1.BÖLÜM: "ÇARPIŞMA"

128 7 1
                                    

      
     Bu sabah da alarm ötmeden önce uyandım, uyku bana haram kılınmıştı. Artık kabuslar yüzünden uyuyamıyordum. Sağ dirseğimden destek alarak doğruldum ve sol komidinin üzerindeki saate baktım. Saate lanet etmemek elde değildi. Geri yatağa bıraktım kendimi.

   Gözlerimi kapadım. Saat sabahın daha dördüydü. "Lanet olsun" diye mırıldandım. Sağ elimi, sol gögüs kafesimin kalbimin üstüne koyup ovuşturdum. Kalbim yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyordu. Kalbimin sesine, derin ve hızlı soluk alıp verişlerim eşlik ediyordu. "Geçti." dedim içimden "geçti." Geçen bunca zaman da artık alışmam gerekmiyor muydu? Ondokuz yıllık ömrümün sekiz yıllı rahat uyuya bilmiştim. Geri kalanı mı? Kabuslardan ibaret... Geceleri kabus, gündüzleri hayal olup damla damla aklımın derinliklerine kaza anı sızıyordu.

   Küçük kız çocukları, oyuncak bebeklerinin kopan kolları ve bacakları için ağlamazmıydı? Benim annem ve babamın kopan bacaklarına ağlamam adaletmiydi? Durmuş burda adalet diyorum, adalet diye bişey yoktu benim hayatımda... Acaba acı çekmişler miydi?

   Kan tufanı; Annemin beyaz elbisesinin kan kırmızıya dönmesiydi. Araba takla atmadan önce arkasına dönüp sımsıkı elimi tutan annem "korkma meleğim, ben yanındayım" demişti. Annemin istediği gibi hiç korkmadım. Ama meleklerin kanatları olmaz mıydı? Onlar gittikten sonra kanatlarım kırıldı. Beni niye yanlarına almamışlardı. Kanatlarım kırık olduğu için uçamadığıma inandım hep. "Sıkı tutunun" dedi babam. Evet sıkı sıkı tutundum, kesik kesik hatirladığım anılara tutundum.

    Zihnimin bana sunduğu kazaya dair diğer bir ayrıntıda ambulans ve polis siren sesleriydi. Her gece beni ziyarete gelen, korku filmi fragmanını aratmayan kareler... Üç ay boşlukta yaşamışım. Sonra mı? Sonrası çocukluk anılarımı arkamda bırakıp zorla başka bi şehre götürüldüm. Annemle babamın el ele yürüdüğü benim arkalarından koştuğum yolları, sahilde dalga sesleriyle pamuk sekeri yemelerimi, parkta biraz daha vakit geçirmek icin yalvarışlarımı arkamda bırakmak zorunda kaldım. Götürüldüğüm soğuk koridorlarla kaplı kalede zorluk çıkardığım için, dövüldüm. Bağırmaktan seslerim kısıldı. Üzerime kitlenen kapıları yumruklamaktan ellerim morardı. Sonra alıştım. Sustum, saklandım, kablumbağa gibi kabuğuma çekildim. Taki hayatıma incir kurabiyesiyle gelen kadına kadar. ..

Bu düşünceler beni boğuyordu. Boğulduğumu hissettim. Elimi boğazıma götürüp ovuşturdum. Burnuma dolan koku... Yataktan doğruldum. "İncir kurabiyesi" evet bu kokuyu çok seviyorum... İncir kurabiyesi benim için, ev demek, yuva demek. Yapraklarını dökmüş, kurumaya yüz tutmuş ağaca can veren kadın... Yaşadığımı hatırlatan, tekrar hayata bağlayan kadına minnettarım.

Iki koca nedenden dolayı incir kurabiyesini benim için kutsal bir sey gibi değerlidir. Ilk nedeni; Adımı incir kurabiyesinden almışım. Çocukluğumda bu soruyu defalarca sormuş, defalarca da cevabını almıştım.  Ama en net hatırladığım; Babamın beni mutvak tezgahına oturttuğu bi taraftan şarkı söyleyip bi taraftan da kahvaltı hazırladığıydı. Soğuması için yanıma bıraktığı kurabiyelerden bi tanesini bana yemem için uzattı. "Beğendin mi? diye sordu. Kurabiyemi yerken, başımı aşağı yukarı salladım. Eğilip burnumu sıktı. Elini itmeye çalıştıp " yapma ya " dedim. Isaret parmağını sallayarak " babayla ya lı, konuşulmaz, annen duyarsa ceza verir biliyorsun değilmi? " diye azarladı. Yüzümün düştüğünü görünce parmağıyla burnuma dokundu. Kafasını yukarı kaldırdı " Annesinin kopyası " dedi kendi kendine. "Senin incir kurabiyesini beğenmediğin dediğin gün kıyamet kopar küçük hanım" deyip yanağımı öpmüştü. "Ama çok güzel" dedim. Kocaman gülümseyerek "sen kadar, tatlı ve güzel değil ama" deyip beni kucağına almıştı. Yatak odalarına kadar taşımış sessiz olmam için uyarmıştı. Annemi gıdıklayarak uyandırmıştık.
     
       Gözlerimin yandığını fark ettim. Gözlerimin dolu dolu olduğuna eminim. Ağlamayacaktım. Ağlamamalıydım. Kaza dan sonra göz pınarlarım kuruyuncaya kadar ağlamıştım. Hiç bir seyi değiştirmemişti ağlamam. Şimdi istesem bile akmazlardı. Annen hamileyken ilk incir kurabiyesi aş ermiş. Babam dükkan dükkan, pastahane pastahane incir kurabiyesi aramış. Sonunda bulmuş. Hamilelik dönemi boyunca incir kurabiyesini çok yemiş. Annem, babama incir kurabiyesini çok sevdiğini ve bebeğinin adını "incir" koymak istediğini söylemiş. Babam önce şaşırmış, sonra karşı çıkmış. Bi anda adı inci olsun demiş. Annem seve seve kabul etmiş. Annem gibi bende çok severim incir kurabiyesini. Belki de Allahın bana lütfuydu "incir kurabiyesi" hayatıma giren her insan, bir parça incir kurabiyesiyle gelmişti. Yada onları bana, incir kurabiyesi getirmişti.

INCİR KURABİYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin