Yanında hissiz duran Kanade'ye baktı Manjiro. Nedenini sormadı, sorarsa daha da çok batıracak gibi hissediyordu.
"Sanırım ikimizin de ailesiyle ilgili öğrenmesi gereken sırlar var," diye söze girdi Kanade. Sonra cebindeki kaseti çıkarıp Manjiro'ya gösterdi. "Bunun içinde ne olduğunu bilmiyorum ama önemli bir şeyler olmalı."
"Mikey, babamın eskiden yakın arkadaşı olduğunu söyledi. O herifin gerçek ismi Manjiro Sano'ymuş." dedi ve sinirle güldü Manjiro. "Ayrıca annemi de bulmam lazım. Meraktan ölmüştür. Özellikle de haberleri görünce..."
"İlk işimiz anneni görmek o zaman." dedi Kanade. "Sonra da bu kasetin içinde neler olduğuna bakalım."
Metroya doğru ilerlediler. Kanade bir şapkayla yüzünün büyük bir bölümünü kapadı. İçerisi çok kalabalıktı.
Haberler onlardan bahsediyordu. Sonrasında gelen şu cümle, Kanade'nin rahatlamasını sağlamıştı: "Bu karmaşanın sahibi olan iki çete, hâlâ yakalanamadı."
Metroya bindiler.
Manjiro'nun kapısını çaldıklarında, kapıyı oldukça endişeli bir kadın açtı-Manjiro'nun annesi olduğunu tahmin etti Kanade. Uzun, kızıl saçları beline geliyordu. Manjiro'nun saçlarını nereden aldığını öğrenmişti. Dudağının altındaki ben hoş duruyordu. Ran'la hemen hemen aynı yaşta olmalılardı.
"MANJİRO! Senin için ne kadar endişelendim biliyor musun? Özellikle de haberleri gördükten sonra. Bir yerine bir şey oldu mu?"
Kanade'yi fark etmemişti bile. Ama Kanade, kadının sesinin rahatlatıcı olduğunu düşünmüştü.
Sonra Hinata ona baktı. Yüzü biraz kızarsa da, hemen kendini toparladı.
"Kabalığım için üzgünüm, içeri geçin." dedi ve geçmeleri için kenara çekildi.
Küçük ama çok güzel bir evdi. Duvarlar fotoğraflarla doluydu. Özellikle bir adam vardı, bu Manjiro'nun babası, Takemiççi Hanagaki olmalıydı. Dağınık, gerçek olmadığı belli olan sarı saçları vardı. Gözleri Manjiro'nunkiler gibi maviydi. Diğer bir fotoğrafa, birkaç çocuk oturup bir sembol-belki bir bayrak?-göstererek gülümsüyorlardı. Takemiççi'yi hemen görmüştü. Ve en ortada oturan çocuk... Gözü bir yerlerden kestiriyordu onu. Mikey olamazdı, değil mi? Hayır, gerçekten oradaydı. Gülümsüyordu. İçten bir şekilde.
Yeşil koltuğa oturdular. Hina, onlara çay getirdi.
"Bayan Hanagaki, bu kasedi izleyebileceğimiz bir şey var mı elinizde?"
≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈
Kasedi açtıklarında, Kanade'nin alnından bir ter damlası süzüldü.Birkaç çıtırtıdan sonra, görüntü geldi. Örgülü bir adam vardı, bu Ran olmalıydı.
Yanındaki kızın saçlarını gülümseyerek karıştırdı. 16-17 yaşlarında olmalıydı. Siyah saçları bukleler halinde kalçasına kadar uzanıyordu. Bembeyaz bir teni vardı. Yüz hatları Kanade'ye benziyordu.
O sırada fark etti Kanade, o kız onun annesinin eski hali olmalıydı.
Kız, Ran'ın saçlarını karıştırmasına kıkırdarlarmış arkadan bir ses geldi: "Önümde cilveleşmeyi bırakın!"
Bu Rindou'ydu. Saçları sarı-mavi karışımıydı, topuz yapmıştı. Burnunun ucunda gözlükler vardı. Çok genç duruyordu.
"Bize karışacağına-" Kız, Ran'ın ağzını eliyle kapatarak edeceği küfürleri durdurdu.
Sonra başka bir görüntü geldi. İkisi-Ran ve kız-birlikte lunaparktaydılar. Burası Rindou'nun onu küçükken getirdiği lunaparktı.
Elindeki mavi pamuk şekerden büyük bir parça aldı kız. Ran aklına bir şey gelmiş olmalı ki, yaramazlık yapmayı planlayan küçük çocuklar gibi sırıttı. Hafifçe eğilip kızın pamuk şekerinden büyük bir parça aldı.
"Hey! O benimdi ama!"
Sonra başka bir görüntü geldi. Bu diğerleri gibi değildi.
Kız sandalyeyi iplerle sıkıca bağlanmıştı. Ağzı bir bezle kapanmıştı. Kafasından ve burnundan kan akıyordu. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Önünde silah tutan bir adam vardı. Kameraya gülümsedi ve el salladı.
"Nasıl, halinden memnun musun?" Adam kıkırdadı. "Ran'ını aramamı ister misin?"
Telefonla bir numara tuşladı. Saniyeler sonra açılmıştı.
"Bana bak Rindou ve-"
"Şşhh, biraz sakin ol. Öldürecek değiliz ya," dedi. Adamın gülüşü mide bulandırıcıydı. "Bir seçim yap bakalım: Rindou mu, yoksa sevgilin mi?"
Birkaç saniye sonra boyunca telefondan ses gelmedi. "Hadi ama, cevap bekliyorum."
"Bu çok aptalca. İkisini de hemen bırak-"
"Hayır, o kadar kolay değil. Kardeşin mi, sevgilin mi?"
"..."
"Bu iş sıkıcılaşmaya başladı. İkisini de dövmek en iyi seçenek gi-"
"Rindou."
"Ha?"
"Rindou'yu dövme."
Adam güldü. "Peki, sen bilirsin."
Silahın namlusunu kızın kafasına dayadı. "Bay bay~"
Silah sesi.
"HEY! ONU ÖLDÜRMEYECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİN! SENİ-"
"Görüşürüz, Ran."
Görüntü bitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teddy Bear|Tokyo Revengers
HumorRan'ın bir kızı olsaydı ne olurdu? Çocuklarıyla ilgilenen bir anne, işe gidip gelip ailesini seven bir baba, örnek bir çocuk... Kanade'nin hayalindeki "aile" buydu. Ama elbette her şey o kadar basit değildi. Yine de kesinlikle babasının bir çete lid...