'3

55 10 6
                                    

"Karina! Kapıda aşırı yakışıklı ve herkesin dikkatini çeken kahverengi bir çıtır seni çağırıyor!"

Dibime kadar gelip bağıran yuna'ya başımı salladım. Kalemim ve defterimi alıp sınıftan çıktığımda duvara sırtını yaslamış bir heeseung bulmayı umuyordum evet. Ama etrafında okulun yarısını görmeyi değil.

Şaşkınca ona baktığımda beyfendi gayet rahat duruyordu. Yavaşça doğruldu duvardan, tam önüme geldiğinde şunu itiraf etmeliyim ki,

aramızda iyi bir boy farkı var.

"Fanlarını uzaklaştırır mısın?" Söylediğim şeyle sırıttı. Kulağıma eğilip, "Ben halimden memnunum."

Şerefsiz.

Göz devirdim. Yine ve yine. Yakında göz devirmekten gözlerim bozulacak. Şu bir gün içinde devirdiğim kadar hayatım boyunca hiç göz devirmedim.

Bay amerikayı arkamda bırakarak kantine doğru yürümeye başladım. Zaten sınıfımız zemin kattaydı. Bu yüzden bir çok açıdan şanslıyım. Mesela bir deprem ya da yangın olsa, ilk kurtarılacak bizim sınıfımız. Yemekhane hemen alt katımızda. Bahçeye ve kantine de yakın. Konum olarak mükemmel.

Kantindeki masalardan birine oturdum. Bir kaç saniye sonra heeseung da geldi. Ancak bu sefer -hayret ediyorum- tek başına geldi.

Karşıma oturduğunda elimdeki defterden bir sayfa açmış ona bakıyordum. "E hemen başlamayacağız?"

"Eğer iki sene önce çalışmaya başlasaydın, hemen başlamazdık." Daha sabah tanıştığım çocuğa yapıştırmıştım lafı. Bir rahat dur karina.

"Bu defter ne?" diye sordu gözleri ile işaret ederek. En azından defterin ne olduğunu biliyordu.

"Bu defteri önümüzdeki iki ay boyunca yapacağımız çalışma planı için getirdim." İrisleri hızla büyüdü.

"Her gün aynı mı?" Kafa salladım rahatça. Korkmuş gözler ile bakması normal ancak dua etsin ona kendime yaptığım gibi bir program hazırlamadım.

"Ben uymam buna."

"Bay kim'e de dersin keyfimin kahyası istemedi diye." Gümlettim ikinci lafı da.

Oflayarak masaya koydu başını. Ağlayacak birazdan. "Çok sıkı bir şey yapma bari."

"Merak etme bay amerika. Seninle olmaya heves atıyor değilim."

Kafasını kaldırıp kendini beğenmiş bir tavır takındı, "Bütün okul beni istiyor oysaki."

"Ben istemiyorum aradan bir çıkart." dedim kalemi elime alırken. Sayfanın köşesine tarih atıp bıraktım.

"Bugün hangi derslerin vardı?" diye sordum.

"Hatırlamıyorum. Edebiyat?"

Ciddi mi bu? Hayır dünü hatırlamazsın anladım da, daha sabahki dersi nasıl bilmiyorsun?
Hafıza kaybı mı var acaba?

"Nasıl?" diye sordum masaya eğilerek. "Uyumuşum." İlginç bir şey söylecek ya da hastalığı olduğunu belirteceğini sanmıştım.

Umutsuzca geri çekildim. Bir halt olmazdı bundan. "Bu son teneffüstü. Yarın adam gibi ders programını alıp bana getiriyorsun. Ha bir de, imza günü yap bir ara."

Diyerek masadan eşyalarımı aldım. Zaten kantinden çıkınca da zil çalmıştı. Asıl soru şu, Ne yapacağım ben bununla?

...

"Anne! Ben geldim!" ayakkabılarımı çıkarırken seslendim anneme.

"Salondayım canım! Gel misafirimize bir selam ver!"

Ceketimi asıp salona girdiğimde -girmez olaydım- Ağzı bir karış havada kaldım.

"Bay amerika." diye tısladım dişlerimin arasından. Annemin yanına oturmuş, elindeki kahveyle bana gülümsüyordu sinsi şey.

"Amerika kim kızım?" diye sordu annem. Evimi nasıl buldu bu? Yoksa fbi ajanı mı? Kesin öyle. O müdür olacakta ondan dolayı ısrar etti o kadar.

"Bu heeseung, sizin okula yeni gelmiş, ders programı getirmeye geldim, dedi." Kafa salladım anneme.

Kapı eşiğinde durmayı bırakıp salona girdim, heeseung'un elinden kağıdı alıp geri kapı eşiğine döndüm. Kapı eşiğine neden geri döndüm, onu ben de bilmiyorum.

"Sağol arkadaşım. Ayaklarına sağlık, hadi git artık."

Annem, kurt bakışlarını bana yönlendirdi. Birazdan ayağının altındaki terlik çıkacak da beni bulacak diye korkuyorum.

"Ne diyorsun rina? Arkadaşın yeni gelmiş, otursun biraz." Dedi heeseung'a bakıp gülümserken.

Kesin bu tipinden etkilendi annem. Yoksa çocukken mahalledeki arkadaşlarıma da böyle davranırdı.

Heeseung da iyice yayıldığı koltukta daha da yayıldı. Bir de yatsaydınız olmadı.

"Hadi bakalım, rina, arkadaşını odana götür de gezdir bakalım oraları."

Annem, ayağa kalkan heeseung'un sırtını pat patlarken söyledi. "Nereyi gezdireceğim anne? Hem odam özel alanım."

İsyanımı belli ederken, heeseung çoktan yanımdan geçmiş, merdivenlerin orada bekliyordu. Annem de yanıma gelip kulağıma, "Bana bak düzgün davran çocuğa almayayım ayağımın altına." Sırtımdan ittirdi daha sonra. Hep kaba kuvvetle eziliyorum bu evde.

Heeseung'u odama götürünce aklıma çalışma fikri geldi. Elimdeki kağıda bir göz gezdirip masama koydum.

"Madem bizim eve geldin, annemle de kaynaştın. Erkenden çalışmaya başlayalım demi?"

Bu söylediklerimin pek ilgisini çektiğini düşünmüyorum çünkü şuan -çok değerli olan- yılların emeği ile biriktirdiğim kuş tüyü koleksyonuma göz dikmişti.

Hızla yanına gedip, "Bunlar yasak. Bak sekiz yaşımdan beri biriktiriyorum ellersen atlarım üstüne."

Ciddi ifadem ile söylediğim de, yüzüme bakıp tırstığını belli eden bir ifade takındı. "Tamam başkan nasıl istersen." Ellerini kaldırarak söylediklerine güldüm. Tabi ardından hemen kendime geri gelmem uzun sürmemişti.

Masaya oturup, ders programına göre başka bir kağıda çalışma düzeni yazarken o da sanki çok ilginçmiş gibi odamı keşfediyordu.

"Baksana, koleksyonunun aynısından ben de de var."

_________

4 ay sonra bölüm. Hiç aktif değildim aylardır. Çok özür dilerim. Hayatım yeni yeni düzene girmeye başladı. Tekrardan özür diliyorum, kendinize iyi bakın.

No type, heerinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin