Herkesin öyle bir yanı vardır işte her şeyi içine atarak platonik yaşarlar hayatı. Ben belki de biraz abarttım. Bilemiyorum sanırım her gün yalnız olmam biraz etkiledi beni. Nasılsa ne kadar yalnız olduğumuzu düşünsek de hayat bizi olmak istediğimiz yere değil de kendisi nerede olmamızı isterse oraya yerleştirmiyor mu? Her neyse sizlere hikayemi anlatayım..
Merhaba ben Asrın. Ailem ben 15 yaşındayken bir trafik kazasında vefat ettiler. Bana anlatılanlar bunlar yani. Kaza anında onlarla değildim. Bir şekilde hayata küsmemde büyük rol oynayan bu kaza olmadan önce çok mutlu bir çocuk da olamadım aslında. Çünkü ailemin varlıklı bir ailenin varisi olmaları bütün güzellikleri öldürüyordu. Bu varis olma muhabbeti yüzünden çok çalışmak zorunda olan babam benimle hiç ilgilenemiyordu. Tabi tek varis babam olsa belki işler daha farklı olabilirdi. Büyükbabam evlilik dışı olan çocuğu Murat amcayı da bu rekabete kattığı için işler bu şekilde olmuştu. Büyükannem tüm bunlara karşı çıksa da oda benim gibi Murat amcanın bu kazada bir parmağı olduğunu düşünüyordu. Murat amcanın annesi biraz fazla konuşkan ve patavatsız birisiydi. Onun yüzünden bazı şeyler karmaşık hal alıyordu. Şimdi ise büyükbabam benim varis olma yarışına katılmam için İşletme okumam konusunda aşırıya kaçan baskıları biraz yorucu oluyordu.
Çünkü benim hayalim çok farklı bir hayattı. Kendimi Holding kapısından girerek her günümü griye boyamak istemiyordum. Tabi bu kalede sadece Büyükbabamın kuralları geçerliydi. Ama ben dünyayı gezerek yazılar yazmak hatta bunları video günlük ile insanlara gidemedikleri yerleri gezdirmek istiyordum. 17 yaşında bir başına büyük kaledeki küçük odamdan seslenmek istiyordum insanlığa. Neyse ki yarın pazartesi olduğu için sadece çantamı hazırlayıp uyumam gereken o zaman dilimine giriş yapmıştım. Lisenin son yılının ilk pazartesine uyanmak için sabırsızlanmıyor olsam da buna mecburdum. Geçen yılı evde eğitim görmek mecburiyetinde kalmıştım. Çünkü insanların acıyarak bakması üzüyordu. Psikoloğum ise benim için bunun önemli olduğunu büyükbabama sert bir dille anlatmış olmalı ki oda onay vermişti. Ama bu yıl kaçışım yoktu çünkü psikoloğum artık acılarımla yüzleşme vaktimin geldiğini söylüyordu. Sanki geçen yıl bunu yapmamışım gibi.
Sabah kimse uyanmadan aşağı inmiştim. Beyza abla evimizin hizmetlilerindendi. Ama bana en yakın olan kişi oydu. Bizim yani ailem ile yaşadığım evde o bize hizmet ediyordu. Sabah kahvaltısı hazırlıyorlardı. Koşar adım indiğim merdivenlerden son basamağa geldiğimde elimdeki çantayı merdiven korkuluğuna asarken durabildim. Kahvaltı sofrası hemen hemen hazırdı. Herkes aynı saatte kalkmak zorundaydı. Evin kurallarından birisi buydu ama büyükbabam erken kalkma konusunda usta olduğu içindi. Şaka şaka işe giden ve okula giden kişiler olduğu için ortak saat belirleniyordu. Çünkü sofraya beraber oturmamız aile olduğumuzun kanıtıymış. Büyükbabam metresi ile karısını aynı sofraya oturtarak nasıl bir kaosa zemin hazırladığını bilmese de herkes mutlu rolü yapmaya devam ediyordu. En sevmediğim öğün kahvaltı olduğu için herkes sofraya oturduğunda hemen okula geç kalacağımı söyleyerek masadan kaçmam için bir mazeret bulmuştum.
-Okula gitmek için çok heveslisin. dedi Murat amca.
-Evet. Elbette Murat amca sonuçta her gün lisenin son senesine başlamıyoruz. deyip gülümsedim.
Oda beni onaylar gibi kafasını salladı. Onlar muhabbetlerine devam ederken ben kaçmıştım. Dışarıda aşırı yağmur yağıyordu. Okulun ilk günü ve kimseyi tanımıyordum. Onların beni tanıyor olması ise çok sıkıcı bir şeydi. Büyükbabam Hamza ÇOLAKOĞLU olduğu için bir yere girerken adımdan çok soy adım zikrediliyordu. Arabada cama çarpan yağmur tanelerini izlerken derin düşüncelerim bedenim ile ruhum arasında dinlendiğim bir an oluşturmuştu. Bugünleri yaşamayıp geleceğe ışınlanmak isteyen düşüncelerimi durduramıyor, okula yaklaştıkça kalbim bir kuş gibi çırpınıyordu. Varmak istediğim bir nokta vardı ama ulaşmak için fizik kuralları yetersiz kalıyordu sanki. İşte çok korktuğum an, aslında bana o kadarda korkunç olmadığını anlatacaktı. Arabadan inmem gerekiyordu. Şoför Fırat amca inmem için gözleri ile baskı yapıyordu adeta. Derin bir nefes alıp yanımda duran çantamı aldım. Okulun ilk gününde yağmur yağması sanki bugünü herkes için grileştirmişti. Tabi yağmurlu günler kötü geçmek zorunda değildi. Hatta yalnız hissetmek de yağmura bağlı değildi. Sadece melankolik bir düşünceydi benimkisi. Herkes köşeden dönerken hayatının aşkıyla çarpışıp kitaplarını düşürmüyor öyle değil mi? Okul kapısından girmek için kendimi çok zorladım. Sanki ruhum bedenimin arakasına geçip okula kadar itelemişti beni. Sınıfım 12/A olduğunu biliyordum ama nerede olduğunu bilmiyordum. Okulun rengarenk olan koridorunda sadece bakınıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLI GECELER
Teen FictionBir genç kızın hayata bakış açısında gelişen olay örgüsü. Yalnız kalmış kızımız çırpınışları sayesinde hayatta kalmaya devam ediyordur. Çevresinde onu seven ve destekleyen insanlar olduğunu görmesi uzun zaman alacak olsa da kızımız yolunda ve amacın...