"luke, abartma." dedim fakat beni duymadığına emindim. kişilik özelliği böyleydi, büsbüyük fakat boş bir egodan ibaretti. şov yapmazsa olmazdı, ama özünde iyi biriydi. ceketinden gözükmeyen silahını çıkardığında arkasından ilerledim. ne olursa olsun o benim arkadaşımdı ve benim onun tarafında durmam gerekiyordu.
boş olan sokağa baktığımızda arkamızdan gelen tetik sesiyle dudağım anlamsız bir şekilde yukarı kıvrılırken luke'la aynı anda arkamızı döndük. birkaç adım gerilerken başımızın belada olduğunu biliyorduk. bu kavgada tek silah getiren biz değildik ve karşımızdaki adamlara bakılırsa canımız çıkacaktı.
"silahı yere bırak." sanırım luke'un belalı olduğu kişinin adamlarından biri bunu söylediğinde kafamı luke'a çevirdim ve yavaşça silahı yere bırakıp ellerini başının hizasında kaldırışını izledim. ona uyarak ellerimi kaldırdığımda korkmuyordum, kendim için korkmuyordum. luke şu nefret ettiğim dünyada tek arkadaşımdı ve şu an bu olayda onun zarar görmeden kurtulabilmesi için her şeyi yapardım.
gözlerimi kısa bir anlığına kaçırıp geri adamlara döndürdüğümde arkalarındaki iki kızı görüp hafifçe gözümü kıstım. en arkada ve güçlü duran adamın kafasına silahı dayayan kıza baktığımda kaşlarım çatılmıştı. "ah hadi ama beyler, silahları indirin..." kızın bu şeyden zevk alırmış gibi davranmasıyla şaşkınca luke'a baktım.
bakışlarından onun da kızları tanımadığını anlarken gözümü silahı tutan kızın üzerinde gezdirdim. benden biraz kısaydı ve kısa mavi saçları gecenin ortasında parlıyordu. yanındaki kız ise uzun siyah saçlı, zengin olduğu belli bir kızdı. tırnaklarına bakarken bir anda kafasını kaldırdı. adamlar mavi saçlı kızın dediğini dikkate alırken silahları indirdiler.
az önce tırnaklarıyla uğraşan kız bizim ortamıza geçtiğinde bize bakmadı. direkt önümüzdeki beş adama bakarken gayet sakin bir tonda konuştu. "kaybolmak için üç saniyeniz var." gerçekten üç saniye duraksadıktan sonra kız ellerini kütletip önündeki adama sert bir yumruk geçirdiğinde adam yere düşmüştü. kısa süre içerisinde kızın etrafına toplanan adamlarla kız panik bile olmamıştı. hepsini teker teker hallettiğini görmeden önce yardım etmeyi düşünecektim ki; gördüğüm şeyle bir adım gerileyip yerime geçtim.
arkadaki mavi saçlı kız eli titremeden silahı ele başı olduğunu anladığım adama doğrultmaya devam ediyordu. en son yerdeki adamlara bakıp omuz silken diğer kız duvara yaslanıp bizi izlemeye başladı.
luke'un ağzı yerdeki adamlara bakarken açık kalmıştı, çünkü gerçekten kız kocaman topuklu ayakkabıları ve narin görünüşüne göre bizim yapamadıklarımızı yapmıştı.
en sonunda mavi saçlı kız tekrar konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim. "tamam, şartlar eşitlendiğine göre arkanı dönebilirsin." adam kıza döndüğünde bir süre sessizlik olmuştu.
"eden... babanın burada olduğundan haberi var mı?" kızın, daha doğrusu eden'ın yüzünde oluşan yarım yamalak sırıtışla adama bakıp silahını indirdi ve beline sıkıştırdı.
"aslında yok ama sen haber vermek istersin belki." omuz silkerek karşısındaki adama bir adım attı. "sevgili babama koşarak onun sokaklarında iki çocuğu altı kişi sıkıştırdığını söylediğinde çocukları kurtardığım için bana mı kızar sence, yoksa ülkesinden; seçmenlerinden iki kişiyi öldürecek olmana mı?" bir süre sessizlik olduğunda yandaki kız kıkırdamaya başladı ve tırnaklarından kafasını kaldırdı.
"ha siktir, bu ne lan?" luke kafasını uzatıp fısıldayarak kıza baktığında bakışlarımı ona çevirdim. tanıyor musun anlamında bir bakış attığımda kafasını sallayarak bana baktı. "ülke başkanının kızı, bugün şanslıyız marcus."
on dakika içerisinde kaçıncı kez şaşırdığımı saymadan tekrar şaşırdım. ülke başkanının kızı niye buradaydı ki?
adamla eden'ın bir şeyler daha konuşmasını izlerken kıkırdayan kız saatine bakıp yanımıza doğru adımlayıp yanımıza geldiğinde ona baktık. elini luke'a uzatıp konuştu. "holly ben, eden'ın yakın arkadaşıyım. sizi güvenli bir yere götüreceğiz." luke elini sıkıp memnun olduğunu söylediğinde kıza güvensiz bir bakış attım. yakalar gibi olduğunda isyankâr bir ses tonuyla konuşmuştu. "size zarar vermek istesek sizi baştan öldürebilirdik bu bir, arkamdaki kız frank underwood'un kızı ve frank'in işi ülkeyi güvende tutmak olduğu gibi bu kızın da böyle." aklıma yattığında omuz silktim.
onunla da el sıkışıp eden'ın yanından geçerek sokaktan çıktığımızda holly bize dönerek konuşmaya başladı. "bu adam çok tehlikeli bir adammış, bildiğim kadarıyla. aslında bizim konuşarak halledeceğimiz olaylarımız vardı fakat burada olduğunuzun haberinizi aldığımızda engellemek istedik. sahiden, siz bu gerizekalıya ne yaptınız ki?"
luke derin bir nefes verdiğinde duvara yaslanıp sigaramdan yaktım. sigaradan içerken luke ile holly'in konuşmalarıyla ilgilenmiyordum. adım sesleriyle kafamı sağıma çevirdiğimde eden'ın bize adımladığını gördüm ve istemsizce yaslandığım duvardan doğruldum.
yani, siz de yaşadığınız ülkenin başkanının kızını karşınızda görünce ciddileşirdiniz.
yavaşça sigarayı yere atıp söndürdüm ve kıza baktım. önleri maviye boyanmış kısa saçları vardı ve üzerinde siyah bir tişörtle siyah kot pantolonu vardı. gözlerimi gözlerine çıkardığımda gözlerim hafif kısılmıştı. masmavi gözleri saçlarıyla aynı renkti. eden ilk önce luke ile tanışırken bana adımladığında boğazımı temizledim. elini uzattığında elini tutarak hafifçe sıktım ve mırıldandım. "ben marcus, tanıştığımıza memnun oldum."
dikkatli incelemesem belli olmayacak bir tebessüm ederek elimi benim yaptığım gibi hafifçe sıktı. "eden, ben de memnun oldum." elini çektiğinde gözlerini üstümde gezdirdi. "çok gergin duruyorsun."
birkaç saniye duraksadıktan sonra konuştum. "yani siz gelmeden önce bizi öldüreceklerdi ondan olabilir." alaycı ses tonumla göz devirdiğini görünce dudağımın kenarı yukarı kıvrılmıştı.
holly bu taraftan diyerek yürümeye başladığında üçümüz de onun peşinden yürümeye başladık. eden ile luke konuşurken gerçekten konu ilgimi çekmiyordu, tek derdim dinlenmekti. kısa bir yürüyüşten sonra arabanın önüne geldiğimizde holly arabanın anahtarını çıkarıp arabayı açtı.
karşımdaki arabaya bir bakış atıp gözlerimi ovuşturdum. arabanın markasını bilmiyordum fakat lüks göründüğü kesindi. luke ile birlikte arkaya bindiğimizde eden yolcu koltuğuna, holly ise sürücü koltuğuna binmişti. arabayı çalıştırıp eden'a kısa bir bakış atan holly airpods'unun tekini takıp arabayı sürmeye başladı.
eden bize dönmeden camı izlerken konuşmaya başladı. "beyler biliyorsunuz ki bu adam bu tür bir tehlikeye giren biri için fazla tehlikeli. eğer izniniz olursa sizi korumaların olduğu kendi evlerimden birine götüreceğim ve istediğiniz kadar kalabileceksiniz. eğer kabul etmezseniz ikinizi de evinize bırakabiliriz." luke ile birlikte bir süre birbirimize baktığımızda arkama yaslandım.
"ikimiz de geliyoruz. bu işi ailelerimize taşımaya gerek yok." konuştuğumda eden bana doğru kafasını çevirerek tebessüm etti.
"iyi seçim." geri önüne döndüğünde ben de cama doğru döndüm. luke yolun ne kadar süreceğini sorduğunda yarım saat cevabını veren holly ile kafamı cama yasladım. gözlerim kapanırken kendimi uykuya bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
underwood's
Fanfiction"zamanında biri bana paylaşımcı olmamı söyledi..." dudaklarını bilmiyorum anlamında büken eden ciddileşerek sözünü devam ettirdi. "benim olan benim kalır."