Endişe... Damarlarımda akan kanla birlikte her bir zerreme nüfus eden o tanıdık duygu, her yerimi istila etmişti. Sık nefeslerim eşliğinde etrafa baktığımda ise gözüme çarpan tek şey acı çeken insanlardı. Acı haykırışlar, çığlıklar, yer yer yükselen dumanların ardında sağ kalmaya çalışan kadınlar, çocuklar ve hayvanlar... Kulaklarımda çınlayan silah ve patlama sesleri... Ve ben... Her şeyin ortasında ne yapacağını bilemez bir halde kalmış o genç kadın, Beste Hüroğlu.
"Beste!" dedi yakınımdan bir ses. Etraftaki kaosu izlemekten kendimi alamamışken bütün algılarım kapanmıştı sanki. "Beste kendine gel ve beni dinle!" Kollarımda hissettiğim ellerle uykudan uyanmış gibi irkildiğimde gözlerim bana bakan siyah gözlerle buluştu. Gözleri o kadar koyuydu ki göz bebekleri bile seçilmiyordu. "Birazdan burası tamamen yok olacak!"
"Nereden biliyorsun?" diye sordum karşımdaki yabancının gözlerinin en derinine bakarak. Gözlerinde en ufak bir duygu belirtisi aramıştım. Korku, endişe, öfke... Herhangi ufacık bir şey. Ama sonuç beni şaşırtmamış ve beni kendi yansımamla baş başa bırakmıştı.
"Bunun saçma duyulacağını biliyorum ama," Karşımdaki yabancıyı dinlemeye çalışırken çoktan kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Bomba sesleri her bir saniye bize doğru yaklaşıyordu sanki. Kalbim bir maraton koşusundaymış gibi yerinden çıkarcasına atmaya devam ederken karşımdaki karadeliği gözlerine hapsetmiş yabancının sözlerine odaklanmakta zorlanıyordum. "Ben gelecekten geliyorum." dedi bir anda. Neler olduğunu anlayamaz bir halde ona bakmayı sürdürdüm.
"O da ne demek?" diye sordum dehşet içinde.
Birazdan uykudan uyanacaksın Beste ve bunların hepsinin birer rüyadan ibaret olduğunu göreceksin.
"Soru sorma!" dedi yabancı, sesini yükselterek. Onun bağırmasına karşılık kollarımı ondan kurtarıp birkaç adım geriye gittim.
"Ne istiyorsun?" diye bağırdım yüzüne doğru. Biçimli çenesi, alnına düşen dağınık tutamlı saçları ve çatık kaşlarının altında kirpiklerinin bir hazineymişçesine sakladığı siyah gözleriyle karşımda duruyordu. Bu adamın kim olduğunu bilmemekle birlikte söylediği sözlerin saçmalığı ve arkadan gelen bomba ve silah sesleriyle gerginliğim ve endişem hat safhalara çıkıyordu.
"Derdin ne?!"
"Beni dinle!" dedi sinirle. "Bir kere anlatacağım ve sözümü kesmeden dinleyeceksin!" Onay vermemi istercesine söylediği sözlerden sonra konuşmama izin vermemiş, bir erkeğe göre dolgun ve biçimli olan dudaklarını aralamıştı. "Kim olduğum önemli değil, sadece söyleyeceklerime kulak vermelisin Beste, anlıyor musun? Ben gelecekten geliyorum. Çok saçma ve karmaşık geliyor biliyorum ama ben bir zaman yolcusuyum ve şimdi sana tek söyleyeceğim şey," Sözlerine devam etmesini beklerken cebine uzanmasıyla birlikte neler olduğunu anlamaya çalıştım. Elini üzerindeki siyah pantolonun cebine sokup gözlerini de oraya kilitlemişti. Neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yokken etraftan gelen sesler çok daha fazlalaşmış ve bize doğru yaklaşmıştı. Etraf ölümün kendisi gibi kokarken acı haykırışlar ve çığlıklar da yaklaşan ölümün habercisi gibiydi. "Bunu al!" dedi karşımdaki yabancı elime bir kâğıt parçası sıkıştırırken.
"Ne bu?" diye sordum dehşet içinde. Gözlerim bir elime tutuşturulan kâğıtta bir de karşımdaki bu gizemli yabancıda geziniyordu. Titreyen ellerime hâkim olmaya çalışarak elimdeki kâğıdı daha sıkı kavradım.
"Soru sorma." dedi tekrar. "Sadece dediğimi yap ve kendine dikkat et!" Tam konuşacağım sırada yanımdan ayrılmasıyla birlikte öylece arkasından bakakalmıştım. Ayaklarım benden izinsiz yerine mıhlanmışken tüm vücudum uyuşmuş gibiydi. Saniyeler sonra gözden kaybolduğunda korkuyla etrafıma baktım. Ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu ve biraz önce karşımda bana zaman yolcusu olduğunu iddia eden adamın söylediklerine mantığım her ne kadar inanmasa da kalbim tuhaf bir şekilde inanıyor ve onun söylediklerine karşı güven duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ #YGMayıs2022
Fantascienza*Wattpad Mayıs ayı yazı yarışması için yazılmıştır.* Tek bölümlük hikaye. Belli bir yönergeye göre yazılmıştır.