Alevleri dilek kılan nefesleri üflerken parmakları yanan herkese ithafen...
~Ruhunun tutsaklığı da özgürlüğü de sensin. Okuduğun her bir satır kırdığın her bir zincir...
Kuruyan dudakları mırıldandı bir kez daha.
-Ansızın bir hoşça kal kurşununa
Sarılıp veda ettim, bütün sokaklarına.Dudakları yavaşça hareketsizleşirken derin bir nefes verdi. Adımları onu tekrar salona getirdi. Koltuk kenarlarında gezindi yaralı parmakları. Göz kapaklarını hafifçe örttü gözlerinin üzerine.Anılar uzandı zihnine, bir gözyaşı süzüldü pınarlarından.
-Güzel olan her şey bitti diye fısıldadı yüreğinin yarasından kımıldatamadığı naif dudaklarının arasından.
Gözyaşı derin kesikler bırakarak elmacık kemiklerinden çenesine doğru bir yol çizdi. Boynuna yaklaştığında usulca intihar etti, yerle buluştu.
Br tane daha çıktı yola, gözyaşları birbirini yok etmeye başladı, ağladı. Parmakları hala koltuk kenarında gezinirken yavaş adımları her bir şeyi tekrar yaşatıyordu sanki.
-Dokunduğum nesneler değil de anılar sanki.
Kıvırcık, sarının kahveye bezendiği tondaki saçları her adımında hareket ediyordu ama bir rüzgarı bekliyordu belki de savrulmak için.
Yüzü acı doluydu, nefesleri öfke duymak istiyordu ama yüreğindeki merhamet yaşamın iki ucu arasında eziyordu benliğini.
Çıplak bacakları kollarına istinaden daha az yaralıydı, üzerinde incecik bir tişört yağan yağmurun bile söndüremediği yangınla baş başa kalmıştı.
Perdeler sonuna kadar örtülüydü, her yer sessiz ve karanlıktı. Dışarıda buz gibi havayla savaşan yağmur damlaları birbirine zarar veriyordu en çok, tıpkı insanlar gibi.
-Yağmurları sevmiyorum dedi kız.
Gözlerini usulca araladı, parmak uçlarıyla dokundu gözyaşlarına.-Çünkü gözlerim bulut olmamalıydı.
Gözyaşlarına tek tek dokundu parmak uçları.-Çünkü hayatımda ilk defa terk edildiğimde bir yağmurun altındaydım. Islanmak istemedim, saklanacak bir yerim yoktu.
Sesi titredi. Gerçekler bazen titreme veriyordu, korkutuyordu.
Kollarını kendine sardı.-O gün de böyle üşümüştüm. Üzerimdeki hiçbir şey ruhumu ısıtamamıştı.
Adımları eski dolabın önünü bulduğunda çekmeceyi açtı ve eline aldığı kibrit kutusuna baktı.
-Şimdiyse ruhum yanıyor.
Bir kibriti yaktı ve avuçlarına bıraktı ateşi. Yüzünde mimik oynamadı avuçları yanarken. Sonra gözleri tek tek döktü incilerini. Avucundaki ateşi izledi.Ateş söndü, acı başladı. Bir süre avucuna baktı kız. Gülümsedi acıyla, sonra avucunu sıktı ve gözlerini yumdu. Katlandığı acı gözlerine ağır geliyordu belki de. Görmek onu mahvediyordu en son gördüklerinden sonra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİBRİT
Short StoryAteş insanı yakar, su boğarmış. Ateşlere zincirlenmiş mektuplar, külleriyle suya masalı yazılmış bir kadın. Duyduğunuz tek ses mektupların çığlıkları olacak.