İNCİR KURABİYESİ

241 11 5
                                    


Merhaba "incirli kurabiyelerim ". Bu hikayeye başlamadan önce, bir sır gibi değerli olan " incir kurabiyesi " tarifini vermeliyim belkide. Çünkü; incir kurabiyesine aşık olacaksınız. Benim aşık olduğum gibi. Kurabiye gördüğünüzde yüzünüz deki gülümseme eşliğinde " incir kurabiyesi " derken bulacaksınız kendinizi. Aklım da oyunu oynarmış gibi aklınızda olacak. En sevdiğiniz kafeye gittiğinizde tarçınlı süt ve incir kurabiyesi isteyeceksiniz. Ellerini önünde birleştirip yok efendim diyen garsona kızacaksınız belkide.

İncir kurabiyesi kadar sevilmeyi isteyeceksiniz. Aşkın en derin halini " incir kurabiyesinde " bulacaksınız. Hayatınızın aşkının " beni ne kadar seviyorsun? Sorusuna cevap olarak " incir kurabiyesi " diyeceksiniz " incir kurabiyesi kadar seviyorum seni " Şaşıracak, anlamayan gözlerle bakacak size ama siz bileceksiniz " incir kurabiyesinin ne kadar büyük ve sonsuz bir aşk olduğunu.

Bu hikayede beraber güleceğiz, beraber ağlayacağız. Bazen bir solukta okuyacaksınız. Bazen de tekrar tekrar gezinecek gözleriniz aynı satırların üstünde. Sayfalara göz yaşlarınızı hediye edeceksiniz. Umarım hayatlarınıza " incir kurabiyesi " kadar seven insanlar girer ve onları " incir kurabiyesi " kadar seversiniz. Şimdi hazır olun destansı bir aşka. Hazırmısınız? Incir kurabiyesinin aşkını okumaya? Adını " incir kurabiyesinden " alan genç bir kadın ve ona aşık olan " incirli kurabiyem " diyen bir adam. Ve hazırsanız başlıyoruz!!!

Sabahın habercisi olan sabah ezanı okunuyordu. Gün daha aydınlanmamıştı. Hava hala kasvetli ve buğulu bir karanlığa hakimdi. Göz yaşlarını akıttığı yataktan doğruldu genç kadın. Gece boyunca sessiz sessiz ağlamıştı. Fazla hareket etmemeye dikkat ederek omzunun üstünden yanında ki herşeyden habersiz uyumakta olan genç adama baktı. Genç adamın yüz üstü yattığı yatakta, çıplak omuzları ve siyah saçları gözüküyordu. Daha bir sıkı sarıldı cıplak bedenini örten çarşafa genç kadın. Yataktan kalkıp duşa girdi. Uzun bir süre suyun altında kaldı. Bedeninin temizlendiğine ikna olmasa bile çıkmak zorundaydı. Günlerdir adım adım planladığı seyi yapmıştı. Şimdi gitmeliydi. Giyindikten sonra eline kağıt, kalem alıp masaya oturdu. Arkasına dönüp genç adama baktı birkez daha. Genc kadın hüzünlü ve kırgındı. Önüne dönüp kalemi eline aldı. Kalem beyaz kağıdın üstüne siyah mürekkeplerini bırakırken, genç kadın yazdığı her kelimede kalbine hançerler batıyormuş gibi hissediyordu.Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi genç kadın . Zor da olsa genç adama bırakacağı veda mektubunu yazmıştı.Kağıdı katlayıp bordo bir zarfın içine koydu. Çantasından eski bir dosya çıkartıp uzun uzun baktı. Bir damla göz yaşı düştü dosyanın üstüne. Diğer eliyle dosyanın kapağına dokundu. Dokunuşu zarifçeydi. Sanki elindeki dosya değil de bir bebekti. Kapadi gözlerini... " Üzgünüm, çok üzgünüm..." diye fısıldadı genç kadın. Dosyayı ve bordo zarfı masanın üzerine bırakıp elbise dolabından birkaç kıyafet çıkarttı. Küçük kırmızı bavula iki kitap ve birkaç kıyafet yerleştirdi. Bavulunun fermuarını kapadı. Işte bavulu hazırdı.

