on altı

918 47 3
                                    

flashback

*4 yıl önce

Heyecandan terlemiş avucumu kotumun üstüne sildikten sonra derin bir nefes alıp sınıfın kapısını tıklattım. İçeriden "Gel" sesini duyduğumda daha fazla gerilmiştim. Kapıyı yavaşça açıp bir adım içeri girdim. Tüm gözler üzerimdeydi ve beni geren en büyük şey de buydu.

Kısa sürelik sessizliğin ardından bir kız sessizliği bozmuştu.

"Yeni öğrenci galiba." Sesi çok cana yakın çıkmıştı. Benden cevap beklercesine bakan kirli sakallı hocaya bakarak evet anlamında başımı salladım. 

"Gel oğlum içeri, niçin bekliyorsun?" 

Avucumu sıkıp yere bakarak ilerledim. Nefes alış-verişim hızlanmıştı. Hoca gerildiğimi anlamış olacak ki ayaklanıp elini omzuma attı. "Kendini tanıtmak ister misin?" 

Sıkkınca nefes verip kafamı salladım.

"İsmim Ozan. Ozan Çetin. İstanbul'dan geliyorum."

"Memnun oldum Ozancığım. Ben de edebiyat öğretmenin Cemil." 

Gülümseyip kafa salladım. Eliyle cam kenarındaki boş sırayı gösterdi. "Şuraya oturabilirsin. Arkadaşlarınla teneffüste tanışırsınız artık." Kolundaki saatine bakıp tekrar konuştu. "Konular yetişmeyecek galiba."

Sınıftan homurdanma sesleri yükselmişti. Arka sıralardan bir kız biraz yüksek sesle konuşmuştu. "Bi ayağı mezara girse yine de ders anlatır bu!" Azıcık kıkırdamıştım.

Cemil hoca duymuş muydu bilmiyorum ama umursamayıp yerine geri döndü. Ben de etrafıma bakınmadan hızlıca boş sıraya geçtim. Yan sıradaki kız defterini alıp yanımdaki boş sandalyeye oturdu. 

"Beyza ben." Elini uzatmıştı. Bir-iki saniye eliyle bakıştıktan sonra elimi uzattım. "Memnun oldum." 

Yirmi dakika boyunca sessizce mırıldanarak konuşmuştuk. İlk beş dakika boyunca utandığımdan adam akıllı konuşamasam da sonrasında alışmıştım. Bu kadar erken alışıp konuşmaya başladığım ilk kişiydi Beyza. 

"Künefe sevmiyorum ben ya," Konunun ne ara künefeye geldiğini anlamasam da eğleniyordum. Arada Cemil hoca kimin fısıldaştığını sorup kızıyordu ama anladığım kadarıyla duyma yetisi pek iyi değildi. "Yani genel olarak tatlıları sevmiyorum. Midem bulanıyor." dedi suratını asıp.

"Hadi ya, çok şanssızsın." 

Kapı sertçe tıklatıldığında Beyza ayaklandı. "Kesin Emre gelmiştir. Kalkayım ben, teneffüste konuşuruz." Kafamı onaylarcasına salladım. Gülümseyip yerine geçti. 

Kapı açıldığında saçları taranmamış, gömleğinde düğme atlanmış, kısacası yataktan çıktığı gibi gelmiş biri içeri daldı. Ve sanırım Beyza'nın bahsettiği Emre'ydi bu.

"Alarm çalmadı hocam, çok özür dilerim. Bir daha olmaz." 

Hoca homurdandı. "Ben yedinciden sonra saymayı bıraktım Emre. Hep bir daha olmaz diyorsun, her sabah aynı muhabbet yahu! Bir kere vaktinde gel şu okula. Arkadaşların nasıl kalkıyor? Neden geç kalmıyorlar? Okumaya hevesin yoksa gelmeyeceksin! Senin gibi serserilerin yuvası değil bu okul." Dolaba yönelip üstündeki cetveli aldı.

"Aç avucunu!" 

Emre itiraz etmeden açtı. Cemil hoca sert adımlarla yanına gidip sert bir şekilde cetveli değdirdi Emre'nin avucuna. "Bir kere daha geç kalırsan disiplin yazacağım!" 

Emre konuşmak için ağzını araladığında teneffüs zili çalmıştı ve bu daha çok sinirlendirmişti Cemil hocayı. 

"Al bak ders de anlatamadım. Serseri!" 

Emre aldırış etmeden ilerledi. Çantasını sıraya fırlatıp sandalyeye oturdu. "Yeni öğrenci misin?" 

Gözlerimi sıradan çekip ona baktım. Dışarıya bakıyordu. "Evet." 

"İyiymiş. Hiç çekilmiyor bu Cemil salağı da."

"Eh" Diyebildim sessizce. Yeni tanıştığım kişilere karşı çok soğuktum ve utanıyordum.

"Nakil istedim dün başka bir liseye. Bir haftaya onaylanır sanırsam." Eline aldığı şişeden bir yudum alıp yutkundu. Konuşacak  konu açıyordu ama ben saf tavuk gibi ona bakıyordum. 

*

"Kıvırcık, baksana bana."

Uykuya dalmak üzereyken Emre eliyle omzumu dürtüp uyandırmıştı. Kafamı kaldırıp suratına baktım. "Efendim?" 

"Naklim onaylanmış dün akşam." 

Yüzüm asılmıştı. Bir haftada oldukça yakın hissetmiştim kendimi ona karşı. Sadece derslerde konuşuyor olsak da bağlanmıştım ona. 

"Ciddi misin?" 

"Evet. Aslında pek sevinemedim onaylandığına. Bir şey içimde burukluk oluşturdu ama sebebini bilmiyorum. Bir yanım bi sebepten dolayı gitmeyi hiç istemiyor." Üzgün görünüyordu, tabii ben de. 

"İptal etsen falan olmaz mı? Yani oluyor mu öyle bir şey?"

"Olur olmasına da pek bu okulda devam etmek istediğimi düşünmüyorum. Arada ziyaretinize gelirim belki." 

Sıkkınca nefes verip başka bir yöne bakmaya başladım. 

"Kıvırcık," dedi yeniden. Bana böyle hitap etmeye başlamıştı. Ona döndüm. "Şüheda'ya bakar ol, yengen o senin. Mehmet de pek yakın davranıyor, bilirsin. Bir şey olursa ulaşmaya çalış bana." Numarasını yazdığı küçük kağıdı kalemliğime koydu. 

"Tamamdır."  

"Çıkışta bir şeyler mi yapsak ya? Hiç seninle bir şeyler yapmıyoruz." 

"Çıkışta annemin yanına gitmem lazım. Dört gündür gitmiyorum yanına." 

"Nerede ki annen?" 

"Hastanede. Kanser hastası." 

Yüzü endişelenmiş bir hal almıştı. "Ciddi misin oğlum sen? Neden daha önce bahsetmedin? Gerekli bir şey varsa söyle hallederim hemen." 

Gülümsedim. "Yok, sağ ol." 

Gözlerinin önüne düşmüş saçlarını geriye itti. Oflayıp saate baktı. "Beş dakika kalmış. Son derse matematik koymak kadar saçma bir şey yok." 

Hiçbir şey demedim. Son beş, taş çatlasın on dakikamız kalmıştı, ve daha sonra asla karşılaşamayacaktık. Yüzünü ezberlemek istercesine tekrar tekrar inceledim. Kendimi ona çok yakın hissediyordum, her şeyden yakındı. Ona karşı hissettiklerim çok daha farklıydı. Onunlayken mutluydum, beni üzen her şey onunlayken aklımdan kısa süreliğine siliniyordu. 

-

yıllar sora yb attım bohohohoyt






gamer | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin