Parti biter bitmez ortamdan ayrılıp doğruca mekanıma gittim. Yürüdüm. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama araba sürmek istemedim. Hava almak, havaya karışmak istedim. Yine kulağımda kulaklıklarım, bu sefer Fourth Of July - Sufjan Stevens çalıyor. Aklıma takılan kelime ile bir an duraksadım. "Yıldızların çocuğu" çok hoşuma gitmişti. Beni sadece uzaktan çok kısa bir süre görmüş birinin bana böyle demesi çok garip ama aynı zamanda çok hoş bir şeydi. Demek o kadar fark ediliyordu yıldızlara olan hayranlığım. O kadar dalmışım ki geldiğimi fark etmemiştim. Son anda içeri girip doğruca terasa çıktım.
Fark etmediğim, anlamadığım bir şekilde gözlerimden yaşlar düşmeye başladı birden. Şaşırmadım. Sürekli yaşadığım bir şeydi bu. Çok ağlayabilen biri değildim. Dolduğum için istemsizce ağlıyordum sanırım.
Gözyaşlarımı silip köşeme ilerledim. Kıvrıldım, kapüşonumu çektim ve başımı göğe kaldırıp onlara baktım.
"Merhaba," dedim. "ben yıldızların çocuğu." Gerçekten etkilenmiştim bundan. Çok hoş, naif bir lakaptı. Ve kendime çok yakıştırmıştım. Bunu artık her yerde kullanmaya başlayacağımdan kesinlikle emindim.Bir saat kadar şarkı eşliğinde yıldızları izledim. Kafamı kaldırıp yana baktığımda onu gördüm. Yoongi'yi. Yine gelmişti. Yanına gitmek istedim. Tanışmak istedim. Yapamadım. En ufak şeyleri bile yapamayan bir aptaldım ben. Kendime saydırıp tekrar önüme döndüm. İçimde bir öfke oluşmuştu. Genelde böyle olduğunda kulağımda kulaklıklarım, terasın kenarına geçip yapabildiğim kadar çığlık atardım ama şu an yalnız değildim. Fakat sonradan gelen oydu. Yerime konmuştu ve ben istedigim gibi davranabilmeliydim değil mi?
Yavaşça ayağa kalkıp kenara doğru ilerledim. Sakin bir şeydense şu anki ruh halime uyan bir şarkı açtım. Tam kenara geldiğimde üzerimde onun gözlerini hissettim. Atlayacağımı falan düşünmüştü sanırım. Hayır. Onu bile yapamayacak kadar korkak biriydim ben. Kafamı sallayıp bu düşüncelerden kurtulmaya çalıştım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Gayet uzun bir süre bağırmış olmalıyım ki bitirdiğimde boğazımda bir acı hissettim. Umursamadan tekrar köşeme oturmaya ilerledim. Oturduğum gibi Yoongi'nin yanıma doğru geldiğini gördüm. Geldi, oturdu. Ve konuşmaya başladı.
Y: "Çığlık atmak beni rahatlatıyor. Sanki içindeki tüm nefreti atıyorsun gibi. Peki sana iyi geldi mi?"
J: "Sanmıyorum. Bir boka yaramadı."
Y: "Yıldızlar peki, onlar iyi geliyor mu?"
J: "Yıldızların çocuğuna mı soruyorsun bunu?"
Y: "Senin için çok anlam taşıyorlar sanırım."
J: "Tek kurtarıcım yıldızlar."
Y: "Tek diyorsun, hepsi olamaz. Peki sen, tek yıldızını bulabildin mi?"
J: "Henüz değil."
-----
Eve geldim, kahvemi ve laptopumu alıp yatağıma geçtim. Netflix'e girip ne izleyeceğimi aramaya başladım. HIMYM açıp izlemeye başladım. Sanırım en sevdiğim diziydi. Beni eğlendiren sayılı şeylerden biriydi. Ama tabii tahmin ettiğim gibi diziyi açmamın 5. Dakikasında Tae mesaj yağmuruna tutmaya başladı.
TAE-JİMİN
Tete!!:
Napiyosun lan
Ya ben cok sıkıldım
Parti varmıs gitsek mi??
JİM LUTFEN
DİSKO DİSKO PARTİ
BAK EGLENİRİZJimin:
Hayır desem sanki eve gelip sürükleye sürükleye çıkarmayacaksın
Ne partisi, nerede, kaçta?Tete!!:
Tabii çıkarıcam lan
3'te başlıyor parti, Kim'lerin evinde
Güneşin doğuşunu falan filan izleyecekmişiz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my only star | yoonmin
Fanfiction"Min Yoongi, her bir yıldızdan daha parlak olan tek yıldızım..."