Anlayışsız bencilim

77 13 17
                                    

Anlayışsız bencilim, çok fazla içerim. Beynim hep uyuşuktur, hep kendimi seçerim.

İlk kez içime şüphe düştüğünde nişanımıza bir hafta vardı. Bilirsiniz içinize bir şüphe tohumu düştüğünde bundan kurtulamazsınız, olmaz öyle şey deseniz bile düşünmeyi bırakamazsınız. Zihninizde dönüp dolaşan koca bir soru tüm beyninizi kemirir durur, başınız çatlar, düşündükçe mideniz bulanır, yüreğiniz daralır. İhtimalleri düşünürsünüz. Daha da korkunç olanı ise doğruysa ne tepki vereceğinizi, düşünür durursunuz. Ya yalansa ve boşu boşuna ona olan güvensizliğimi anlarsa, ya bana olan bakış açısı değişirse. Peki ya doğruysa? Ne yapacağım? Terk mi etmeliyim yoksa onu affetmeli miyim? Daha doğrusu o af diler mi? Korkum vardı delicesine. Minho'yu kaybetmek düşüncesi bile en büyük kabusumdu. Onsuz bir geleceğe sahip olmak, yeniden yalnız olduğum zamanlara dönmek. Bağımlıydım ona.

İçimde daha bu şüpheler yeşermeye başladığında bile korkum gerçek olması değildi, tek korkum Minho'yu kaybetmekti. Gerçek olsa bile yanımda kalsın diyordum. O zamanlar tek temennimdi bu. Ne vakit bu denli gururunu kaybetmiş bir insan oldum bilmiyorum. Hoş mevzubahis Minho olunca her bir hissimi perde arkası yapıyordum ya.

O gün yine işten erken çıkmasına rağmen geç gelmişti eve. Yorgun bir şekilde girmişti yatak odamıza. Üstünü değiştirmiş uyanık olduğumu fark ettiğinde bana kısaca gülümsemiş ve yanıma yatmıştı. Kolları bedenimi sararken bana yorgun olduğunu söylemişti. Başı her zaman ki gibi boyun girintime usulca sokulmuşken ben aklımı kemirip duran şüphelerimden utanmıştım. "Seni seviyor işte, nasıl şüphelenebilirsin ondan aptal." Kendi kendime düşünüp duruyordum. İçimde büyük bir rahatlama vardı. Geç kalmasının da bir açıklaması vardır elbet diyordum. Arkadaşlarıyla kafa dağıtmak istemiştir biraz, ondandır hafif alkol kokusu diyordum. Sonuçta tek hayatı ben değilim ya. Kendimi bu şekilde rahatlatmıştım.

O kısa sürede uykuya dalmışken ben boynumda hissettiğim sıcak nefesiyle göğsümün ortasındaki huzuru tadıyordum. Ona olan aşkım hâlâ ilk günlerdeki gibiydi. Bir gıdım azalmamış, aksine katlanarak büyümüştü. Kokusu beni sardığında yaşadığımı hissediyordum ben. O tüm hatalarıyla benim canımdı, canımın parçasıydı.

Saçlarına öpücükler kondurmuştum. O gece bir gıdım uyku girmemişti gözüme, belki yoğun bir şekilde kalbimi sıkıştıran aşkımdan ya da zihnimde dönüp duran sorularımdan bilmiyordum fakat tüm gece yarınım yokmuşçasına sevgilime sarılmış, saçlarını koklamıştım. Ona aşıktım, çok aşıktım, uğruna düşünmeden canıma kıyacak kadar aşıktım.

İlk mesaj sesi odaya dolduğunda sabaha karşıydı. Hemen baş ucumdaki komodinin üstündeki telefon titremişti, eğer uyanık olmasaydım duyamazdım. Önemsemedim, gereksiz bir sosyal medya bildirimidir dedim. Gözlerimi kapatıp sevgilime sarılmaya devam ettim. Bir dakika geçmeden üst üste bildirimler gelmeye devam ettiğinde rahatım kaçmıştı. "Seni ilgilendirmez Hyunjin. Arkadaş grubuna birisi yersiz bir zamanda yazmıştır. At şu içindeki kuşkuyu." Atamamıştım. Minho'nun sıcak kolları arasından sıyrılmış ve telefonu elime alarak odadan çıkmıştım.

Kilidi açtığımda bildirime tıklamış ve girmiştim konuşmaya. Kalbim delicesine atıyordu korkudan, dua ediyordum Tanrıya yanılıyor olayım diye. Lakin Tanrı ne vakit kabul etmişti ki dualarımı. Gördüğüm ilk mesaj "Seni şimdiden çok özledim ama ben." Olmuştu. Nefesimin sanki birisi tarafından kesiliyormuş gibi hissettiğim ilk andı bu, birisinin canımı benden koparıyormuş gibi hissettiğim ilk andı. Okumuştum mesajları. Koridorda yere çökmüş, duvara sırtımı yaslamışken elimle ağzımı kapatıyor, sessiz olmaya çalışıyordum. Neden? Neden korktuğum her şey beni buluyordu şu aciz hayatımda? Tek istediğimdi Minho, gece gün demeden Tanrıya yalvardığım dualarımın tek nedeniydi onun sevgisi ve varlığı. Neden buna bile sahip olamıyordum?

Telefonun ekranını kapatarak yerden kalktım ve odaya girdim. Oradaydı, yastığa dağılmış saçları, aralanmış dudakları ve hafif çatık kaşları. Ben kalkınca yastığıma sarılmış huzurlu uykusuna devam ediyordu. Huzurluydu, yüzünde aşk vardı, bu savunmasız görüntüsü kalbimi hızlandırıyordu hâlâ. Fakat neden? Neden sevememişti beni? Neyim yetememişti ona? Gerçeği hoş ben hiçbir zaman ona layık bir adam olamamıştım ki. Ben her zaman bir zavallının tekiydim, nasıl bekleyebilirdim ki beni sevmesini.

Telefonu aldığım yere bıraktım ve üzerimi değiştirip sessizce çıktım evden. Ruhum bu denli daralırken kalamazdım orada. Hava daha aydınlanmamışken yürüdüm sokaklarda. Hıçkırıklarımı saklama gereği duymadan ağladım. Ne kadar ağlasam yeterli gelmiyordu, bu kırıklık azalmıyordu. Boğazımı sıkan, nefesimi kesen o his kalkmıyordu, göğsümün orta yerindeki o acı gitmiyordu.

Daha mı güzeldi o? Benden daha fazla mı sevmişti Minho'yu? Minho bana bile aşkla bakmazken ona en güzel hisleriyle bakmış mıydı? Onu öpmüş müydü? Tenine dokunmuş muydu? Benim yaşatamadığım heyecanı yaşatmış mıydı ona? Ben daha doğru dürüst sevmeyi bile becerememiştim değil mi? Bu yüzden sevgilim başkasında teselliler aramıştı.

Zihnimi yiyip bitiren sorularım, düşüncelerim susmuyordu. Ama korkudan dizlerimi zangır zangır titreten bir soru tüm ruhumda gezinip duruyordu Beni bırakıp ona gidecek mi? Beni tamamen terk edecek mi?

Dizlerimde güç kalmadığında bir binanın dibine çökmüş ve nefeslenmiştim. Bunun bir kabus olmasını diliyordum. Tek isteğim uyanmak ve sevgilimin uyuyan çehresini izlemekti. Hiçbir kuşku hissetmeden. Bu nasıl bir kabustu, bu nasıl bir acıydı.

Seninle Manyak Güzel Olabilirdik // HyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin