Sia-Broken Glass
Multi: Luis
İyi okumalaar!!!...
Ay Tanrıçası,
Vurur ışığın yüreğine.
Koy elini yüreğine,
Ama değildir yüreğin kalbinde.
Takip ederek ışığını ,
Ulaşacaksın yüreğine.
Koşuyor kız. Koşuyor, koşuyor ama ulaşamıyor bir yere. Bacakları artık ondan bağımsızlaşmış sanki. Çok hızlı koşuyor. Hiçsizlikte koşuyor. Kaçıyor gibi koşuyor. Ama neden benliği olan seslerden kaçıyor ki?
'Neyden kaçıyorsun ki Ay Tanrıçası? Artık zaten bizimsin.'
Derin ama korkulu bir nefes alarak kabusumdan sıyrılıp yataktan fırladım. Bu farklıydı. Bu alıştığım kabusum değildi. Uzun süre sonra ilk kez farklı kabus görmem kesinlikle bu anlamadığım bir şekilde geldiğim garip boyut yüzündendi. Başka açıklaması olamazdı. Geldiğim andan itibaren her şey tepetaklak olmuştu sanki. Korkudan titriyordum. 1...2...3... derin bir nefes al. 1...2...3... sakinleş. Yavaş yavaş düzene giren nefesimle yatağıma oturdum. Hah! Yatağım? Sanırım çabuk kabullenmiştim burayı. Sahi, ben neden bu kadar sakindim? Öğrendiğim şeyler kesinlikle normal değildi ama ben çok sakindim. Çok çabuk kabullenmiştim sanki, ki bilmediğim bir sürü şey vardı. Bir sürü. Beynimi saran düşünceleri elimin tersiyle iterek oturduğum yataktan kalktım. Üşüyen çıplak bacaklarıma kuruyan pantolonumu geçirdim. Cehennemin ortasında üşümem ironikti ve kesinlikle pantolona ihtiyacım vardı. Bunu kızlardan istemeliyim diye düşünerek odadan çıkıp uzun koridorda yürüdüm. Hoş, nereye gideceğimi de bilmiyordum.
Biten parti sonrasında kimse söz verdiği gibi bana bir şey anlatmamıştı. O Aron bozuntusu soyadımı duyduktan sonra diğerlerine çenelerini kapamalarını ve bana şu an için hiçbir şey anlatmamaları gerektiğini söylemişlerdi. O yüzden sinirliydim ve nasıl o kadar sinirle salonun ortasında ona bağırırken kendimi odamda bulduğumu anlamıyordum. Yeni hatırladığım şeylerle koridorun ortasında durdum. Gözlerimi sıkıca kapatıp o gün okyanustaki gibi hatırlamaya çalıştım. Gözümün önünden şerit gibi geçen anıları tutmaya çalışırken bacağıma değen tüylü şeyle yerimden sıçradım. Loş ışıklı koridorda hızlıca kendi etrafımda döndüm. Koridorda tektim. Sanırım yanlış hissetmiştim. En azından birinin yüzünü görürüm umuduyla hızlıca yürüdüm. Arkamdan gelen hırıltıyla hızlıca arkama döndüm. Hiçbir şey yoktu. Neler oluyor? Beynim korktuğum için benimle oyun oynuyor. Oyun oynuyordu değil mi?
"Onu gör Diana. Gözlerini ruhlara da aç."
Fısıltıyla beynimde yankılanan cümlelerle etrafıma bakındım. Nedense bu ses beni korkutmamıştı.
"Neye, nasıl bakmam gerektiğini bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum! Her şey bilinmezlik olamaz. Artık bilmeliyim bir şeyleri. Yoksa aklımı kaçıracağım!" diye bağırdım boşluğa. Neye bağırdığımı da bilmiyordum.
"Hisset. Gözlerini kapa ve hisset."
Neden duyduğumu anlamadığım sesi sorgulamadan dediklerini yaptım. Belki de o ses bendim. Duymak istemediğim ama yanımda olduğunu bildiğim bir ses.
Gözlerimi sıkıca kapadım. Neyi hissetmem gerekiyordu? Sadece gözlerimi sıkıca kapadım. Zihnimi boşaltmam gerekiyordu sanırım. Yani en azından terapistim, odaklanmam gerektiğinde bana bunu söylemişti. Boşalan zihnimle o salonda ne olduğunu anlamaya çalıştım. Gözümün önüne gelen anıların içinden aradım o salonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasyMelekler, Şeytanlar ve daha bir sürü yaratıklar. Diananın babasını arayış hikayesine kesinlikle katılmalısınız çünkü o arayış yollarında o kadar çok şeyler olacak ki... Bu kitap küllerinden doğan bir Şeytan, ve o Şeytanın belki de sonu olacak Ay ta...