Zeytin karası gözlerinle bir kez daha denk geliriz belki diye beş durak erken indim ve sen duraktan iner inmez karşıdaki apartmana girdin. Soğuk havada, ellerim ceplerimde o uzun bitmeyen beş durağı yürüdüm evime varmak için.
Sonraki günler ineceğin durağı bilmek tesellisiyle mutluydum.
İndiğin o durakta o apartmana baktım hep, belki camda görürüm diye. Sarayın camlarından saçlarını sarkıtıp bir gün beni de çekersin odana diye hayal kurarak geçti günlerim...
Fakülte kantinine yanında sınıftan kızlarla girmeni bekledim. Sarı kazağını giydiğin günler siyah saçlarını örgü yapıp boynunu açıkta bırakırdın. Masadaki muhabbetten uzaklaşıp zeytin siyahı gözlerinle uzaklara dalardın. O an gözlerindeki ışıltı kocaman bir denize dönüşür ve ben onda boğulurdum.
Her gün dersin erken de bitse beş otobüsünü bekler öyle biner Aynı durakta inerdin.
Bir gün abim beni gaza getirdi. Git konuş dedi. Durağa kadar gittim. Sicim gibi yağmur yağıyordu. O gün o otobüsten inmedin. Sonraki otobüs ve sonraki ve sonraki.. İnmedin. Sicim gibi yağmur yağıyordu ve ben aptal aşık o yağmurda kaç otobüs seni bekledim.
Apartmana gittim. Zildeki isimlere baktım. Soyadını biliyordum: Atalar. Babanın adını öğrendim zilden. Eve koştum. Sarı yapraklı kalın telefon rehberi kitabını alıp mahalle sokak ad soyad bir numara bulup çevirdim. Bir adam çıktı telefona. "Canan evde mi?" dedim. "Evde, siz kimsiniz?" dedi
"Bir arkadaşıyım.."
"Bir dakika çağırayım."
Biraz daha beklesem sesini de duyacaktım ama kapadım telefonu.. iyi olduğunu duymak yetti bana...Sesini de duydum sonra.
Bir defasında aynı masada oturduk kafeteryada. Ortak arkadaşlarımız vardı. Çaprazında idim. Az konuştun oturduğumuz süre boyunca. Bense hiç konuşamadım. Oysa çok iyi espri yapar şenlendirirdim ortamı, daha önce yapmışlığım vardı. Kızlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanırdı. Eğer ortamda ilgisini çekmek istediğin biri varsa tüm marifetlerini sergiler, özellikle diğer erkek arkadaşlarını gömecek espriler yapar rakiplerini egale eder masanın ve günün adamı sen olurdun. Avcılığın kuralı buydu. Yapabilirdim o günde, ama bırak espriyi konuşamadım bile. Ne zaman konuşmak istesem boğazım kurudu su içtim. Ne zaman 'a' desem su içtim. Masadaki herkes konuştu ben sadece su içtim...
Zeytin gözlüm, ince narin sesinle biz kalkalım otobüs saati geldi dedin. Biliyorum diyemedim. Otobüsünün beşte olduğunu biliyorum. İneceğin durağı, gireceğin apartmanı, daire 6da oturduğunu, caddeye bakan dantelli perdenin hep kapalı olduğunu. Evinin telefon numarasını, telefona babanın çıktığını.
Sarı kazak giydiğin gün saçlarını örgü yaptığını, siyah giyindiğinde omzuna düşürdüğünü, güldüğünde beliren gamzeni, göz farının rengini, zeytin karası gözlerinle uzaklara daldığında ortaya çıkan yakamozu, benim o yakamozda boğulduğumu diyemedim.
Ayağa kalktın seninle birlikte bütün kafeterya esas duruşa geçip kalktı ayağa. Elimi kontrol ettim terlemiş miydi. Elini uzatsan uzatabilir miydim! Elini uzattın. Narin ince parmaklarını avucumun içine aldım. Yıkadılar beni kefenleyip gömdüler. Direkt cennete aldılar sorgusuz sualsiz. Tüm melekler sen suretinde karşıladı beni, elimi sıkıp, tebrik ettiler. Sonra döndüm yeryüzüne, ince parmakların ellerimin içinde.. bir şey desem üstüme tavan yıkılacak oldu. Sen usulca çekip ellerini bana baktın. Gözün gözüme değdi. Gözlerim zemzem suyuyla yıkanmış, pir ü pâk olmuş. Hacılar, Allah kabul etsine gelmişti. Gözlerinin içi güldü. Dönüp gittin sonra..
Tüm kafeterya rahat pozisyonuna geçti, tutulan nefesler bırakıldı, boğazlar temizlendi, soğuyan çaylar içildi, kocaman bir gürültü oldu. Çaycı televizyonun sesini açtı, kral Tv'de İbrahim Tatlıses söylüyordu''Bir kulunu öok sevdim
O beni hiç sevmiyor
Kalbimi ona verdim artık geri vermiyor''
Bölüm sonu müziği