Saate baktı. Saat 06 : 05 geçiyordu. Genç kadının deyimiyle " AŞKA, AYRILIK GEÇİYORDU. " Masanın üzerindeki bordo zarfı ve dosyayı alıp,genç adamdan taraftaki komidinin üzerine biraktı. Yatağın kenarına oturup genç adamı uyandırmamaya özen göstererek açılan üstünü örttü. Genç adamın hastalanınca bir çocuk gibi mız mızlandığını biliyordu. Onun yokluğunda hasta olmamasını diledi içinden. Dağınık saçlarına dokundu. Eğilip belli belirsiz bir buse bıraktı genç adamın masum yüzüne. Bundan bir kaç saat önce genç adamın olmuştu. Genç adam onundu ve hiç onun olmayacaktı.

Göz yaşları akmıyordu. Mavi gözleri ağlamaktan ve uykusuzluktan kıpkırmızı olmuştu. Ayağa kalktı parmağın daki alyansı çıkarttı. Kahkahalar eşliğinde taktığı alyansını şimdi göz yaşları yla çıkartmıştı. Bordo zarfın üstüne bıraktı kurumuş göz pınarlarından bir damla yaş düştü. Biliyordu. Ağlayarak yazdığı bu satırlar genç adamı yıkacaktı. Daha bir kaç saat önce sımsıkı sarılıp anlından öpüp " bundan sonra hiç ayrılmayacağız incirli kurabiyem " demişti genç kadına. Eğilip son bir kez anlından öptü genç adamı. Bu sefer dudaklarını hemen çekmedi. Biliyordu, son dokunuşuydu. Son öpücüğüydü. Gözlerini kapayıp " Üzgünüm, çok üzgünüm sevğilim. Bu gerçeği bile bile kalamam. Gitmeliyim senden, senin aşkından uzağa gitmeliyim. Haklıydın, senin aşkın benim aşkım dan daha büyüktü. Kabul ediyorum. Seni incir kurabiyelerinden bile çok sevdim. " diye fısıldadı genç kadın. Montunu geçirdi üzerine. Bavulunu eline aldı. Geçen her saniye daha güç bir hâl alıyordu gitmek. Bir tarafı genç adamın uyanmaması için uğraşırken bir tafarıda genç adamın uyanmasını ve gitmesine engel olmasını istiyordu. Kapıdan çıkmadan önce son bir kez daha baktı arkasında bıraktığı harabeye, sevdiği, aşık olduğu, hayatını, kendini verdiği adama. Kapının kapanma sesiyle, gözlerini kapayıp kapıya yaslandı. Işte yapmıştı. Terk etmişti. Aşık olduğu, iki yıllık nişanlısı olan adamı terk etmişti. Hayallerinden aşkından vazgeçmişti genç kadın. Kızgın çöllere atmıştı kalbini. Bilinmezliğe itmişti kendini.

Eski binadan çıktığında başını kaldırıp gök yüzüne baktı. Yağmur taneleri çarptı yüzüne. Hava soğuktu montunun önünü kapattı. Saat kavramını unutmuştu. Istasyona kadar yürümüştü. Bavulunu yere koyup boş banka oturdu. Boş gözlerle çevresindeki gelip geçen insanları izledi. Genç adamdan öncesi yoktu. Sanki genç adamdan önce hiç yaşamamıştı. Hiç bilmediği bir yere bilet aldı. Sormadı bile bu tren nereye gidiyor? diye. Gitmeliydi. Bu şehirden, aşkından, anılarından kurtulmak istiyordu. Boş bi vagona bindi. Buğulu cama dayadı kafasını. Gözlerini kapadı. Yıllar öncesine gitti. Yüzünde bi gülümseme belirdi. Tren hareket etmeye başladıgında genç kadında eskilere dalmıştı. Çok eskilere..

INCİR KURABİYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin