Direksiyonu tutan beyaz kemikli elleri titriyordu,Kalın bilekleri sargılarla kaplı sargıların altı çiziklerle doluydu.Savaşmıştı, o çok savaşmıştı.Hayat daha üç yaşındayken ona en ağır imtahanı sunmuş ela gözlerinin önünde annesinin intihar etmesine dayanmıştı.Vazgeçmemiş ve savaşmıştı.Annesisizlik onu yıkmamıştı,her gece babasından dayak yemek,her gün yaşamayı haketmediğini duymak onu yıldırmamıştı ama hepsi üst üste gelmiş son yaşadığı olaylar üzerine tuz biber olmuştu ve artık dayanamıyordu.
Hayata tutunmak için,yaşamak için bir sebebi yoktu artık.Hoş hayatta onun yaşamasını istemiyordu ya o ayrı.Onun direnişlerini,çabalarını hiçe sayarak yaşamayı haketmediğini yüzüne vurup duruyordu hayat.
Artık yorulmuştu,omuzları bu kadar yükü taşıyacak kadar geniş,yüreği bu acıya dayanacak kadar güçlü değildi.Yirmi iki yaşı vardı daha gencecik,pırıl pırıl bir gençti ancak yaşadığı zorluklara dayanacak gücü kalmamıştı.
Hayatta onu seven bir tek abisi vardı,ona da yük olmaktan başka bir şey yapmıyordu.Belki olmazsa,belki yer yüzünden sonsuza kadar yok olursa abisi de mutlu olurdu.Evet ilk başta üzülürdü,kahrolurdu ama sonradan alışırdı.Her insan oğlu gibi ölüme alışır hayatına rahatça devam ederdi.
Arabayı bir tepeye sürerken bunları düşünüyordu Yaman.O kadar yorulmuştu ki,kendini avutması ve kandırması çok kolay olmuştu.Bu gece o yokuştan kendini bırakacak,prangalarını kıracak ve özgür kalacaktı.Ölüm neyi değiştirecekti bilmiyordu fakat her yolu deneyip iyileşemeyen yaralı ruhu ölümü denemek belki öyle iyileşe bilmeği diliyordu.Belki aptalcaydı,belki korkakça ama umurunda bile değildi,eğer sızlayan kalbı,yorgun ruhu huzura kavuşucaksa aptal bir korkak olmayı göze alabilirdi.
Tepeye geldiğinde siyah spor arabasını park edip arabadan indi.Rüzgar şiddetli bir şekilde esip kumral saçlarını dağıtırken iri bedeni zorluklar yüzünden bükülmüştü.Burnunu çekip karanlıkta istanbulun her yeri parlayarak görünen tepede biraz daha ilerleyip tepenin ucunda duraksadı.Ayağının altından bir kaç küçük taş yerinden kopup aşağı doğru yuvarlanırken iç çekti.Birazdan o taşlar gibi kendini bırakacak ve özgür kalacaktı.
Gözünden damlayan yaş hüzün dolu gülümsemesini kuşatırken boşluğa doğru ilk adımı atmıştı ki duyduğu cılız ve hüzünlü sesle duraksadı.O an neden duraksadı neden o kısık sesi umursamayıp kendini boşluğa bırakmadı bilmiyordu.Sadece o sesde ki hüzün kendi kalbinde de vardı.Sanki biri onun kalbinde ki acıyı sesine dökmüş şarkı mırıldanıyordu.
Merakla arkasını dönüp sesin kaynağını aradı.En sonunda ağlamaklı ve hüzünlü bir şekilde şarkı mırıldanan bedeni kayalıkların diğer tarafında buldu.Bir kızdı,küçük omuzları bükülmüş karanlıkta bile parlayan altın sarısı saçları havada uçuşuyordu.Elini yumuruk yapmış küçük kalbine bastırarak cılız sesiyle şarkı mırıldanıyordu.Şarkının sözleri belli bile olmuyordu hatta kızın sesi kulak tırmalayacak kadar kötüydu ancak sesinde ki o hüzün,acıyla burkulmuş kalbine merhem gibi gelmişti Yaman'ın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİNLE,SENİN İÇİN.
General FictionSarışın kız histirek bir gülüş attı,"Bana ezbere konuşma.Sen ne biliyorsun ki?Sen ne anlıyorsun?" İç çekti yaman,acı dolu elalarını öfkeli ve çaresiz kehribarlara dikti ve "İnan bana,seni benden daha fazla kimse anlayamaz." Sargılı bileğini havaya k...