"Başka hiç bir şey yoktur." Hermione'nin sesi ile Harry ona döndü. 'Olsa neye yarar,' diye geçirdi içinden. Ayağa kalktı, odada volta atmaya başladı. Sonra aklına gelen fikir ile duraksadı. Hâlâ orada olabilir miydi ki Adhara?
"Herm, sen Bakanın yardımcısısın değil mi?" Ron yorgun gözler ile ona baktı. Uykusu gelmişti. Seherbazlık işlerine ara verdikleri tek gün, çalışıyorlardı.
"Yani?" Hermione Harry'nin ne demek istediğini tahmin etse de sesini çıkarmadı. O da yorgundu. Çok düşünmek istemiyordu.
"Belki Adhara'yı çıkartabiliriz Azkaban'dan" Gözlüklü çocuk sadece vaftiz babası hakkında daha fazla şey bilmek istiyordu. Ve sadece o kim merak ediyordu. Haklı olarak.
"Sanmıyorum Harry ama onunla konuşmanı sağlayabilirim." Hermione parmaklarını burun kemerini dayamıştı.
"İyi, harika. Yarın ayarla mümkünatı varsa. Şimdi eve gidin siz isterseniz. Baksana Ron bayıldı, bayılıcak." Gerçekten de öyleydi. Başını yatak başlığına dayamış, uyku ile uyanıklık arasındaydı.
"Peki, yarın görüşürüz." Hermione Ron'u kaldırırken söyledi bunu.
"Görüşürüz." Harry ise düşünceliydi. Fakat sabahı beklemek dışında çaresi yoktu.
*Bir gece sonra*
Azkaban karanlıktı. İnsanın içine işleyen karanlıklardan. Etrafta süzülen ruh emicileri süzdü Harry. Onları görünce hissettiği üzüntü hissinden kurtulmak için asasına dokundu. Bunu fark eden Malfoy onun eline dokundu.
"Burada 'Expecto Patronum' yapamazsın Potter." Onun yanında illaki başka bir seherbaz olmalıydı. Bu genelde diğer kişiler için iki veya üç iken, büyücülük dünyasını kurtaran çocuk için elbette bir kişi yeterliydi. Bu işi de Draco Malfoy'a vermişlerdi. Çünkü o zaten sürekli geliyordu azkabana, ziyarete.
Harry olumlu anlamda başını salladı. Yorgun gözlerle ona bakan Malfoy çökmüş gibiydi. Gri gözlerinin altında mor halkalar oluşmuş; o sapsarı, her zaman düzenli olan saçları hafif karışmıştı.
Azkabanın merdivenlerinden çıkarken Harry arada hücrelere bakıyordu. Eski ölüm yiyenler koşarak parmaklıklara yaklaşıyor, ancak büyü sayesinde geri çekilmek zorunda kalıyorlardı. Bazıları hakaretler yağdırıyordu. Harry ise alışık olduğu bu sözleri duyamayacak kadar dalgındı. Acaba nasıl biriydi Adhara? Yaşlanmıştı elbette. 20 senedir azkabandaydı. Peki hâlâ en az Sirius kadar asil miydi? Belki de yaşına rağmen hâlâ çok genç duruyordu.
Harry, daldığı düşüncelerden Malfoy'un sırtına çarparak kurtuldu. Draco, ona eleştirel bakışlarla baktı. Daha sonra geriye çekildi.
"Sizi yalnız bırakıcağım. Unutma sadece 10 dakikan var." Malfoy, arkasını dönüp gidince Harry ıssız gibi duran hücreye yaklaştı bir kaç adımda.
Hücre de bir iki tane ölü fare vardı. Bir de yüzüne ay ışığı vuran orta yaşlı bir kadın. Kadın duvarın köşesine sinmiş, gözleri kapalı bir şeyler mırıldanıyordu. Harry sadece bir kaç kelimeyi ayırt edebilmişti.
"Onlar seni affetti. Sen iyi birisin." Sonra tekrarlıyordu bu iki cümleyi. Harry, bir kaç dakika daha ona baktı. Sonra derin bir nefes aldı.
"Bayan Black?" Genç kadın sustu. Gözlerini dizlerinden çekip çocuğa baktı. Simsiyah gözleri korkunç bakıyorlardı.
"Bay Potter?" Harry bir kaç adım geri attı. Korkmuştu, Voldemort'u yenen çocuk korkmuştu.
"İsmimi nereden biliyorsun?" Ruhunu saran korku, ses tellerine de yansımıştı. Genç kadın kahkaha attı. Dağınık saçlarını yüzünden çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Letters from Adhara
Fanfic~Bitti~ Altın üçlü savaş bittikten sonra sır perdelerinin hepsinin açılmadığını fark eder. Grimmauld Meydanı 12 numara gidip hiç keşfetmedikleri odalara dalarlar. Adhara Walburga Black isimli odada bulunan bir takım mektuplar belki de Black ailesini...