Bir ölüm meleğini andıran yabancı, can almaya hazır bakışlarını beyaz papatyaya çevirdi ve onu parçalara ayırdı. "Ölü bir papatyayı parçalıyorsunuz bayım," diye fısıldadım hüzünle. "Bu çok zalimce."
Fakat o, tanıdığım en merhametli adamdır.
♪ Sondia| Our souls at night ♪
﴾ 1.BÖLÜM ﴿
Hayatın gerçek yüzüyle tanıştığım günü hâlâ hatırlıyordum. Nasıl unutabilirdim ki? Aradan aylar geçmişti, seneler... Korkutucu bir gerçekliğin içine düşeli koskoca iki sene olmuştu. Hayatı anlamak mümkün değildi. O, eninde sonunda içinizdeki gün yüzüne çıkmaya hazır olan canavarı uyandırırdı. Ve eğer o canavarı beslemezseniz, sizi yiyip sonunda tüketirdi. Size içeriden, usulca ve gizlice yaklaşıp varlığını bile hissettirmeden sizi kemirirdi. Her şey bittiğinde, hiçbir şey anlamazdınız. Bunca acının nedenini bir türlü bulamazdınız. Bazı kıyametler sessiz gelirdi. Ancak kanlı bir gecenin sağır edici gürültüsü her gün zihnimin içinde tekrar ve tekrar, yeniden ortaya çıktığı için; kendi kıyametimin de sağır edici bir gürültüyle yaklaştığını anlayabiliyordum. Bu yüzden canavarı besliyordum.
İntikam ile.
Artık neyin doğru, ya da yanlış olduğunu bilmiyordum. Tek bildiğim, o gece sevgilimden döktükleri her kan damlasının, her gözyaşının hesabını onlara soruyor olmamdı. Oradaki herkes için ölüm, kalemimden çıkan mürekkep ile yazılmıştı. Baş edemeyeceğim bir acıya karşılık, canlarını vereceklerdi.
"Blackrose." Yüzündeki alaycıl sırıtış genişlerken ağır adımlarla yaklaşmaya başladı. Ellerini sinir bozucu bir yavaşlıkla birbirine çırparak, büyük mekanda yankı bulan bir alkış sesi çıkartıyordu. Adımları floresanın tam altına geldiğinde durdu, lambadan saçılan ışık huzmeleri dudağındaki eski bir bıçak yarığını aydınlatıyordu. "Cesaretini tebrik etmeliyim. Ya da aptallığını mı demeliyim?" Güldü. "Benim mekânıma gelip, benim belgelerimi çalıp buradan sağ çıkabileceğini düşünmen... ne kadar da fantastik! Üstelik yalnız başına buna kalkışman... Seni akıllı bir kadın sanıyordum, ama beni sadece güldürüyorsun."
Dudaklarımda keyifli bir sırıtış belirirken önüme düşen saç tutamlarıma üfledim. Etrafımı yarım bir daire şeklinde kuşatan adamları keskin bakışlarımla inceliyordum. "Yanılıyorsun ihtiyar." Kıkırdadım. "Ben hiç yalnız olmadım."
"Kaç kişiler?" Yoongi'nin sesi kulaklığımdan yükselirken dudaklarımda haylaz bir gülümseme belirmişti. "On sekiz. Ben saymaktan sıkıldığımda öyleydi en azından?" Kulaklığımın algılayabileceği bir fısıltıyla konuşarak sağ ayağımı bir adım geriye çektim ve eğlenceye hazır bir pozisyon aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rose in the shadow ❧ roségguk
FanficKemikten bir kadeh, kan kırmızısı şarap. Bir akşam yemeği masasında şeytanların, Davetsiz misafiriydim. Bana ikram edilen şarap, hepsini içtim. Sakin bir müzik başlarken zehiri tadıyorum. Bir dansa kaldırıldım, ölüm fısıldandı. Acınası. Şimdi şeyta...