2. Bölüm

94 8 20
                                    

Herkese hayırlı geceler diliyorum ✨ Sözümde yine durmayarak yine geç geldim.

Fazla bekletmeden sizi şöööyle alayım. Bol bol yorum yaparak hatta beğenmeyi unutmayarak bana destek olabilirsiniz. Hatamız varsa affola.

Keyifli okumalar! 💚

Telsizden gelen bariton ses kesildiğinde birazcık ürkmüştüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Telsizden gelen bariton ses kesildiğinde birazcık ürkmüştüm. Adamın sesi hem ürkütücü hem de keskindi. Yani kulağa öyle gelmişti. Şimdi ikimiz de o adamın karşısında oturuyorduk. Nerede mi? Şehrin göbeğinde, köylerden ırakta.

"Kızım," dedi Süleyman Bey. Evet, ismini öğrenmiştim. Masasının üstündeki plakette yazıyordu. "Sen bu hergelenin kusuruna bakma olur mu? O fazlasıyla kaba bir adam." Oysa ben de tam tersini düşünüyordum ama neyse.

"Yok, önemli değil." Diyebildim sadece.

"Önemli kızım, önemli. Çünkü bu adam ne kadar başarılı olursa olsun bir yerde açık verip bir şeyi eline yüzüne bulaştırmadan duramaz."

"Yarbayım..." diyerek söz almaya çalışan Mehmet'e kaydı gözlerim.

"Şimdi Yarbay oturmuyor karşında. Anlat bakalım, senin görevin olmadığı halde sana verilmediği halde niçin operasyona dahil oldun? Üstelik üstlerine haber vermeden? Bunun görevini tehlikeye atmak olduğunu benden iyi biliyorken!" diye şüpheye yer vermeyecek şekilde sordu Süleyman Bey. Nereye, niçin gitmişti? O kulübeye mi? İyi de o görevinin başında değil miydi zaten?

"Mehmet Emin sana bir soru sordum evladım!" diye gürleyince yerimde sıçradım. Yarbay bunu görünce "Kusura bakma kızım. Bu hergele ancak bu dilden anladığı için biraz sesimle hırpalamam gerekiyor. O da işlese keşke." Başımla 'sorun yok' dedim.

Mehmet askerdi, bunu biliyordum. Ama içimden bir ses burnunu sokmaması gereken bir yere soktuğunu söylüyordu. Aksini ne yazık ki iddia edemiyordum şu an için. Ellerimle oynarken odada sessizce oturuyorduk, kimseden çıt çıkmıyordu. Mehmet'e bakmaya haya ediyordu gözlerim. Oysa bir kerecik baksam, o sütlü kahvelerini görsem...

"Alo!?" dedi dişlerinin arasından. "Kime konuşuyorum ben burada!?" Bu sessizliğe daha fazla dayanabilecek gibi durmuyordu. Gözlerim istemsizce yurduna kavuşmuşçasına Mehmet'e kaydı. Bir de ne göreyim? Bakışları zaten üzerimdeymiş! Hemen başımı olduğu yere tekrar eğdim. Baksındı ama ben bakmadığım zamanlarda. Mesela bakışlarımız birbirine değmesin. Değmekten haya etsin istiyordum ben. Ama ben ona bakmadığım zamanlarda istediği gibi baksın. Ya ben? Onun bana bakmadığı bir zamanı nasıl bulup cesurca izleyebilecektim bakışlarının menzilini? Çünkü o bana baktığı zaman ben bozkırın o ıssız çöllerinde açan bir gonca gül misali yeniden yaşamak için çırpınıyordum.

"Dayı, kızı lojmana yerleştirmelerini söyle. Gönder ki sana her şeyi eksiksiz aktarabileyim." Diye sakince cevap verdi Mehmet dakikalardır adamı bağırtan o değilmiş gibi. Süleyman Bey bir bana bir de yeğenine baktı uzun uzun. Yeğeniymiş resmen... Sonra ayağa kalktı ve oturduğum sandalyenin yanında durdu. "Aleynanur, kızım Songül'ün yanında kalacak bir süre. Lojman her ne kadar devlet memurları yani doktoru öğretmeni için tahsis edilse de ne yazık ki sana güvenmiyorum. Ki bence Aleynanur kızım da senden rahatsızdır."

BOZKIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin