açtıktan sonra zincirleri bileğimden çıkarttım ve hemen bileklerimdeki acıyı yok etmek için bileklerimi sıvazlamaya başladım. Arkasını omzunun üzerinden keskin bakışları ile kontrol ederken, "Beni dinle!" diye emir verdi kısık bir ses tonuyla. Kafamı kaldırıp pürdikkat onu dinlemeye başladım.
"Gemi durduktan sonra, kaçmak için 30 saniyeden kısa bir süren olacak. Bunu iyi değerlendir." dedi. "Neredeyim ben?" diye sordum. Sinirlendiğini anlamak pek zor değildi. Arkasına dönüp kapıya doğru yürümeye başladığında garip bir ses tonuyla; "Teşekkür ederim." dedim. Dönüp bakmaya tenezzül bile etmemişti. Sadece elini havaya kaldırmakla yetindi.
Kapı ile birlikte ben de gözlerimi kapattım. Çok fazla zaman geçmeden kapının aralanma sesini duydum. Gözlerimi açtım ve karşımda sırıtan siyahi bir adam gördüm. Diğer siyahi insanlara göre bu adamın dişleri sapsarı idi.
Yaptığı tek şey tişörtümü çekelemek ve gülmekti. Çok sinir bozucu gözüküyordu. Hangi dile ait olduğunu bilmediğim bir şeyler söylüyordu. Birkaç saniye sonra geminin durduğunu hissettim. Tam o anda elimdeki zincir ile siyahi adamın kasıklarına iyi bir darbe indirdim. Siyahi adam, o anda yerde can çekişmeye başladı.
Hemen kapıya doğru koşmaya başladım karnımdaki tarif edilemez acıyı üstümde taşırken. Kapıyı tekrar siyahi adamın üzerine kapattım. En azından bu bana birkaç saniye zaman kazandırırdı. Hızlı adımlarla önümde duran merdivenleri çıktım.
Artık geminin güvertesindeydim. Gemi limana yanaşmıştı. Yaklaşık 1 metrelik yerden zıplamam gerekiyordu. Bu hareketin karnımda hissettiğim acının şiddetini ne kadar arttıracağını bilsem de, atlamaktan başka şansım yoktu. Ayağımı kaldırdım ve beton zemine atladım. Ayağımın yere değmesi ile birlikte dengemi kaybedip yere yığıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Perşembe
Genç Kurgu"ETRAFINIZDAKİ SİZİ İZLEYEN TÜM GÖZLER SABAHI GÖREMEYECEĞİNİZDEN EMİNKEN VAHŞİ BİR ORTAMDA HAYATTA KALABİLİR MİSİNİZ?" ETKİLEYİCİ VE BİTMEK BİLMEYEN BİR MACERA VE AŞKIN MÜTHİŞ MASALI.