Uyandığımda uzun zamandır görmeye geciktiğim bu manzara için kendime lanet ettim. Nasıl olur da böylesine geç kalmıştım?
Kafası çıplak karnıma yaslanmış, muhtemelen gece beni izlemiş ve yorgun düşüp orada uyumuştu. Elimde olmadan yüzümde oluşan gülümseme, sadece yüzümde kalmadı. Bu gülümseme gözlerime de ulaştı, kalbime, hatta tüm bedenime. Kalp güler mi hiç demeyin. Gülüyordu işte. Tüm bedenim, tüm beni ben yapan parçam konu Jisung olunca gülüyordu.
Elimi yavaşça yanağına koyup okşadım. O kadar savunmasız görünüyordu ki, bu savunmasızlık uyuyor oluşundan dolayı değildi. Tüm benliğiyle, yorgundu. Bunu anlamam için söylemesine de gerek yoktu.
Korku her daim benimleyken, Jisung'la güne başlamanın vermiş olduğu mutluluk, her şeyin önüne geçiyordu.
Hâla uyanmamış olmasından dolayı hafifçe kıkırdadım, uykusu ağırdı. Yanağındaki elimi sıklaştırıp, tamamen avucumun içinde sıktım. Yiyip bitirmek istiyordum.
"Jisung, hadi uyan bebeğim."
Uyandırmaya yönelik söylediğim cümlenin aksine, sesim oldukça kısık çıkmıştı. Bu anın hiç bitmemesini istememden dolayı mıdır bilmem ama elimde olsa sonsuza kadar böyle kalır, Jisung'u izlerdim. İçinde Jisung olan konularda daima, sonsuza kadar böyle kalsam dediğimi biliyordum ama elimde değildi işte. Sonsuzluk onunla olsaydı keşke.
Hâla uyanmayan gence bakıp iç çektim. Her ne kadar uyandırmak istemesem de, yetişmesi gereken bir uçak vardı ve gitmeden önce birlikte kahvaltı yapmak istiyordum.
Biraz daha dikleşince, kafası dizlerime doğru düştü. Tepki vermiyor oluşu, bir bebekten farksız gelince içimde oluşan huzur tarif edilemezdi.
Kafasını yavaşça kaldırıp, bedenini kucağıma alarak tamamen yatağa bırakıp, başını yastığa koydum. Banyoya gidip işlerimi hallettikten sonra yeniden yatağın başına gelip, bıraktığım gibi duran Jisung'a baktım.
Ona olan hislerimin tanımı yoktu. Sevgi desem eksik kalır gibiydi, aşk ise.. bilemiyorum. Sanırım bu da yetersiz. Aşırıya kaçan her neyse, işte benim duygum oydu. Her şeyin fazlası zararken, ona karşı hissettiğim her fazla duygu, beni hayata bağlıyordu.
Gözlerini okşadım yavaşça. Kirpiklerimi çok sevdiğini söylediği gece, sırf üzülmesin diye kesmek istemiştim. Ama, bunu seviyor oluşu beni durduran en büyük etkendi.
"Jisung. Hadi gitmeden kahvaltı yapalım."
Kıpırdamıyor oluşu, içimde bir miktar endişe yaratırken ellerimi omuzuna koyup hafifçe sarstım. Tam şu an herhangi bir tepki vermesi için her şeyi yapacak duruma gelmişken, ellerim titremeye başladı.
"Jisung." Benden bağımsız titreyen sesimle, kendimi de sakinleştirmeye çalışıyordum
Ellerimi çekip, gözümden akan yaşları silmeye çalıştım. Görüşüm bulanıktı.
Ellerimi yanağına koyup okşamaya başladım. İçimde büyüyen korku, hıçkırıklara dönüşürken en korktuğum şeyi yapıp, parmağımı burnuna yaklaştırdım.
Bekledim. Aradan geçen on, on beş, yirmi, kırk saniye... Parmağıma hiçbir şekilde nefesi gelmezken, kan beynime sıçradı.
Bir anda uğuldayan başım, şiddetli bir acıyla gözümü karartırken, göğsümün yanıp, kalbimin deli gibi attığını hissettim. Öyle ki, vücudumdaki kanın akışını dahi duyduğuma yemin edebilirim.
Hıçkırıklarımın arasında bağıra bağıra adını söyledim. Ne bir tepki verdi, ne de başka bir şey. Ellerimin titremesi kontrolümden çıkarken Jisung'un kalbine yaklaşıp kulağımı dayadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
be brave or lose me, minsung (✓)
Fanficminho: lan amciklar cumartesi yada pazar icicez para bulun sikerim. 01:33 minho: Ey Nefesim Şeytana Yem Olmakmı Yoksa Cennette Gül Olmakmı Niyetin, Bırak Yakamı Secde Edeyim Sen Huzura Er, Ben İmanla Öleyim. Hayırlı Cumalar. 10:30