3. bölüm

24 3 17
                                    

Şarkı:Burning Pile

Ölüm ne kadar garip bir şey, öyle değil mi. Her şey yolundayken aniden oluşan bir sessizlik. Belki yavaş yavaş hasta olursunuz, zehir bedeninizi ele geçirir. Peki ya bir anda yok olmak? Dakikalar için plan yaparken hayatına mâl olacak dakikalar yaşamak... İşte karşımızda gördüğümüz şeyde tam olarak buydu. İzleyen kişiler birer film yorumcusu gibi teoriler üretiyorlardı. Acaba nasıl düşmüştü? Ne kadar acı çekmişti? Ölmeden önce ne yapıyordu? Ama bunların artık bir önemi yoktu.

Belki ayağı takılmıştı, belki korkmuştu, belki de sarsıntının etkisi yüzündendi. Teoriler bir kenara bırakılırken genç kızın cansız bedenine sağlıkçılar gelene kadar dokunmadan beklediler. Öldü, cevabını duymak için. Bildikleri şeyi başkasından işitmek için.

Yüz üstü bir şekilde yatan bedeni, vücudunun birçok yerinden akan kan ile bütünleşmişti. Etrafa yayılan kan güneşin ışığı ile parlıyor, etrafa kokusunu yayıyordu. Saniyeler içinde güneş yerini karanlığa bırakırken yaşanan şeylerin arasında bizi apar topar bahçeden uzaklaştırıp okula soktular. Yerde yatan kişiyi tanıyanların haykırışları etrafta yankılanıyordu. Uğultular eşliğinde sınıflara geçerken Profesör Renan'ın bizi yüksek sesiyle yönlendirmesi devam ediyordu.

Telaş içinde odamıza çıktığımızda birbirimize bakakaldık. Sessizliği ilk bozan kişi Açılay oldu. "Ben bize bir kahve yapıyorum." dedi kekeleyerek. Başımızla onaylayarak koltuğa kendimizi bıraktık ve Açılay'ı bekledik. Geçen saniyler; saatler, hatta yıllar gibi geliyordu. Zihnimde benden ayrılarak konuşan kişiyi dinliyordum. Kahveler hazır olduğunda Açılay'da yanımızda yerini aldı. "O kızı tanıyordum," dedi ölü bir sesle. "Geçen sene aynı kursa gidiyorduk. Bir alt sınıfta."

Anıların gözünün önünden film şeridi gibi geçtiğini hissedebiliyordum. Belki de kendi yaşadığım şeyleri başkalarında görmek çok daha kolaydı. Artık onlar da beni anlıyor muydu acaba? Bir baba olmasa dahi artık birini bir daha görmemek olmak, kimsenin onu bir daha görmeyecek olması. Alışabilir miydik buna? Alışmamız gerekiyor muydu peki?

"Ben artık hiçbir olaya anlam veremiyorum," dedi Talya. "Önce değişen sistem, sonra sarsıntı ve şimdi de okulumuzdan biri mi ölüyor? Ben bu okula bunun için geldiğimi hatırlamıyorum."

Sanırım ben bir anlam aramayı bırakmıştım.

"Bize bir açıklama yapmaları gerekiyor artık? Ailemiz çok merak etmiş olmalı." dedi Açılay telaşla. Sarsıntı Mageia'nın her yerinde meydana gelmiş miydi onu bile bilmiyorduk. Bu kadar belirsizliğin içerisinde bir şeyleri söylemeleri gerekiyordu. En azından bunu hakediyor olmalıydık.
Düşüncelerimin arasında kaybolurken kendimle çelişerek ortamı sakinleştirmek araya giedim. "Şuan bu karmaşanın içerisinde bize durumu açıklamaktan daha önemli işleri olmalı." Ruhsuz verdiğim cevap onları pek şaşırtmıyordu artık.

Dışarıdan gelen sesler dikkatimizi bozduğunda elimizdeki bardakları bırakıp hemen balkona çıktık. Askeri tanklar ve silahli yayan askerler Lantana'ya geliyorlardı. Sadece bir ölüm için miydi bu kadar yığım? Çok daha önemli şeyler dönüyor olmalıydı burada. Ardından etrafıma baktığımda bütün okulun balkonlara çıktığını gördüm. Yaşananlara anlam vermeye çalışan yüzlerce genç. Profesör Lenan ve Renan komutanı karşılamak için elbiselerini arkalarından sürükleyerek hızlı adımlarla aşağıya indiler ve asker selamı vererek önlerinde durdular. Kısa süren konuşmadan sonra Profesörler balkondaki öğrencilere göz gezdirip komutanı içeri davet etti.

"Keşke her şeyi duyabilme gücüm olsaydı." dedi Talya merakla ve kafasını geri çekti.

"Emin ol bunu istemezdin," dedim karşılık olarak. "Şu dünyada duymak istemeyeceğimiz o kadar şey varki."

MAGEÍAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin