1.Bölüm

297 7 3
                                    

Herkese merhaba, multimediadakiler Azra ve Buğra. Bölümün kısa olduğunun farkındayım ama lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. İyi okumalar.

----------------------------
Şimdi bir hikâyeye başlıyorum ve ne olacağı hakkına pek bir fikrim yok. Ben Azra. Klasik müzik dinlemeyi seviyorum. Bir müzik aleti çalabiliyor musun? Derseniz hayır ama beni rahatlatıyor. Gerçekten klasik müzik ilginç bir tür. Her neyse.

Yine bir klasik okul çıkışı kulaklığımı kulağıma takmış, otobüs durağına doğru yürüyordum. İlk bahar da ve Nisan ayında olmamıza rağmen hava serindi. Hatta olabileceğinden daha serindi diyebilirim. Sahilin güzelliğini ve dalgaların çıkardığı o güzel mırıltıyı biraz daha duymak için müziğimin sesini kıstım. Sadece arkadan fon müziği olarak duyuluyordu. - Yo-Yo Ma- Bach: Cello Suites Nos.1, 5&6- Ve ben istemsizce yine onu düşünüyordum. Ah, tamam artık gerçekten yeter. Hangi insan 1.sınıftan beri aynı çocuğa aşık olur ki? Pardon insan demişim. Her seferinde aynı şey oluyor. Unutacağım diyorum, ama olmuyor. Kahrolasıcayı unutamıyorum. Ayrıca beni sevmiyor bile. 17 yaşındayım ve tam 10 senedir bu çocuğu seviyorum. Tamam 2 yıl kadar çıkmış olsakta - Tabi ki buna çıkmaz denemez, sonuçta çocuktuk.- hep yakın arkadaş gibiydik. Bunun ne kadar acı verici olduğunu tahmin edemezsiniz. Ben düşüncelerimle boğulurken, eve gelmiştim. Gerçekten hangi ara eve geldiğim hakkında bir fikrim yok. En son otobüs durağına yürüyordum oysa ki.

Odama çıkıp hemen kendimi duşa attım, evde kimse yoktu, üstümü giyinip aşağı kendime kahve yapmaya indim. - Amerikanvari olduğunu biliyorum, ama biliyorsunuz kahve bağımlılık yapar. Beni bunun için yargılayamazsınız!- Kahvemi de aldıktan sonra odama çıkıp, bugün verilen birkaç ödevi yapmak üzere işe koyuldum.

***

Ödevlerim bittiğinde boynum yazı yazmaktan tutulmuştu ve rahatsız bir şekilde boynumu ovuşturdum. Ne diye bu kadar çok ödev verirsiniz ki? Aşağı indiğimde annemler çoktan gelmiş ve annem yemeği hazırlamıştı. Yemekte çok konuşmadık, daha sonra odama çıkıp yatağıma uzandım ve tekrar düşünmeye başladım. Çünkü düşünmeden duramıyorum. O kadar çok düşünüyorum ki bir gün delirirsem şaşırmam.
Bazen böyle oluyor işte. O aklıma geliyor ve bütün gün hiçbir şey yapamıyorum. Düşünmemin saçma olduğunun farkındayım. Ama aynı okulda olmamamıza rağmen sürekli bir şekilde karşıma çıkıyor. Ortaokulda hergün birlikteydik. Allahtan liseyi farklı okulda okuyoruz. Bir de üstüne bu yetmezmiş gibi annelerimiz çok yakın arkadaş. Hayır, yani çekilmeyen çilem mi var da şimdi bunları çekiyorum? Allahım, bırak ta unutayım şu gerzeği artık. Gencecik yaşımda yaşlandım.

***

Annem odama girdiğinde, yarın akşam Buğra'lara akşam yemeğine gideceğimizi söyledi. Gördünüz mü işte? Yine ondan kaçamıyorum. Yine. Hayat beni neden zorluyorsun? Anneme biraz naz yaptım gitmemek için ama nafile. Bende yarın akşam napacağımı düşünürken uyuya kalmışım.

***

Sabah uyandığımda, uykusuzluktan geberiyordum her zaman ki gibi. Hemen üstümü değiştirip, okula gitmek üzere yola koyuldum.
Ah, gerçekten ben napacağım?

***

Akşama doğru eve geldiğimde dolabıma baktım, kendime akşam için güzel birşeyler arıyordum. Ama yok! Resmen giyebileceğim kıyafetim yok! Sakın abarttığımı söylemeyin, çünkü abartmıyorum. Tamam belki biraz abartıyor olabilirim. Ama beni yine yargılayamazsınız. Sonuçta Buğra'ya güzel gözükmek istiyorsam bu suç mu? Evet suç. Onu sevmemem gerekiyor, artık bunu şu kalın kafama sokmam gerek. Neden sürekli kendi kendime konuşuyorum?

Buldum! Siyah, tiril tiril, hoş ama sade bir elbise bulduğumda hemen üstüme geçirdim. Çok hafif bir makyaj yapıp, saçlarımı ellerimle düzelttim. Zaten saçlarım her zaman pırasa gibi olduğundan saçıma pek maşa, düzleştirici falan kullanmazdım. Kıskanmayın. Annem seslendiğinde, çantamı alarak aşağı indim. Arabaya bindik ve Buğra'lara doğru hareket ettik.

***

Buğra'nın annesi Sibel Abla kapıyı açtığında sıcacık gülümsemesiyle bizi karşıladı. Kısa bir sarılma faslından sonra, arkada duran Buğra'yı gördüm. Yine her zaman ki çok yakışıklıydı. Alnına dökülen kahverengi saçları, daha yeni yeni çıkmaya başlamış kirli sakallarıyla gerçekten model gibi duruyordu. Ah, bide o keskin yüz hatları... Ben onu incelerken anneme hoşgeldiniz deyip, bana sarılmak üzere kollarını uzattı.

Bunu bana neden yapıyorsun!

O erkeksi kokusunu içine çektiğimde, istemsizce gözlerimi kapadım. Kulağıma doğru hoş geldin dedi. Ve sonra "Çok güzel olmuşsun." Deyince biraz afalladım. Nefesi kulağıma yalayıp geçerken mest oldum. Bende hoşbuldum dedim aynı şekilde. Annemler içeri doğru geçerken bende peşlerinden gittim. Yerleştiğimizde, Buğra oturduğu tekli koltukta elindeki telefonla uğraşıyordu. Azıcık şu telefonu bırakıp benimle ilgilensen keşke, sonuçta misafiriz burada değil mi? Alo? Sanki beni duymuş gibi bana doğru bir bakış attı. Bir an acaba sesli mi söyledim diye düşündüm.

Annem: "Azra duydun mu?"

"Ah pardon anne, neyi duydum mu? Dalmışım."

Annem: "Buğra sizin okula nakil olacakmış."

"Ne?!"

Şaka mı bu? Şuan kafamı masaya geçirmek istiyorum? Tamam onu hala seviyor olabilirim ama unutmaya çalışıyorum değil mi burda! Bu hayattaki sınavım Buğra mı?

Sibel Abla: "Gördün mü Duygu? - Duygu, annemin adı.- Azra çok sevinecek diye söylemiştim sana." Diyerek bir kahkaha patlatıverdi.

Sibel Abla, benim küçüklükten beri Buğra'yı sevdiğimi biliyordu. Tamam da sanki bir ben onu seviyordum. O da beni seviyordu. Hatta hep şuana kadar çıktıkları kızlar içinde en çok beni sevdiğini söylerdi. Tabi bana değil en yakın arkadaşım Çisil'e söylerdi. Ne alaka? Neden en yakın arkadaşına söylüyordu derseniz eğer ki ben olsam derdim. Biz en azından ortaokulda Buğra, ben ve Çisil çok yakın arkadaştık. Çisil tabi hemen bana anlatırdı herşeyi. Oradan biliyorum. Ama şimdi görüşmüyoruz bile. Çok canımı yakıyor.

Annem: "Kızım bu kadar sevineceğini bilseydim daha önceden söylerdim." Deyip o da Sibel abla ve kahkahalarına katıldı.

Ya ben sevinmedim. Niye sevineyim? Mazoşist miyim ben?

Bende mecburiyetten gülümsedim tabi. Napayım? Buğra gelmesin bu okula, unutmaya çalışıyorum mu diyeyim?

Aramızda bu konuşmalar geçerken Buğra hala bana bakıyordu. Hayır yani sen niye oradan bana bakıyorsun ki? Hep böyleydi işte bu çocuk. Arkadaştık ama hep böyle uzun uzun bana bakardı. Sevmiyorsan niye öyle manidar manidar bakıyorsun ki? Bakma bana. O sırada telefon titredi. Ama benim değil, Buğra'nın. İnsan merak ediyor bu çocuk kimle mesajlaşıyor diye. Acaba kimle mesajlaşıyor? Ya sevgilisi varsa? Son 2 yıldır biriyle çıkmadı diye biliyorum. Ama duymamışta olabilirim tabi. Bu da bir ihtimal. Ama yok ya olsa muhakkak duyardım. Bir sürü ortak arkadaşımız var. Her neyse. Buğra okuduğu mesaj üzerine gülümsedi. Ya varya kesin sevgilisi var. Allahım çıldıracağım.

***

Uzun bir yemek faslından sonra annemlerle eve gitmek üzere kalkmaya hazırlanıyorduk. İşte şu son üç seneden beri böyleydik Buğra'yla. Eskiden her dakika konuşan biz, şimdi saatlerce yan yana oturmamamıza rağmen ağzımızdan cımbızla laf alıyor gibi konuşuyoruz. En üzücü kısmı da bu ya zaten. Tam masadan kalkıyordum ki Buğra'nın telefonu yere düştü, refleks olarak yere eğilmiştim ki telefonuna gelen mesajı görmemle afalladım.

Bir GünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin