1| The church
Ilık bir Pazar sabahıydı, henüz kimse uyanmamış bu nedenle de eve yalnızca güvercinlerin çıkardığı hoş sesler hakim gelmişti, genç oğlan herkesten önce kalkmayı fırsat bilerek bu huzurlu saatleri okuyarak geçirmek istedi önce yüzünü yıkayıp giyindi sonra da şu anda okumakta olduğu kitabını alıp büyük, müstakil evinin bahçesine çıktı. Güneş yeni yeni kendini göstermekteydi, dağların arasından bahçeye ulaşan sarı ışık hüzmeleri son derece hoş bir görüntü yaratıyordu, bir an güneşin doğuşunu izlemek ya da kitap okumak arasında kalmıştı ama kitabı seçti çünkü başka zamanlarda rahat rahat okuyamıyordu, babası ne zaman elinde bir kitap görse erkeklerin aşk romanları okumasının yanlış olduğunu söylüyor illallah da okumak istiyorsa bunu gizli saklı yapması gerektiğini söylüyordu, bunu söylemesinin sebebiyse başkalarının onu görürse onunla dalga geçebilecekleriydi.
İlk başta bunların yalnızca babasının abartılı hikâyeleri olduğunu düşünmüş ancak bunları bire bir yaşayınca kendine güvenli okuma alanları yaratmıştı. Birincisi kendi odasıydı eğer odası bunaltıcı gelmeye başlarsa serin bahar günlerinde yeni taşındıkları -iki ay olmuştu- bu küçük kasabanın gölü yakınlarına gidiyor bir ağacın altına kurulup annesi peşinden ağbeyini gönderene kadar orada zaman geçiriyordu. Ağbeyi her onu aramaya çıkışında söylense de eğer kendisi kardeşinin kolundan tutup eve sürüklemezse hava kararıncaya kadar geri dönmeyip aç kalacağını bildiğini için annesine çok karşı çıkmıyordu.
Yoongi evden uzaklaşmak istedi, özel bir sebebi yoktu sadece uzaklaşırsam daha keyifle kitap okurum diye düşünmüştü. Terliklerini çıkarıp ayakkabılarını giydi henüz güneş tepede olmadığı için şapka takmadı. Göle doğru yürümeye başladı ağır ağır, etrafina bakınarak gitmesi onu yavaşlatsa da keyif aldığından bunu mesele etmiyordu, sonunda göl görünmeye başladı. Adımlarını hızlandırdı ama sonra durdu, iskelde biri vardı bu kişiyi daha önce de görmüştü, akşam saatlerinde geliyordu göle, bazen balık tutuyor bazense dudaklarında her an düşecekmiş gibi duran sigarasıyla kararan havayı izleyerek pinekliyordu. Aykırı görünüşü oğlanı korkutsa da onu izledikçe korkunç biri olmadığına kanaat getirmişti, arada bir yanına gelen köpeğine nasıl sevecen yaklaştığını ve eve giden çocukların onunla sohbet edip tatlı tatlı iyi akşamlar dilediklerini onun da onlara nasıl yaklaştığını görünce son derece cana yakın ve nazik biri olduğunu görmüştü.
Hatta birkaç kez ona yakınlaşma girişiminde bulunmuş olsa da bunların hepsi ağbeyinin gelip onu akşam yemeği için sürüklemesiyle son bulmuştu. Şimdi bunun için oldukça uygun bir zamandı aslında, ama elinde bu kitapla yanına gitmek iyi bir fikir gibi gelmemişti ona bu yüzden kenardan kenardan giderek bir ağacın altına saklandı. Bir süre kitabına odaklanmayı denedi ama bir türlü başaramadı, sanki sürekli biri onu izliyormuş gibi geliyordu, sanki bu olmaya bir çift göz ensesini deliyordu. Boş yere kendini böyle düşüncelerle gerdiğini biliyordu çünkü burada onu izleyecek kimse yoktu, bir tek o çocuk vardı ama o da balık tutmakla oldukça meşgul görünüyordu fakat oğlan zihnindeki bu düşüncelerle kendine bir rahat vermemişti. Kitaptan da hiçbir şey anlamamıştı, bir cümleyi tam üç kere okuyor yine de anlamıyordu. Bunaldı, sıkıntıyla üfleyip ağacın altından kalktı ve evin yolunu tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
God İs Dead | yk
Fanfiction"Hiç mi korkuyorsun? Ya ailen seni terk ederse ya da yakın olduğun tüm insanları kaybedersen... Hatta canından bile olabilirsin, nasıl umrunda olmaz?" "İstediğim gibi yaşamadıktan sonra bunların hiçbir anlamı yok, bir kadını hayatıma sokup hem ona h...