traitor

483 46 16
                                    

''God, i wish that you had thought this trought. Before i went and feeling love with you."

TW:  SH, KENDİNE ZARAR VERME, KAN.


''Jisung hayır bekle!''

Tedirgindi, arkasından gitmek istiyordu ama Chan izin vermiyordu. Minho önceden Han'a olan hislerinden emin olamadığı için ümit vermek istemiyordu, geçiştirip duruyordu. Son günlerde arkadaşça hislerinin olmadığı farketmişti.

 Bugün çocukları haber vermek için onları eve çağırmış, olanlardan sonra han'a bakmaya yüzü kalmamıştı.

Herkes dağıldıktan sonra hala canlı duran çiçekleri aldı, üstündeki notu kenara bırakıp hemen bir vazoya yerleştirdi. 

Notu okumaya başladı Minho.

"Bazen düşünüyorum, çok mu yoruyorum seni diye. Artık beni de kenara atmaya başladın, düşünüyorum tek etrafındaki insan ben değilim tek bana zaman ayıramazsın.

Ama ne gelse başıma hep seni arıyor gözlerim. Sevgilim olmanı istiyorum. Beni sevmeyi denemeni değil gerçekten sevmeni istiyorum. Yeni bir sayfa açmak, ayrıldığımız günden sonra bizi hatırlatacak kelimelerimiz olsun. Sadece ikimizin gittiği yerler olsun istiyorum.

Sümbül sevgi ve sonsuz bağlılığı temsil eder. Seni seviyorum çünkü bu çiçeğin duygularını taşıyan tek kişisin. Sana karşı her zaman çocuk gibiyim, saf sevgi belki.

Sümbüller küçük kardeşimin yüzünde çok güzel dururdu, senin de yüzüne çok yakışacak."

Gözlerinden düşen yaş mürekkebi ıslatmıştı. Jisungun kendi elleriyle yazdığı yazısı Minhonun göz yaşıyla dağılmıştı. Onun göz yaşına bile dünyaları feda ederdi aslında.

"Yazmadan önce kaç saat düşünüp kağıt atmıştır aptal..."

Haklıydı, çok düşünmüştü sadece bunu yazmak için.

Aklı başına geldiğinde şuan Jisung'un yanına gitmesi gerektiğini anladı Minho. Chrisin vurduğu gün han minhoya geldiği gibi bugünde minho Hana gidecekti.

Evinin ışığı yanmıyordu. Ya o parkta olacaktı, ya da o sokakta.

Minho Han'ı yeterince tanımadığını düşünürdü o geceden önce. O dudaklarınım değdiği günden sonra anladı her şeyi. Asıl güvenli hissettiği yeri.

Her gün onu düşünmeye başlayınca anladı aslında başından beri hanın garip davrandığını, bakışlarının farklı olduğunu.

Önce beraber yürüdüğü sokakları geçti minho. Burda da ona sümbül vermişti.

Sonra o parka uğradı, onu ilk öptüğü yere.

Bulamadı onu her yere baktı. Eve dönerken gözleri dolu dolu yürüyordu. kim bilir ne yapıyordu şuan. nerelerdeydi ufak sevgilisi...

Eve yaklaşınca bağırma sesleri duydu minho. Hanım bahçesinden acı çekercesine bağırıyordu biri.

Han Jisung...

Kollarından akan kanlar bahçedeki lamba sayesinde farkedilebiliyordu.

Kıpkırmızı olan gözleri kollarına bakıyordu. Elleriyle durdurmaya çalışıyordu akan ve durmayan kanları.

"Hayır, hayır, hayır, şimdi olmaz, olmaz."

"Şuan ölemem, bana ihtiyacı var."

"Eun Cha kızar olmaz hayır ölemem!"

Bir anlık kararla kestiği kollarının kanaması durmuyordu. Aynı kelimeleri sayıklayıp duruyor, yalvarıyordu.

-before-

"Anne?"

"evet anne. ama ben sana oğlum diyemeyeceğim"

"neden..."

"çünkü oğlum değildin hiç olmadın"

"babanın eskilerinden kalan bir cansın sadece"

"sana baktığım için bana şükretmek yerine soframımı terk ediyorsun ahlaksız!"

"oda senin kardeşin değildi zaten"

"safsın, aptalsın"

"bana anne deme."

"keşke Eun chaa değil sen geberseydin."

konuştukca daha da yakıyordu. onu sevdiğini düşunüyordu ama sadece kendi gururu için bakıyordu jisunga.

Eve doğru adımları attı, anahtarıyla kapıyı açtı. Her adım onu ölüme sürüklüyordu.

Banyoya gitti ve gözü jilete döndü direkt. Aklındaki şeyi yapacaktı.

Eun Chaa değil o ölmeliydi.

Başladı yavaş yavaş kendini kesmeye.
1, 2, 3, 4, 5, .... 18.

Öleceği yaş kadar çizik attı kendine. Bekledi ölmeyi. Neredeydi azrail?

Canı acıyordu sadece yoktu almaya gelen kimse ölmezse ne olacaktı?

Minho geride kalacaktı. Eun chaa annesini dinlediği için ona kızacaktı.

Verdiği sözleri tutamayacaktı.

ne yaptığını anladığı an kendini attı bahçeye, etrafa bıraktı kan lekeleri ayaklarına bulaşmış şekilde dışarı çıkıp yalvarmaya başladı.

Side • Minsung (Angst)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin