cover me in sunshine

14.9K 1.2K 406
                                    

[cover me in sunshine by pink, willow sage hart]

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


[cover me in sunshine by pink,
willow sage hart]




Jeon Jungkook güzeldi. Yüzünde dolanıp duran güneş ışınlarını kıskandıracak, benim güneşe bulanmak istememe sebep olacak kadar güzeldi.

Güneş yavaş yavaş yüzüne doğarken, her ışın  yüzünü özenle okşarken güzelliğine güzellik katılıyor, geçen her saniye aklımı kaybettiğimi düşünmeme sebep oluyordu zira onun kadar güzel birinin olabileceğini onu görene kadar hiç düşünmemiştim. İçimde olup biten her şeye, uykusuzluktan küçülen ve sızlayan gözlerime rağmen yüzünün her bir noktasını keyifle izlememe sebep olacak kadar güzeldi.

Kirpikleri uykusunda her titrediğinde yüreğime izlerini bırakıp geçen adamın düzenli nefes alışverişi benim nefesimi kestiği halde halimden memnundum ama ilk defa yurt odasındaki iki yatağı birleştirip kendime büyük bir yatak yaptığım için mutsuzdum. Ona yakınlaşmak için çok sebebim vardı fakat hiçbir bahanem yoktu. Uzaktaydım ona, aramıza başka bir beden girecek kadar uçtaydım. Zaten bir şeye sarılmadan uyuyamıyordum ve sarılacak tek şey yatağımda mışıl mışıl uyuyan bu adamken uyuyabilmem söz konusu bile değildi çünkü ona sarılmaktan korkuyordum.

Sarılmak istiyordum ama, göğsüne sırnaşmak ve kolunun altına girmek istiyordum fakat aramızdaki boşluk bunları yapmama engel oluyordu. Bize engel olan belki de birçok etken vardı. Yatağın büyük olması bir engeldi, yıllarca homofobi dolu yorumlara maruz kalması bir engeldi, her zaman sus pus olması ve kendi hakkında hiçbir şey paylaşmaması bir engeldi fakat aramızdaki en büyük engel, Jungkook'un kendisiydi.

Hiç gelmiyordu bana, gülümsemeleri her saniye yüreğime uğrarken kendisi bana karşı bir adım bile atmıyordu. Benden gitmiyordu da, beni itmiyordu, dışlamıyordu fakat beni arafta bırakmaktan çok hoşlanıyordu. Hiç gelmeyen birine git diyemediğim için de arada sırada sinirleniyor, kendi kendime ondan küsüyordum fakat ona küstüğümden haberi olmadığı gibi onunla barıştığımdan da haberi olmuyordu.

Kakülleri yüzünü süsleyen siyah saçlı bu çocuğa geri dönülemez bir şekilde aşık olmuştum, bu düşünce aklıma ilk girdiğinde ondan karşılık beklemediğime de kendimi ikna etmiştim. Beklemiyordum da, onu sevmek, etrafında olmak, en azından onu görmek bile yetiyordu bana fakat yaptığı en ufak harekette bile kafam karışırken, bir şeylerin değiştiğini düşünmemek çok zordu.

Bazı noktalarda kendimi kaptırdığımı ve her şeyi bambaşka boyutlara taşıdığımı biliyordum ama karşılıksız duyduğum sevgiye geri dönüş alamamanın verdiği hüznü ancak bu şekilde yok edebiliyordum. Zira ağzı açık, sırt üstü uyuyan Jungkook'un her hali ayrı hoşuma giderken kendimi bu bataklıktan nasıl kurtaracağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Jungkook, beni sinir edecek kadar ketum biriydi. Mecbur kalmadıkça konuşmayı reddeder, insanlarla muhatap olmazdı. Görünmez olmayı bile başarabilir, üstündeki bakışlardan kolaylıkla kurtulurdu fakat kaybetmek için uğraştığı dikkati geri toplaması uzun sürmezdi. Sessiz sedasız, kimsenin dikkatini çekmeden girdiği ortamlardan onun hakkında konuşulmaya başlandığında çıkardı. Yakışıklıydı, herkesi kıskandıracak kadar güzeldi. Cildi ışıl ışıl parlar, alnına dökülen saçlarının gizlediği büyük gözleri ve her zaman sunmadığı gülümsemesi yüzüne hoş bir yumuşaklık katardı.

also and perhapsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin