always in my heart

2.1K 186 102
                                    

Evimden dışarı doğru adımlarken, ayaklarım onun kapısına gitmek için beni engellemek istemiş, fakat kalbim tam tersini söylemişti. Nihayet onun kapısının önünde durduğumda, dudaklarımı neredeyse kanatacak şekilde sertçe ısırdım.

Ona aşık olmamı sağlayan şey neydi?

Gülmeyi ve kahkaha atmayı seviyordu. Sırf onu gülümsetebilmek uğruna, çokça kez berbat şakaları komikmiş gibi davranmıştım.

Yeşil gözleri vardı. Önceden yeşil gözleri sevmezdim, fakat onunkiler fazlaca parlak ve fazlaca sıcaktılar. Onun gözleri, her zaman aklındaki düşünceleri bağırırdı. Ne zaman üzgün ya da kızgın olsa gözleri kararır, karşısındakini öldürecekmiş gibi bakardı. Kısaca, bana çoğunlukla baktığı şekilde.

Kendi kendime, onu ilk ağlarken gördüğüm zamanı hatırladım. Onun yanında durmuş, ve onu iyi hissettirmek adına elimden gelenin en iyisini yapmıştım. Buna rağmen tüm karşılığı bana kızarmış yaşlı gözleriyle bakmak, bana bağırarak ondan uzak durmamı söylemek olmuştu. Böylece, onun dediğini yapmıştım.

Dudakları. Dudaklarını her zaman kıskanmıştım çünkü her zaman pembe görünüyorlardı. O dudakların nasıl hissettirdiğini öğrenebilmek için ölmeye bile razıydım. Keşke, onunkileri kendi dudaklarıma değdirebilseydim.

Başka birini gözlerimin önünde öptüğünde, kıskançlıktan deliye dönmüştüm.

Asla unutamam. Bir partideydik ve o, karşısındaki oğlanın yüzünü yiyor gibiydi. Kimsenin göremeyeceği bir yere çekilmiş olarak, ateşli bir öpücüğü paylaşıyorlardı. Fakat Harry'nin benim orada olduğumu bildiğini biliyordum. Böylece, bu acıyla daha fazla baş edemeyeceğimi anladığımda, onları rahat bırakmış ve tüm süre boyunca ağlamıştım.

Bana mavi bir gökyüzü yarattın, ve gidip onu yağmura çevirdin.

Müziği seviyordum. İki genç insanın birbirlerine aşık oldukları hakkındaki şarkıları seviyordum. Aşklarının nasıl olduğunu, radyoda ''sonsuzluk'' kelimesini duyduklarında ne düşündüklerini.

Ve grupları dinlerdim. Çünkü o, grupları seviyordu. Yalnızca neyin onu dinlendirdiğini ve neyin onu dans etmeye teşvik ettiğini öğrenebilmek için tüm hafta onun favori şarkıcılarını dinlerdim.

Tüm bu anılar üzücü bir şarkı gibi kafamda tekrar tekrar oynuyordu.

Hatırlıyorum da, yılın en soğuk ayında her yer karla kaplıyken, on sekizinci yaş günümü kutluyordum. Kesinlikle, en kötü doğum günümdü.

Saatlerce, geldiğini görebilmek için kapının önünde gezinmiştim. Gözyaşları yanağımdan çığlık atar gibi acıyla düşmüş, yüzüm darmadağın olmuştu. Kalbi kırılmış aptal bir oğlan gibi görünüyordum. Fakat bu gerçekten de aslında olduğum kişiydi.

Saat on ikiyi gösterdiğinde biliyordum, yapmayacaktı. Gelmeyecekti, çünkü biliyordum ki kendi partisinde erkek arkadaşıyla dans etmekle meşguldü. Muhtemelen gülümsemekten dudakları acımış olmalıydı.

Ve sana göre kendinin çok fazla anlam ifade eden biri olduğunu mu düşünüyorsun, göstermediğin kişi kim?

Ve on dokuzuncu yaş günümü planlarken, onu davet etmedim çünkü yine gelmeyeceğini biliyordum. Onsuz bir gün bile yaşamaya dayanamazdım ama o gün, doğum günümdü. Geçen seferkine benzemesini istemiyordum. Geçen sefer onu partime çağırmış, ve bundan hiçbir karşılık alamamıştım. Bundan bir ders çıkardığımı inkar etmeyecektim.

Ve onların hepsi önümde durmuş bana şarkı söylüyorlar, ''Mutlu yıllar sana...''. Ama bir şey eksik, bildiğim bir anı.

Fakat o zaman, gelme gibi bir şansı yoktu çünkü ben çoktan gitmiştim.

***

Bunlar geçmişte kalmıştı, tanrım, çok ümitsizdim.

Kapısını çaldım, fakat yapamayacaktım. Yeniden düşmekten çok korkuyordum, bu yüzden geri dönecektim. Benden daha iyisini hakediyordu. Yalnızca benim hakkımda üzgündü, hiçkimse tarafından sevilmeyen bu oğlan hakkında.

Arkamı dönüp, evime adımlamak için hazırlandım.

''Hayır, yapma lütfen.'' dedi Harry, belimden sıkıca sarılırken. Durdum. Gözyaşlarımın yeniden yanaklarımdan aşağıya kayışını hissediyor, fakat bunu engellemek adına hiçbir şey yapamıyordum.

Ona döndüm. Mavi gözlerim onun yeşil gözlerine kilitlendi. Onun gözleri de, ağlamaktan şişmiş gibilerdi. Ona gülümsedim. Gözlerine daha iyi bakabilmek için, çenesini tuttum. Onun için kötüydüm. Sonra, elimi kıvırcık saçlarına daldırıp gözlerimi kapadım. İlk kez, dudaklarımı onunkilere değdirdim. Dudaklarımız birbiri üstünde hareket ederken, bedeni bana yaslıydı ve beni, sanki öpücük bittikten sonra birbirimizi kaybedecekmişiz gibi sıkıca sarıyordu.

Ayrıldığımızda, tüm nefesimizi tüketmiştik. Kendi kendime gülümsedim. Sevildiğimi hissetmiştim. Sıcak hissetmiştim. Midemde milyonlarca havai fişek patladığını hissetmiştim. En başından beri, tüm istediğim buydu.

''Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim, Harry.'' Fakat benden daha iyisini hakediyordu.

Senin gibi insanlar her zaman kenara attıkları sevgiyi geri isterler. Benim gibi insanlar ise sonsuza dek mahvolurlar.

Sonra, onu orada terk ettim. Arkama bakmadan, koşarak uzaklaştım. Tüm bunlar, onun içindi.

Hatırlatmama izin ver. Bunun senin istedin, sen bitirdin, istediğim her şey sendin. Fakat bu şekilde değil.

Eğer kalsaydım, sonsuza dek beraber olacaktık fakat ben hala geçmişi yaşayan o oğlan olacaktım. Hala benim ona mesaj atmayı bıraktığım gün bana mesaj attığından bu yana yere saçılmış kalbimin parçalarını toplamaya çalışıyordum. Kırılmış bir kalp, bir daha düzelmiyordu.

Kırık olan her ne ise, her zaman kırık kalıyordu.

Bu sefer, ondan bir mesaj daha aldım.

kıvırcıkharry: Seni seviyorum.

Sessizce çığlık attım, ve daha fazla yapamayana dek ağladım. Ne için geç kalınmışsa, bunu kurtaramazdınız. Ben senin prensesin değilim, Harry. Bir gün, kendi mükemmel prensesini bulacaktı ve artık birbirimize ait olmayacaktık. Onu her şeyden çok sevdiğimden, onun için en iyisini istiyordum. Onun beni geçmişte ne kadar incittiği önemli değildi, isteyerek yapmadığını biliyordum.

Tüm bildiğim şey, onun geçmişte bana yaptığı her şeyi affettiğimdi.

Ve onu her zaman sevecektim.

louistomlinson: Üzgünüm.

Son mesajlarımız, bu şekilde bitmişti.


Son.

last text // larryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin