'eight ⌇final⌇

151 22 34
                                    

Elimdeki telefonumdan Sunoo'yu aramaya devam ederken bir yandan da okuluna doğru koşturuyordum. Saat geç olmuştu ve ondan haber alamıyordum. Annesi beni arayıp endişeyle nerede kaldığını sorunca kıyamayıp benimle olduğunu ve gece bizde kalacağını söylemiştim ama dediğim gibi küçük bir haber bile alamıyordum.

Okulundaki birkaç kişiye sorup okul çıkışında arkadaşlarıyla gezeceğini öğrendiğimde onlardan birini aramalarını istedim. Karşı tarafa bir iki şey söyleyip telefonu bana verdiklerinde "Sunoo?" dedim telefonu onun almış olduğunu umarak. "Ya, çocuk muyum ben? Telefonumun şarjı bitti ve haber veremedim. Eve gidiyoruz zaten." dediğinde fark etmeden tuttuğum nefesimi verdim. Söylediğim yalan aklıma geldiğinde "Dur," dedim. "Gece bizde kalacaksın, annene öyle söyledim."

Karşı taraftan kahkahasını duyduktan hemen sonra "Tamam." dediğini de duydum. "Alayım seni, neredesiniz?" diye mırıldandım. Kısa bir sessizlik oldu, "Gerek yok, evde konuşuruz." dedi, uzatmadım. Telefonu sahibine verip teşekkür ettim. Eve yaklaştığımda karşı kaldırımda Sunoo'yu gördüm. "Kim Sunoo!" diye bağırdım, gözleri beni bulduğunda gülümseyip bana doğru koştu.

Sakar ve biraz salaktı sevgilim, ayağı takılıp düşmek üzereyken kolundan yakalayıp kendime doğru çektim. Kafasını göğsüme vurduğunda bu haline yarıla yarıla gülüyordum, o da kafasını oyalamakla meşguldü. Sonunda dayanamayıp benimle güldüğünde elini tutup yürümeye başladım.

"Ne yaptınız?" dedim, arkadaşlarıyla vakit geçirmesini seviyordum. "AVM'ye gittik, rezil oldup geldik. Koridorun ortasındaki yumruk makinesinde rekoru geçemedikleri için ağladılar, oyuncak yakalama makinesinde son anda düşürdüler diye makineyi tekmelediler ve daha neler neler." Yüzünü buruşturunca gülümsedim. "Bir daha telefonunun şarjı bitse bile bir şekilde haber ver. Endişeleniyoruz burada abi." şeklinde söylenmeye başladığımda "Heeseung?" dedi.

Kaşlarımı kaldırıp "Hm?" sesi çıkardım. Bağırıp sokağın ortasında yere oturduğunda ben de korkup bir iki adım geriledim, hatta sırtımı duvara çarptım. Gözlerimi üzerinde gezdirirken "Ne oldu?" dedim. Kulaklarını iki eliyle kapatmış, yüzünü dizlerine gömmüştü. Kafasını kaldırıp tam olarak gözlerimin içine baktığında "Tekrar söyle." dedi. Ben ne dediğimi hatırlamaya çalışırken ayağa kalktı. "Haber ver, endişeleniyorum?"

Kafasını iki yana sallayıp kollarını boynuma doladı, "Hm desene."

Kafamı duvara sürtme düşüncemi gerçekleştireceğim kadar korkuttuktan sonra sarılıp tüm sinirimi uçururken gülerek "Hm?" dedim. Eriyormuş gibi ağırlığını kollarıma bıraktığında kollarımı beline yerleştirip bedenini iyice kendime çektim. Pek de insanların olmadığı zaman dilimindeydik, yan taraftaki dükkan tabelasının renkli ışığı ve tepemizdeki sokak lambası içimizdeki duyguları aydınlatmaya yeterli değildi.

Hafif bir tebessüm ettikten sonra ben de ağırlığımı dudaklarında sağladım. Gözlerimi kapatmıştım ama gülümsediğini hissediyordum, ayakları üstüne düzgünce basıp benim için işleri kolaylaştırdı. Bizim için pek de kısa olmayan bir zaman sonunda ayrıldığımızda "Seni seviyorum." dedi. Sesli, yüzüme karşı pek de bunu söyleyen biri değildi, özeldi.

Gülümsedim, dişlerim gözükene kadar. Bir elimi belinden çekip burnunu sıktım. Tekrar beline indirmeden saçlarına daldırdım elimi. "Seni seviyorum." dedim gözlerinin sahip olduğu tüm renkleri ezberlemek amacındaymışım gibi bakarken.

"Seni seviyorum." cümlesinin verdiği seviye etkiyi bir de "Seni hiç sevmedim." cümlesi verebilirdi. Birbirimizi seviyorduk. Belki de geleceğimizde ikinci cümle ağızlarımızda dolanacaktı, ya da her zaman birinci cümlenin yarattığı etki ile yaşayacaktık. Şu anda, bu kimin umrundaydı? Ben şimdi o sözlerin gelişimini belirleyen kişiydim. O zamanda hangi hissi yaşayacağım benim elimdeydi.

O zamanı düşünüp umutlanırsam şuan hiçbir şey yapmazdım. Eğer o zamanı düşünüp umutsuzluğa kapılırsam şuan fazla tedirgin olur, her şeyi elime yüzüme bulaştırma ihtimalimi fazlaca artırırdım. Kararında olmak için geleceği değil, şuanı düşünmeliydim.

Geçmişi bile düşünmemek lazım aslında, ama ders çıkarma aktivitesi için düşünmemiz de önerilir. Kişisel bir tercihtir geçmiş. Bu da kararınca olmalı, ister umursa, ister umursama.

Dejavu, başlamadan da söylemiştim bugünü anlatacağımı. Şöyle bir göz atınca fark ediyorum da, düşüncelerim olaylardan daha çok yer kaplamış. Bingo, %30'luk kısımdaki insanların düşüncelerinin ana hatlarını kazandınız.

Hangi kısımda olduğunuzu düşünüyorsunuz? Kaba taslak bir şekilde olsa da, %70'lik mi, %30'luk mu? Ya da %0.1'lik farklı bir kısım olduğunu mu düşünüyorsunuz kendinizde?

Bitişleri pek beceremiyorum, bu yüzden kısaca geçiştireceğim ve havada kalacak sanırım, kusuruma bakmayın. Sunoo da, ben de size sevgilerimizi iletiyoruz! Yine kendi düşüncelerimde kaybolduğum zaman görüşürüz. Kendinize iyi bakın!

-Geleceğin hakkında endişeli misin? Nereden bildiğimi sorma, Sunoo söyledi, kuşlardan duymuş. Biliyorum çok zorlanıyorsun ama hepimizin iyi kötü tanıdıkları, sevdikleri var. Yoksa da merak etme! Ben ve Sunoo varız! Dünyada o kadar insan içinden illaki birini bulacaksınız, tıpkı benim Sunoo'yu bulduğum gibi.

Sevdiklerinle dertlerini paylaş. Asla geleceğe odaklanma ya da geçmişte takılı kalma. İnsanları kendine uygun veya uygun değil şeklinde ayır. Hayal kur, uygun insanlarla. Ama hayallere de çok kapılma, şimdiki halini düşün ve hayaline uydurmaya çalış. Ah, bitiremeyeceğimi söylemiştim ama! Saçmalıyorum, değil mi?

Sadece, şekerin biteceğini düşünmeyi değil de elinizde olan şekeri yemeyi biliyorsunuz, bunu uygulayın. Gerçekten biliyorsunuz diyorum, hm? Nasıl mı?

Çünkü hepiniz bir zamanlar küçük bir çocuktunuz ve sadece elinizdeki şekere odaklanıyordunuz.

Tüm Lee Heeseung'lardan tüm Kim Sunoo'lara.

Sadece, nasıldı?

people don't see the mistakes of the people they love.﹕heeseung+sunoo ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin